Archive for the 'Dini Konular' Category

16
Oca
22

NİYET ENERJİSİNİN HAYATIMIZA ETKİLERİ


Niyet Çalışması

NİYET ENERJİSİNİN HAYATIMIZA ETKİLERİ

Euzubillahimineşşeytanirracim

Bismillahirrahmanirrahim.

Elhamdülillahirabbilalemin.

Allahümme salli ala seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain. Rabbişrahli sadri ve yessirli emri vahlül ukdeten min lisani yefkahu kavli.

Konuşmamızın feyizli olması ve büyüklerimizin himmetinin daima üzerimizde olması için bir Fatiha üç İhlas okuyarak başta Peygamber Efendimiz Aleyhisselam olmak üzere tüm Peygamberlerin, evliya ve büyüklerin, Allah dostlarının, ve bu vatanı bize bırakan tüm şehitlerimizin de ruhlarına hediye edelim inşallah. Rabbim hediyelerimizi onlara ulaştırsın.

Bu haftanın konusunu niyet olarak belirledik bunun sebebine biraz değinmek istiyorum. Her amel ve eylemimizin başındaki niyetimiz çok önemli. Neyi neden yaptığımızı bilmeliyiz. İlk önce niyetlerimizi kontrol etmeli, yanlış giden bir şeyler varsa müdahale etmeliyiz, çünkü hayatımızın nasıl geçeceği niyetlerimizle çok ilgili.

Niyet nedir?

Bir işi yapmaya azmetmek ve niçin yapıldığına karar vermektir niyet. Müslümanın her amel ve eylemenin başında niyetin büyük önemi vardır. Nitekim sevgili Peygamberimiz de: “Ameller niyetlere göredir. Herkes yaptığı işin karşılığını niyetine göre alır.” buyurmuştur. Niyet amelden daha önemlidir. Önce ameli değil niyetimizi sorgulamamız lazım: “Ben bunu niçin yapıyorum?” sorusunun altını nasıl doldurduğumuz önemli. Niyetimiz temiz olduktan sonra akıbetimiz de iyi olur inşallah. Yaptığımız güzel şeyler her ne kadar dışarıdan beğeni toplasa da niyetimiz farklıysa bir ayar verelim kendimize. İçimize dönerek yoklayalım. Niyetleri sağlamlaştıralım. Nice güzel amel vardır ki niyetimiz samimi ve temiz olmadığı için maalesef sevabını kaçırmış olduğumuz. İmamı Gazali Hazretleri; “Niyetsiz amelin meşakkat ve yorgunluk olduğunu söyler.” Mesela bir diyet uyguluyoruz ve günde iki öğün yiyoruz diyelim. Bu bizim için bir yorgunluk vesilesi olabilir. Oysa oruca niyetlenerek diyetimizi de uygularsak hem sağlıklı beslenmiş hem de orucun sevabını almış oluruz. Niyetimize göre açlığımız anında bir anlam ifade etmiş olur. Biraz da enerji konusuna değinmek istiyorum.

Enerji nedir?

Enerji bir sistemin iş yapma kapasitesine denir. Niyet ettiğimiz anda harekete geçen çekim gücü de diyebiliriz enerji için. Maddelerin değişmesi için enerjiye ihtiyaç vardır. Önce niyetlenmeden istediğimiz yere ulaşmak pek de olası değildir.

 Mesela; hacca gitmeye niyet ettiğimizde elimizdeki oku o yöne attığımızı ve o isteğimizi kendimize doğru çektiğimizi düşünelim. Niyet ok, enerji ise çekim gücü. Eğer niyet yoksa o çekim gücü de olmayacaktır. Ayrıca niyetlendiğimiz şeylerin enerjisi bizi harekete geçirir. Mesela biz hanımlar çok iyi biliriz ki misafir çağırmaya niyetlendiğimizde bir anda evi temizleyerek ikramları hazırlama enerjisi dolar içimize ve bizi harekete geçirir. Böyle bir niyetimiz yoksa yataktan bile kalkmaya enerjimiz olmayabiliyor. Bir keresinde, yeni çocuk sahibi olmuşum resmen lohusa depresyonu yaşıyorum. Hiçbir şeyi becerememe korkusu içimdeki yaşama sevincini alıp götürmüş gibi. Ev dağınık, yorgunum, kolumu kaldıracak hâlim yok. O sırada bir telefon geldi misafir geleceğini öğrendim. Bende ne depresyon kaldı ne isteksizlik. Kısa sürede evi toparlayarak birkaç ikramlık bile hazırladığımı hatırlıyorum. Niyetin hareket enerjisini çok net yaşamıştım.

Tüm canlıların enerjiye ihtiyacı var, bizim de bu enerjiyi yararımıza kullanmaya. Niyet ettiğimizde zihinden maddeye hareket başlar. Bu nedenle önce niyetlenerek bunu düşüncemize yerleştiriyoruz. Tabiri caizse; oku hedefe atıyoruz. Allah’ın izniyle niyetimize açık hâle geliyor onu kendimize doğru çekmiş oluyoruz.

Neyi düşünürsek onu kendimize yaklaştırmış oluruz ve düşündüğümüz şeyi yaşarız. Niyeti yüksek olmayan insanın hayalleri de ufku da dar olur. Neyi hayallerimizde canlandırıyorsak onu yaşama olasılığımız artar. Biz her şeyi kendimiz yapıyoruz zannetsek de bizi güçlü tutan da enerjiyi içimize veren de Allah. Bu nedenle Allah’tan gelecek enerjiye gönlümüzü her zaman açık tutmalıyız. Benim her sene yaptığım sizden de mutlaka yapmanızı istediğim bir şey var; “Niyet kumbarası.”  Kendinize bir kutu oluşturun ve bu sizin niyet kumbaranız olsun. Önünüzdeki bir yıl boyunca neleri yaşamak istiyorsanız hepsini yazın. Mesela ben neler yapmak istediğimi, nereleri gezip görmek istediğimi, hangi yazarların eserlerini okumak istediğimi, ne kadar sadaka vermek istediğimi, evimde kimleri ağırlamak istediğimi, hangi ilimleri öğrenmek istediğimi, kaza olan namaz ve oruçlarımı yerine getirmeyi, hatta hangi akrabalarımı ziyaret etmek istediğimi bile yazıyorum. Niyetini aldığımız andan itibaren göreceksiniz Allah bize o enerjiyi verecek, o imkânı sağlayacak inşallah, yeter ki biz yürekten isteyelim ve çaba gösterelim. Genelde bunu senenin başında yapıyorum ve bir sene sonra açıp baktığımda kaç niyetim gerçekleşmiş kaçı gerçekleşmemiş görebiliyorum. Diyelim ki bir iyilik için niyetimizi aldık ama ulaşamadık o zaman da hiç endişelenmeyin çünkü bunlar yapmışız gibi amel defterimize yazılıyor. Şöyle; bir şeye niyetlendik ve yapabildik ise onun sevabı birden yedi yüze kadar Allah’ın takdirine göre yazılır ama niyetlendik de yapamadık diyelim. O zaman da niyetine girdiğimiz için yine bir sevabı alırız inşallah. Ama her şeyden önce o niyeti gönlümüze koymamız lazım. Niyetin önemi burada da ortaya çıkıyor. Hayırlı işlerin niyetine bile girmek bize sevaplar kazandırıyor.

Niyetlerimiz hayatımıza ektiğimiz tohumlardır ve bu tohumların olgunlaşması için yapmamız gerekenler elbette ki var. Mesela sulamak, bakımını yapmak ve tabi ki güneş ışığı olmazsa olmaz. Yapmak istediğimiz şeyleri gerçekleştirmek için haftalık, aylık programlarla hedefe doğru adım adım ilerlememiz gerekiyor. Bu niyetler kişisel hayat planımızın bir parçası. Her Müslümanın mutlaka bir kişisel hayat planı olmalı. Ölümün ne zaman geleceğini bilmeyen bizler bu hayatı çok planlı ve dikkatli yaşamalıyız. Bizim televizyon dizileri karşısında ya da sosyal medyada geçirecek boş vaktimiz yok. Kişisel hayat planımızın da yine en başında niyetlenmek var. Her niyet enerjisi ayrıca, birer duadır. Ağzımızdan çıkan her söze lütfen çok dikkat edelim çünkü gerçekleşme olasılığı çok yüksektir. Kullandığımız yanlış cümleler dua yerine geçebilir. Bedduayı asla ağzımıza almayacağız. Bize düşen güzel niyetlerle güzel kelimeler kullanmak. Negatif sözler ve düşünceler bizi sandığımızdan çok daha fazla etkiler. Negatif düşündüğümüz andan itibaren maalesef o enerjiyi üzerimize çekeriz. Allah’ın bedenimize yüklediği sırlar çok fazla ve bunlardan biri de düşündüğümüz şeyleri kendimize çekmek. Ne düşünürsek onu davet ettiğimizin bilincinde olarak yaşamalıyız.

 İlk önce bizi dibe çeken negatif düşünceleri zor da olsa hayatımızdan çıkarmamız lazım. Mevlânâ Celalettin Rumi bu konuda diyor ki: “Ey insan, sen ne düşünüyorsan O’sun ve onu yaşarsın. Sen ruh ve düşünceden ibaretsin, geriye kalan et ve kemiktir.  Gül düşünürsen gülistan olursun, diken düşünürsen dikenlik olursun.” Olumlu düşünceleri zihnimize davet edelim. İnsanların bize karşı yaptıklarına da hep olumlu bir pencereden bakmaya çalışalım. İlişkilerimizde niyet okuyuculuğu yapmayalım. Ağzımızdan hep kötü cümleler çıkıyorsa ilk önce dönüp kalbimize bakmalı ve niyetlerimizi sorgulamalıyız.

Şimdi bu yazıyı okuyan herkes içinden bir şeye niyetlensin. Önce gözlerinizi kapatarak niyetinizin gerçekleştiğini düşünün. Bunun için hayal gücünüzü zorlayın. Sadece o niyete odaklanın, sanki olmuş gibi hissedin. O niyetinizi gerçekleştirdiğinizde ne hissettiğinize ve ne kadar mutlu olduğunuza odaklanın. Bunu yaşadığınız zaman hayatınız nasıl değişecek. Ektiğimiz niyet tohumlarımızı hayal gücümüzü de kullanarak suluyoruz aslında. Niyetimizi aldık, gözümüzde canlandırdık sonra Allah’a dua edeceğiz: “Allah’ım bana bunu gerçekleştirme gücü ver.” diye.  Tabi ki üzerimize düşen çabayı gösterecek, çalışacağız. Başımdan geçen bir şeyi sizinle de paylaşmak istiyorum. Bu konuda güzel bir örnek olacağını düşünüyorum. Sohbetlere, seminerlere giderken bazen evime çok uzak oluyordu ve yolda birkaç vesait değiştirerek gitmek zorunda kalıyordum. Uzun saatlerim yolda geçiyordu. Ben de Allah’a şöyle bir dua ettim: “Allah’ım benim işimi kolaylaştıracak bir yol arkadaşı, bir dost nasip et.” Sonra bir arkadaş çıkardı Rabbim karşıma meğer o da işten ayrılmış sohbetlere gitmek, ilim öğrenmek istiyormuş. Bir yerde Allah bizi buluşturdu ve o kadar işim kolaylaştı ki anlatsam bitmez. Allah ondan razı olsun beni evimden alıp yine evime bıraktı, bana çok iyi bir dost oldu. Hem onun hem de benim duam kabul olmuş oldu.

Niyet kutusunun dışında bir niyet panosu da oluşturabiliriz. Niyetlerimizin görselinin gözümüzün önünde olması bizi daha fazla motive edecektir. Mesela üniversiteyi kazanmak için çabalayan bir öğrenciyseniz kazanmak istediğiniz üniversitenin fotoğrafını asabilirsiniz. İnananın bu yöntem hepimize çok iyi gelecek. Hacca gitmeyi isteyen biri niyetini her daim diri tutmak için Kâbe fotoğrafı asabilir. Böylece her gördüğünde içi aşkla dolacak, niyetine sımsıkı sarılacaktır.

Önce niyet ettik güzel şeyler yapmaya, hayal kurarak gerçekleştirdiğimiz zaman yaşayacağımız duyguları hissetmeye çalıştık, duamızı ettik, çabaladık sonra görselini panoya astık şimdi ise serbest bırakıyoruz; Rabbim inşallah onu bize kolaylaştıracak. “İyi de tamam, ben tüm bunları yaptım, hadi hemen oluversin.” diye düşünmeyeceğiz. Bizden çabalaması. Her şeyin bir zamanı olduğunu da aklımızdan çıkarmayacağız. Allah’ın takdirini de göz ardı etmeyeceğiz. Biz talip olacağız, çalışacağız gerisini sabırla beklemesini de bileceğiz. Hani keramet deriz ya anlamını biliyor muyuz? Keramet ikram demektir. Allah’u Teala onu ikram edecek ama ne zaman ikram edeceğini O’nun takdirine bırakıyoruz.

Hepimizin dertleri vardır. Bu konuda da kendi uyguladığım bir şeyi önermek istiyorum size. Önce dertlerinizi tek tek listeleyin ama en başına; “Kuldan Sultan’a dilekçe” yazmayı unutmayın. Sonra en altına; “Allah’ım bu sıkıntılarımın çözümünü sevdiğin kullar hürmetine bana nasip eyle.” diye yazalım ve bir ajandamızın arasına koyalım. Arada bir çıkarıp bu dilekçeyi kontrol edelim bakalım hangi derdimizden kurtulmuşuz. Ben bunu uyguladım ve birebir yaşadım. Allah’ın izniyle kurtulduğum sıkıntıların tarihlerini yazdım karşılarına. Uygularsanız siz de faydasını görürsünüz inşallah.  

Kısaca daha önce değindiğim bir konudan bahsetmek istiyorum. Yaşam çemberini hatırlıyorsunuzdur; sekiz dilimli bir pastaya benzetmiş, ortasına bir mihenk taşı koyduğumuzu anlatmıştım. O mihenk taşı o kadar önemli ki tüm her şey aslında ona bağlı; niyet. Niyetimiz halis olduğunda her şey yoluna girecek. “İlahi ente maksudi ve rızake matlubi yani; Sen’in rızana ulaşmak için yaşıyorum.” demek. Odak noktamızda bu niyet olursa hem ummadığımız yerden yardımlar görür hem de hayata karşı farklı bir bakış açısı geliştirebiliriz. Çünkü bu şekilde düşünen insan; mesleğini, günlük yaşamını, ailesiyle geçirdiği vakti, sosyal ilişkilerini, kendine ayırdığı vakti, pişirdiği yemeği, uykusunu bile hep bu pencereden görür ve öyle düzenler. Artık her şeyin başında O’nun rızasının olup olmadığını düşünür ve öyle yaşamaya başlar. “Bu yaptığımda Allah’ın rızası var mı, harcadığım parada, yediklerimde, konuştuklarımda Allah’ın rızası var mı?” Önce dünya işimizi öne aldığımızda her şey karışıyor ama önce O’nun rızası dediğimizde her şeyin tek tek yoluna girdiğini göreceksiniz. Önce dünya diyenlerin hem işleri zorlaşır hem de ahiretten nasipleri olmaz. Öyleyse kalp pusulamızı düzeltelim de yanlış yollara götürmesin bizi. Bunun için de imanımızın kuvvetli olması gerekir. İmanımızı kuvvetlendirmek için dinimizi okuyup öğrenmemiz gerekir. Önce ahiret diyenin dünya işleri kolaylaşır. Zamanla Allah’ın rızası neredeyse oraya yönelmeye ve öyle yaşamaya başlarız inşallah. Yeter ki mihenk taşımız sağlam olsun. Zaten asıl olan da budur; yaptığımız her şeyi niyetimizle sorgulamak.

Bir şeyi yapmadan önce niyet enerjisine ihtiyaç duyan tek varlık insan. Hayvanlar içgüdüleri ile hareket ederler ama biz yapıp ettiklerimize bir niyet giysisi giydirmedikçe onu yapacak enerjiyi de bulamayız. Bizdeki irade nimeti neyi, niçin yaptığımızın farkında ve bilincinde olarak hareket etme sorumluluğu veriyor. Akıl nimetini niyetimizi belirlerken kullanıyoruz, niyet ettiğimiz şeyleri yapmak için irademiz giriyor devreye.

 Bir şeyi Allah rızası için yapan insan yaptıklarını başkalarına göstermeye hiç ihtiyaç duymaz. Mesela misafire hazırlanan sofranın sosyal medyada yayınlanması bir görünür olma göstergesidir. Eğer Allah rızası söz konusu olursa böyle şeylere ihtiyaç duyulmaz. Allah rızası için yaptığımız şeye gösterişi karıştırmayalım ki amelimiz saf ve tertemiz kalsın.

Bahsettiğimiz konu ile ilgili bazı örnekler vermek istiyorum: “Şüphesiz ki Allah göklerin ve yerin gaybını bilendir. Muhakkak O, gönüllerin özünü de hakkıyla bilendir.”[1]  Mesela hicret sırasında sahabelerimizin amacı Allah’ın dinini daha rahat yaşayabilmekmiş, tek bir kişi dışında. O da sevdiği kadına kavuşma niyetiyle hicret eden Ümmü Kays. Diğerleri hicret sevabı alırken o alamamış. Aynı yolu, aynı çilelerle gittiği hâlde sevap kazanamamış çünkü niyeti farklıydı. Niyetin önemi burada gayet güzel anlaşılıyor. Bu yaşanan olaydan sonra Alemlere Rahmet Sevgili Peygamberimiz: “Kişinin amelleri niyetlerine göredir.” diye buyuruyor.

Bir de gençliğimde öğrendiğim ve beni her zaman disipline sokmuş bir Hadisi Şerif paylaşmak istiyorum: “Peygamber Efendimiz (sav) müflisin yani iflas edenin kim olduğunu kast ederek; Dağlar kadar amelle Allah’ın huzuruna geldiği hâlde desinler diye yapanın hâlidir diye örnek veriyor.” Çünkü gösteriş için yapılan amellerin ahirette maalesef üstü çizilecek. Hiçbir şeyi başkaları için yapmamaya çalışalım. Kalp pusulamızın ayarlarına dikkat edelim inşallah.

Abdullah İbni Ömer’in oğlu Salim, Ömer Bin Abdulaziz’e mektubunda bir cümle yazar ki bizi niyetlerimiz konusunda düşünmeye sevk eder: “Şunu iyi bil ki Allah’u Tealanın kuluna yardımı kulun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa Allah’ın ona yardımı da tam olur.  Niyeti ne kadar azalırsa Allah’ın yardımı da azalır.”

Aklımıza gelen her güzel şeyi duaya dökelim, niyet olur, nasip olur, yol olur, hâlolur, diyor Hazreti Mevlânâ. Yaşanmış birkaç örnek vermek istiyorum: Yıllar önce bir sohbette duymuştum: “Her sene hacca niyetlenin gidemeseniz de adınız hacıların arasında yazılır.” diye. O zamanlar da maddi durumumuz hacı olamaya hiç müsait değil ama bunu dinledikten sonra hacca niyetlendim ve kısa bir zaman sonra abimin daveti üzerine hacca gitmek nasip oldu. Siz niyetinizi kalbinize alın belki de yaşamanıza çok az kalmıştır.

Bize ümit aşılayan bir şey daha var. İbadetlerini yapan bir insan bir gün gelir de hastalanır yapamazsa o zamana kadar yaptığı ibadetleri yine yapıyormuş gibi sevabına nail olurmuş. Çünkü niyet önemli, yaptığı, yaşadığı şeyler çok önemli.

Mesela Takkeci İbrahim Efendi’yi duydunuz mu?  Türbe ve camisi İstanbul’un Topkapı semtindedir. Takke satan bu şahıs bir cami yaptırmaya niyet ediyor ama başka geliri yok. Başına bir sürü şeyler geliyor. Bir rüya ile Bağdat’a kadar gidiyor sonra geri dönüyor. Kendi evinin altında bir küp altın buluyor ve camiyi yaptırıyor. Size tavsiyem bir hafta sonu çocuklarınızla gidin o camiye, yolda hikâyesini de konuşun. Ne güzel bir etkinlik olur.

Evlatlarımızı hayırlı yetiştirmeye niyet edelim göreceksiniz Allah yardım edecek. Niyetin bereketini hemen herkes hayatının bir yerinde mutlaka yaşamıştır.

Günümüzde her şey gösterişe dökülür oldu. Bazen düşünüyorum ümmet olarak hâlimizi. Tek bir çözüm görüyorum; yeniden ihlas ile niyetlenip başlamalıyız. Biliyorsunuz; Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.  Kalplerimize bir format atmaya ihtiyacımız var. “Ya Rabbim ne yapıyorsam önce senin rızan için yapacağım.” diyelim. İhlasımızı yenileyelim. Sosyal medyanın karşısında harcayacak çok vaktimiz yok. İçinde bulunduğumuz anın kıymetini bilelim, elimizden akıp gidiyor.

İyilik zayi olmaz, kötülük unutulmaz, herkes ektiğini biçer, herkes ektiğini bulur.

Allah’ım gönlümüzü senden, Habibinden ve seni sevenlerden ayırma. İyi niyet ve salih amellerde bizleri muvaffak kıl. Sevdiğin ve razı olduğun kullarından eyle. Âmin. 


[1] Fatır Suresi: 38

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Rana Tatlıpınar ve Nurhayat Başbuğ’a

Ses kaydını yazıya hazırlayan: Ayşe Sarıçiçek’e

Yazı Editörümüz: Ayşe Sarıçiçek’e

Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

17.9.2021/ Cuma

Mihrican Ulupınar

Manevi Danışman Ve Rehber / Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ Profesyonel Yaşam Koçu

10
Haz
21

Stres Gemisinden Huzur Limanına Demir Atmak


Stres nedir?

Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi Rabbil alemin

Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.


Muhterem cemaatimiz muhterem gönüldaşlarımız hepiniz hoş geldiniz, safalar getirdiniz. Bugün sohbetimizin konusunu ‘’Stres gemisinden huzur limanına demir atmak’’ olarak karar verdik inşallah. Hem pandemi süreci, hem teknolojinin bu kadar yoğun kullanılması ve hayatın çok hızlı ilerlemesinin etkisiyle normalden daha fazla strese giriyoruz. Gereğinden çok daha hızlı bir hayat yaşıyoruz. Vakti geldi diyerek gündemimize bu konuyu ele almayı gerekli gördük. İnsanların psikolojileri çok sıkıntılı bir durumda, hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz.


Stresle baş etme noktasında önce stresi tanımlayalım.Stres; vücudumuza girdiğinde kişinin üzerinde hissettiği gerginlik durumu, adaptasyon sorunu ve baskı hissetmesiyle alakalı…

Stres vücudumuza girdiğinde ne duygular oluşturur?

Duygusal, düşünsel, bedensel ve ruhsal belirtileri vardır.

 Duygusal belirtilerinde endişe ve sıkıntı hissederiz alınganlaşırız, sinirli oluruz, çabuk utanırız.

Düşünsel, akli belirtilerimiz olarakta özgüven eksikliği, unutkanlık yaşamamız, karamsar düşünmemiz, gelecekle ilgili korkularımız, zihnimizin sürekli bu gibi şeylerle dolu dolu olması, sürekli hayal kurmamız ve dikkatimizi toplayamayışımız kendini belli eder.. Davranışsal belirtilerimiz neler? Bedensel olarak dışarıya vurduklarımız neler? Normalde kolay alacağımız kararları bu stres durumunda kolay alamayız. Kekelemeye başlarız, konuşma bozuklukları olmaya başlar, yüksek sesle güleriz ya da sinirli bir ses tonuyla konuşmak durumunda kalırız. Nedensiz yere ağlarız, sonuçlarını düşünmeden hareket ederiz, dişlerimizi gıcırdatabiliriz.

Sigara ya da alkol kullanımına gidebiliyor insanlar malaesef… Stres varsa kaza yapmaya da meyilli oluyorlar. aklıma gelinle kayınvalide olayı geldi. Normalde gelin çok beceriklidir ama kayınvalide o tencerenin başında kontrole geldiğinde o yemek hiç güzel çıkmaz, gelinin eli ayağı dolaşır. işte o anda stresin vücuttan dışarıya yansımasıdır. Bildiğini de yapamaz hale gelir. Bunu kaza yapma eğilimi olarak düşünün, yani yaptığı işi güzel yapamaz bu içerdeki stresin yansımasıdır.

 Bedensel belirtiler neler? Ellerimizin veya vücudumuzun aşırı terlemesi, kalp atış ritmimizin artışı, bedenimizin titremesi, sinirsel tiklerin ortaya çıkması, boğaz ve ağız kuruluğu çekmemiz, aşırı uyku ya da uykusuzluk çekmek, ishal, hazımsızlık, kusma gibi sindirim sorunları ve boşaltım sorunları olması, kadınlarda adet öncesinde gerilim yaşanması, boynumuzda ve sırtımızda oluşan ağrılar, iştahımızı kaybetmemiz ya da çok fazla yememiz, çabuk hastalanmamız… Bunların hepsi stresin vücudumuzdan duygularımızdan aklımızdan ve ruhumuzdan dışarıya olan yansımaları…


Peki, stres olması gerekli mi?

Stres baskı ve gerginlik durumudur.  Her yeni ortam, hayatımıza yeni giren şeyler bizim illaki olması gereken şeyler ama tabiî ki alıştığımız bir düzende var ve bu alıştığımız düzende birazcık sıkıntı oluşabiliyor. Alıştığımız düzeni bozmakta zorlanabiliyoruz, bu alıştığımız düzenin değişmesi gerekiyor yani hayat boyunca ömrümüzün sonuna kadar devamlı bir gelişim halindeyiz. Kişisel, ruhsal, akli ve duygusal gelişimimiz devam ediyor. Bu yüzden bu gelişimlerde o yeniliklere de adaptasyon sağlamayı öğrenmemiz lazım.

 Mesela ben on sene önceki Mihrican değilim, beş sene önceki Mihrican’da değilim, sizde aynı değilsiniz. İşte bunun için her yeniliğe birazcık uyum sürecini toparlayabilmemiz lazım. Tabi ki bu stres her zaman zararlı değil yararlı da. Çünkü olması gerekiyor, hareket veriyor, enerji veriyor ve kişisel gelişimimizi ilerletiyor.

Naim Süleymanoğlu geldi şimdi gözümün önüne; dünyanın şampiyonu oldu ama dünya şampiyonluğunun öncesinde yaşadığı bir sürü stres, hayatı boyunca çektiği sıkıntılar var. O halterleri kaldırmak için çaba sarf etmeseydi bugün dünya şampiyonu olması çok zordu.

Araba sürmeyi öğrenmek istiyoruz ama hiç bir bilgimiz yok. Tabi ki araba sürmek için eğitim alacağız. Direksiyonun başına geçeceğiz. Bu sınav sürecini atlattıktan sonra artık ehliyet sahibi olan ve istediğimiz gibi araba kullanan birey haline geliyoruz. Bunların hepsi bir yeniliktir.

Stres her zaman zararlı değil yararlıdır da

Hareket, enerji verir, kişisel gelişimdir. Stres çok yüksek olursa zarar verir. buranın altını çizmek istiyorum. Tamamıyla stressiz bir hayat çok atıl bir hayattır. Aşırı sükûnet bile insanı bir zamandan sonra boğmaya başlar. Biraz stres lazımdır. O adrenalinin salgılanması gereklidir. O yeniliklerle baş etmek için o hareketli hayatın içine girmemiz gereklidir. Stresin dozu çok fazla olursa, onu yönetemezsek bu devrede sıkıntı oluşmaya başlıyor.

 Peki, stres çok yüksek olursa ne olur?

Hayat zevki azalır, ilişkiler sorunlu olmaya başlar. Stres dışarıdan değil, aslında bizim ona içerden verdiğimiz tepkiyle alakalı… Stres bütün herkesin hayatında mevcuttur. Trafik stresi, , aile stresi, çocuk stresi, eğitim stresi, mutfakta yemek pişirmek bile bazen yeri geldiğinde stresli olabilir. İçerden bakış açımızı değiştirdiğimizde bu sıkıntı olarak gördüklerimizi kişisel gelişim olarak bakabilirsek, pozitif, olumlu bakış açısını kazanabilirsek ve yorumlayabilirsek bunu daha kolay tolere edecek duruma gelebiliyoruz. Burada bizim tepkilerimiz çok önemli.

Strese tepki olarak üç tane basamak var.

 Bu basamağın bir tanesi alarm… Stres vücudumuza girdiğinde ilk önce bir alarm veriyor yani içimize gelmeye başladığında üzerimize geldiğinde bir alarm vermeye başlıyor. Hormonlar hızlıca salgılanmaya başlıyor, kan basıncı yükseliyor ve terleme fazlalaşıyor. Aslında bu çok hayırlı, neden hayırlı? Çünkü vücut karşılaşacağımız yenilikle mücadele etmek için bizi hazırlıyor. Bu ilk alarm hayırlı ve çok güzel… Bir sonraki aşama direnç dönemidir. Bu direnç döneminde de araya eğer başka bir stres girmezse problemleri çözüyoruz ve vücut normale dönüyor. Stresin bu alarm ve direnç dönemini aşamazsak tükenme dönemine gireriz. Nedir bu tükenme? Bir an önce problemleri çözmedik, erteledik, uzattık, kaçtık, çaresini bulmadık. İşte burada da o zaman stresin boyutu uzuyor, ciddileşmeye başlıyor. Burada bizim adaptasyonumuz kronikleşiyor, kronik adaptasyon oluşmaya başlıyor. Hastalıklara zemin hazırlıyor. Şimdi burayı kısaca tekrar ediyorum, önce kısaca alarm verdi daha sonra direnç gösterdi, arkasından tükenmeye geçti. Bizim için hayırlı olan ilk iki kısım alarm ve direnç dönemleridir. Çünkü her problemi bunlarla çözebiliriz ve aşabiliriz. Alarmda vücudumuz buna hazırlanıyor mesela benim şu an sohbeti vermek için vücudum alarm verdi hormonlar salgılandı, kan basıncı yükseldi size bunları anlatabilmem için sizinde bu sohbete hazırlanmanızda aynı şekilde bu bir alarm dönemi, sonra oturduk sohbetimizi veriyoruz şuan direnç dönemini yaşıyoruz. Sizde buraya vakit ayırıyorsunuz, aynı şekilde karşılıklı hem siz alıcısınız ben de verici olarak direnç dönemindeyiz. Bu sohbete girememiş olsaydık, saatinde buluşamamış olsaydık, elektrikler kesildi, internet kapandı, yapamadık ne oldu? Bu sefer stresin boyutu yükselmiş olacaktı. İşte o zaman ölçüyü kaçırmış olacaktık. Tabiî ki her zaman işler düzgün gitmez arada aksamalar olabilir. Bu sebeple olabilecek engellere hazırlıklı olmakta gereklidir. A planı, B planı C planı gibi. Yedek planlarımız yoksa sorunların altında eziliriz.  Bunları unutmayalım.


Aşırı stresle nasıl baş edebiliriz?

Bundan önceki sohbetlerim de hatırlarsınız dengeli yaşamın çok önemli olduğundan bahsetmiştim. Hayatta her şeye dengeli vakit ayırmamız gerekiyor. Ailemize, eğitimimize, çocuklarımıza, evimize, sağlığımıza, kalbimize,  maneviyatımıza, sosyal ilişkilerimize, hobimize, hepsine dikkatli vakit ayırmamız gerektiğini daha önceki yaşam koçluğu sohbetlerimde size bahsetmiştim. ‘’Dengeli bir hayat için kişisel hayat planı’’ sohbetini yeniden okuyabilirsiniz. Aşırı stres nerde oluyor hayatta ki bu dengeyi karıştırdığımızda mesela aşırı derecede el işiyle (sanat-hobi) meşgul olan bir bayan düşünün, ama mutfakta yemeğini yapmıyor. Çocuklarıyla ilgilenmiyor. İşte burada ne oldu? Hayatının dengesi bozuldu. Evet, bir tarafta çok güzel eserler çıkarabilir, ama diğer tarafta eşi ve çocuklarından, evinden sıkıntı başlar. Dengeyi kaybettiği için ve yahut da aşırı sosyal ilişkilere düşkün bir bayan düşünelim. Konu komşusuyla çok iyi, devamlı telefon görüşmelerinde, ama çocuğuyla, eşiyle ilgilenmiyor. Akşam yemeğini pişirmiyor. İbadetlerini yapmıyor. İşte bu da aynı şeklide bir tarafta başarı var ama çemberinin diğer tarafı eksik olduğu için maalesef dengeler kaybolmuş oluyor.

Peki dengeli zaman ayırdığımızda ne olur? Saat gibi düşünelim; sabahtan akşama kadar yirmi dört saatlik yaşam enerjimizi her şeye dikkatli bir şekilde, hepsinin hakkını vere vere vakit ayırıyoruz. Hobimize, eşimize, ailemize, çocuğumuza, evimize, yemeğimize, ibadetimize, dinlenmemize, sağlığımıza düzgünce vakit ayırıyoruz… İşte burada kalp rahatlıyor, oksijen salınımı artıyor. Vücut gerginliği azalıyor ve sakinleşiyoruz.

Allah’ın bize verdiği günde beş vakit namaz o kadar kıymetli ki… Cenab-ı hak o beş vakit namazı bizim gün içindeki yorgunluklarımıza çok güzel dinlenme molaları vermiş. Ruhsal molalar vermiş. Namaz kılmak dinlenme molaları açısından önemli,

Sizlere stresin dozunu azaltan, strese anti tepki yapabilecek denemiş tecrübe edilmiş bir önerim var. Sırt üstü halının üzerine uzanın. Beş dakika orada kalın. Emin olun çok iyi gelir. Bütün vücut orada sakinleşir.

 Birde burada uyarmamız gereken bir konu daha var. aşırı derecede çay kahve ve kola içmek stresin dozunu arttırır.. Kola zaten içmiyoruz ama içenler varsa diye söylüyorum ben yaklaşık yirmi beş yıldır kolayı ağzıma sürmüyorum çok şükür… Bu konuda meyve suyu, limonata ve ayran çok daha iyi bir alternatif…

Sosyal ilişkilerimizdeki gerginlikleri çözebilmek için şunu yapabiliriz

 Karşımızdaki insanı suçlamak yerine kendimizi tartmayı öğrenebiliriz.

 Yani ben nasıl davransaydım bu olayı yaşamazdım?

 Bir daha ki sefer hangi konuya dikkat etmem lazım?

Streste hormon dengeleri değiştiği için enerji çok yükseliyor. Stresten uzaklaşmak için farklı yenilikler ve uğraşılar ile meşgul olunabilir.

Benim çok ağır bir imtihan dönemimde kızım evlenecekti. çeyiz almam lazım ama bir türlü çeyizi almaya o an için imkân olmadı. Vakit bulamadığım bir kitap projem vardı, bende bu bekleme sürecinde ‘’İlahiaşk Yolculuğu’ kitabımı yazdım. Kitabı bitirdikten sonra Mevlam nasip eyledi, gittim iki günde bütün çeyizi dizebildik. Rabbime şükürler olsun. Üç ay, dört ay oturup ağlayıp üzülmek yerine, o enerjiyi daha kaliteli bir şeye harcadığınızda size artı olarak geri dönüyor.

Mesela, çocuğunu ayağında sallayan bir anne, o anda bir kitap okusa, bir Yasin-i şerif okusa hem aynı anda çocuğunu sallamış olur, hem de dini ibadetini yapmış olur. Stresi azalır. Mutfağa girmek istemeyen, yemek yapmak istemeyen, o anda mutfağın işi zor gelen bir hanımefendi kardeşimiz; sohbet, ilahi, Kur’an-ı Kerim dinletisi açsa o mutfağını nasıl temizlediğini anlayamaz bile…

Trafikte tıkanıp kalan bir beyefendi ilmi bir sohbet dinlemeye başlarsa o anki sıkıntılı durumu bir ilim meclisine gitmiş gibi değerlendirmiş olur.

Enerjimizi daha sağlıklı şeylerle dengeleyebilmemiz çok önemli.

Farklı yenilikler ile iştigal olarak, kitaplar okuyarak, kitap yazarak, dua ederek, yürüyüşle, çiçek yetiştirmek, bahçe işleri, vakıf işleri, hayır işleri bunların hepsi o stresli ortamdan uzaklaştığınızda yapabileceğiniz alternatifler… Hatta bazen mekân değiştirmek çok önemlidir. Bir komşuya gidip kahve içtiğimizde emin olun o mekânı değiştirmeniz bile emin olun üzerimizde çok büyük etkisi var.

Ben şu şekilde de yapıyorum, benim yakın çevrem bunu bilir; bazen çok daraldığımda, o an hiç bir yere gidemiyorsam gözlerimi kapatıp hemen bir Allah dostunun türbesine giderim. Allah dostunu manen ziyaret ederim, çok iyi gelir.. Peygamber efendimizin (sav) Ravzasına giderim. Kâbe’nin yanına giderim, tavaf ederim, orda otururken Kâbe’yi seyrederim. Manen bu benim anlattıklarım ama yapabilir misiniz? evet sizde yapabilirsiniz. Yeterki bunu alışkanlık haline getirelim. Mesela sahile gittiğimi de hayal ederim. Bir yeşillikte olduğumu da hayal ederim. Gözlerinizi kapattığınızda kurabileceğiniz çok güzel hayaller var. O anda işte düşünceyi değiştirmek olumsuz olayları düşünmek yerine böyle güzel şeyler düşünmeye başladığınızda hemen anında hormonların salgılanması değişiyor. Aşırı stresteyken

‘’bu bana neden böyle dedi?’’

‘’neden ben böyle dedim’’

‘’keşke bu böyle olmasıydı ‘’

Bakın bu negatif düşünceler içindeyken bir anda bir sahile veya bir türbeye gittiğinizi, Allah dostunu ziyarete gittiğinizi, yeşilliğe, bir şelalenin kenarına, hatta çok sevdiğiniz köyünüzdeki evinize, bir sümbül tarlasında oturduğunuzu, bir gül bahçesinde çay içtiğinizi düşündüğünüzde ne olur? Bir anda düşüncenizi değiştirdiğiniz için beyniniz vücudunuza faydalı olan hormonları salgılamaya başlar. Mutluluk hormonu, seratonin, oksitosin gibi bir sürü faydalı  hormon salgılanır ve anında vücut tedavi olmaya başlar.

 ‘’Büyük Düşünmenin Büyüsü’’ kitabını okumanızı tavsiye ediyorum. Bir Profesörün kitabıdır. Beynimizi yönetmeyi çok güzel bir üslupla anlatan çok değerli bir eser. Hayatımda iyiki okudum dediğim şaheser eserlerden biri. Size de tavsiye ediyorum.

Stresten kurtulmak için maalesef birde yanlış yollara gidenler var.

Madde bağımlılığı, kontrolsüz alışveriş, aşırı olumsuz tepkiler, her şeyi içine atmak ya da içe kapanmak veya aşırı yemek yemek… Bunların hepsi zararlı… Stresi yönetmeyen kişi bunlara bağımlı olur. Kontrolsüz alışverişe gider sanki alışveriş yaptığında çok mutlu olacak zanneder. Gereksiz bir sürü alışveriş yapar. Üzerine bir sürü kredi kartı veya madden borçlanır. Bu seferde akşam eşiyle tartışma. Sözde problemi çözdü. Daha fazla fatura geldi. daha çok strese sebep oluşturdu. Mesela bir konuya aşırı tepki göstermek, aşırı içine atmakta doğru değil. İçine kapanmakta doğru değil. Aşırı yemek yemek de doğru değil.

Stres oluştuğunda kendini yönetmek açısından

 ‘’ben şuanda neye stres yaptım, ben bu stresi nasıl çözebilirim,ne yaparsam düzelir,şu an benim neye ihtiyacım var? ‘’

Yaşam koçluğu yaptığım danışanlarım bilir onlara da söylerim. Sakin bir odaya çekilmenizi öneriyorum. Kendi kendinizle konuşun.

-evet, ben su anda çok gerginim, niye bu kadar gerildim?

-peki, şuan ben ne yaparsam çok iyi gelir?

 Kendi içinize sorun. Emin olun o içeriden o an o kadar güzel şeyler gelecek ki…

‘’dinlenmek istiyorum’’ diyebilir.

-tamam dinlen işte.

 -Namazımı kılamadım

– Namazını kıl o vakit hemen.

kendi kendinize bu şekilde de terapi yapabilirsiniz ama bunun için iç sesinizi dinlemeyi öğrenmeniz lazım.

 Stresi yönetmek çok önemli… Önce tespit ediyoruz. Nasıl tespit ediyoruz? Hemen sakin bir yere geçiyoruz..

-ben nasıl yaşıyorum?  Strese tepkilerim neler? Vücudum ne durumda? Hangi duygulardayım?

 Stresin şiddetini eksiltiyoruz, bazı şeyleri değiştiriyoruz ve duyguları azaltıyoruz, o yoğun duyguları frenliyoruz. Sonra o stresle baş etmeyi öğreniyoruz. Herkesi memnun etmek zorunda değiliz. Biz insanız, hiç kimse de mükemmel değil, ne enteresandır bazı insanlar kendisindeki eksikliği görmeyip hemen bir arkadaşının, komşusunun kusurunu aramaya çalışır. O ev sahibinin canına okur. Onun evine misafirliğe gitsek Allah bilir ne kadar hata çıkacak ama işte insanoğlu böyle. Biz yapabildiğimiz, ağırlayabildiğimiz kadarıyla sorumluyuz. Herkes gücünün yettiğinden mesuldur, bu düşünce çok rahatlatıyor.

Nefes terapisini de bilmek iyi olur.

 Stresli olduğunuz anda derin nefes almak çok önemli. Şimdi hemen kısaca bir nefes terapisi yapalım Beş kerede nefes alın, beş kerede nefesi tutun, yedi kerede verin. Bir kaç kez yapın. Ne kadar rahatlattı değil mi? Bu nefes terapisinin faydası nedir? Kasları gevşetir. Stres olduğunuz zaman kaslar gerilir, arada bu nefes terapisini yaptığınız zaman kaslar gevşer.

Dengeli beslenmekte önemlidir. vitamin ve mineral desteği ile beslenmemiz önemli. Mesela B vitamini, D vitamini eksikliklerimiz varsa bunlar vücudumuzda bir arıza olarak çıkar. Bunları aralarda kan testleriyle takip etmemiz önemli. Kilomuzu da muhafaza etmeliyiz. Uyku düzenimizi kontrol etmemiz şart, her gün aynı saatte yatıp, aynı saatte uyandığınızda uyku düzeni düzgün olur. Birde uykudan önce gergin şeyler izlemek, gergin konular konuşmak, bide o uykunun saatini kaçırmak vücudu gerer. En sağlıklı uyku düzeni gece 11 ile 1 arasıdır.


Enerjini dengele kendini değiştir. Stresin en güzel çözüm yolu, önce yaşam enerjimizi dengelememiz çok önemli. Uyku, uyanma, yemek yemek, dinlenme, ibadet, kitap okuma, telefon görüşmelerinin vakitlerinin dengeli olması gerek, bunlar önemli… Birisi diğerinden fazla oldu mu yaşam çemberimizin dengesi zarar görüyor.  

Bir de hep karşı tarafı suçlamak değil de, acaba bizimde bir şeyleri aşmamız gerek olabilir mi? Bizimde bazı şeyleri artık biraz değiştirmemiz gerek olabilir mi? mutluluğu kendi içimizde keşfetmemiz lazım. Hep dışarıdakiler bizi mutlu etmek, anlamak zorunda değil… Aslında kendi içimizden kendi mutluluklarımızı yakalayabilmemiz önemli. Mesela iyi yönlerimize odaklanalım. Stresli anlarınızda ‘’ benim iyi taraflarım neler, başarılarım neler?’’ başardığınız konuları, bu zamana kadar geçirdiğiniz birçok mücadelede ki aşamalarınızı bir düşünün.

Olumlu düşünmekte çok önemli... Yarısı su dolu bardak örneğini tefekkür edelim. Olumsuz insanlar hep o bardağın yarım boş tarafına bakarlar. ‘’bu bardak niye yarım?’’ derler olumlu insanlar o dolu tarafa bakarlar ‘’evet benim yarım bardak içeceğim su var, Allah’ıma şükür’’derler. Olumlu düşünme boyutuna geçmek içinde olumlu düşünmeyle alakalı kitaplar okumamız önemli. Birçok eser bu ilmi anlatmak için yayınlanmış. Geçmişten gelen annelerimizden aldığımız bazı olumsuz düşünceler var, beynimize çok yerleşmiş. Bende bunları aşana kadar çok mücadele ettim. Olumlu düşünmeye geçtikten sonra ‘’Rabbim, dünyanın cenneti gibi olumlu düşünmek ve hayata olumlu bakmak’’ dedim. Birde şu anı yaşamanız çok önemli, çok geçmişte kalmak veya çok geleceğe gitmekte doğru değil. Çok geçmişte takılırsanız depresyon olur, çok geleceğe takılırsanız endişe olur. Şu an, Şu dakikaları yaşayabilmemiz çok önemli. Şimdinin kıymetini bilmek ‘’Huzur Anı’’dır.

Verdiğimiz kararları sağlıklı verelim birde çok sevdiğim bir cümle vardır; ‘En kötü karar kararsızlıktan iyidir.’ bir yerde bir karar vermeniz lazım, çok ince eleyip sık dokuyup hiç bir karar vermemeniz bu stresi kronikleştirir. Bir karar verin, en kötü kararda olsa bir karar verin. Ve o problemi biran önce çözün, kurtulun ki ferahlayasınız. Belirsizlik varsa telefon açın o konu hakkında bilgi toplayın. Belirli hale getirin. İnsanlarla iletişim kurun, istişare edin. Mesela bir kaç gün önce ben de bir anda böyle aşırı gergin bir telefon trafiği yaşadım yaşadım.    bir anda ne yapacağımı bilemedim. Bocaladım karar veremedim. Allah razı olsun bir gönüldaşıma telefon açtım. ‘’sen dışarıdan daha sağlıklı bakarsın, sorunum şu şekilde, bir an önce bana bu konuda bir yol göster’’ dedim. Gönüldaşım bana çok güzel bir çözüm yolu gösterdi. Aslında o anda sadece cesarete ihtiyacım varmış, hemen o cesareti verdi. Telefon görüşmelerimi yaptım. Sorunu çözdüm. Çok şükrettim. Ama o arkadaşımla görüşmeseydim o an zorlanabilirdim. Neden söyledim bunu, istişare yapabilmek önemli… Bazen bu bir akıl yetmiyor, beş akılla istişare yaptığımızda o kadar güzel çözümler çıkıyor ki… Biz dernek yöneticiliği yaptığımızda dostlarımızla istişarelerimizi çok yaptık Allah razı olsun o istişarelerde çok güzel çözümler çıkarırdık.

Birde değerlerimize göre hareket edelim. bazı stresler bizim değerlerimize ters gelebilir. İnsanlar bize yakışmayan şeyleri isteyebilirler. Burada mutlaka kendi değerlerimizi ortaya koymamız lazım. Hayır diyebilmek bize zor gelmemeli. Benim hoşuma gitmeyen, Allah’ın razı olmadığı bir şeyi sırf karşı taraf istiyor diye onu onaylarsam bu bana ters geleceği için, bu stresin boyutu daha fazla uzayacaktır. Bu yüzden  değerler sohbetimizi ‘’bizi biz yapan değerlerimiz’’ tekrar okumanızı tavsiye ederim.. Değerlerinizi yeniden bir kontrolden geçirin ve kendinizi yeniden tanıyın ki verdiğiniz kararları kimliğinize zarar vermeden yerine getiriniz.

 Bu niye benim başıma geldi? Evet, yinebir stres sebebi… Allah’ü Tealanın imtihan dünyasında bize neler yazdığını bilmiyoruz. Kader filmimizde başımıza neler gelecek bilmiyoruz. Her şey başımıza gelebilir. Allahu Tealayı sorgulama hakkına sahip miyiz? Hayır. Allahu Teâlâ bizi sınav yapmak, imtihan için gönderdi. ‘’Bu niye benim başıma geldi?’’ değil,’’ evet bu başıma geldi, ben bunu nasıl çözebilirim, ileriye doğru nasıl yürüyebilirim bununla nasıl baş edebilirim?’’ diyebilmeliyiz. Bakın bu çok önemli bir konu! Hatta o gelen üzüntüler, sıkıntılar ve sorunlar aslında bizim için çok hayırlı. Hep bir kabuk kırarız. Mesela ben 20 yaşında ki Mihrican değilim, 30 yaşında ki Mihrican’da değilim, 40 yaşında ki Mihrican’da değilim… Devamlı kabuk kırıyorum. Allahu Teâlâ tarafından gelen bu imtihanları aşa aşa, kabukları kıra kıra, o yeni Mihrican’ı oluşturuyorum. Hepimiz için böyle her imtihan ve her sıkıntı Allahu tealanın kişisel gelişimimiz için bize verdiği sınavlardır.

 Herkes bizi sevmek zorunda değil bu da çok önemli. Herkese kendimizi sevdirmeye çalıştığımızda sıkıntı yaşıyoruz. Kendimizi geliştirelim, diğerlerini de olduğu gibi kabul edelim.

 İmtihanları kabul edelim. İmtihanları kabul ettiğinizde Rıza Makamına gelirsiniz ve onların çözümünü Allahtan istediğinizde size lütuflar gönderir. Birde ‘’beterin beteri vardır’’ bunu unutmayalım. Halimize şükredelim. Mesela hasta bir eşine sabredemeyen bir bayan eşi yatalak hale geldiğinde daha beteriyle karşılaşmış olur değil mi?

 Veya çocuğunun yaramazlığına sabredemeyen bir anne, çocuğu ateşli bir hastalığa tutulsa daha beteri gelmiş olabilir. Daha büyük sorun yaşar. Şikâyet etmemek lazım… Şükre dilimizi çok alıştırmamız lazım. Bulunduğumuz hallere şikâyet ettikçe, Allahu Teâlâ bulunduğumuz halleri aratır. Şikâyet değil şükür olursa dilimizde ve gönlümüzde Allahu Teâlâ bizi bulunduğumuz halden çok daha güzel hallere çıkarabilir.

Hayır demeyi de öğrenelim, her şeye evet dediğimiz de aslında yaşam enerjimizi kontrol edemeyiz. Çünkü etrafımızdaki insanların istekleri bitmez.  Bizim bazen ‘’hayır’’ deyip kendi hayatımızın kontrolünün elimizde olması lazım. Her şeye evet diyenler ondan sonra kurban psikolojisine girer. Hâlbuki Allah-u Teâlâ -evet ve hayır-ı bizler için vermiş. Yeri geldiğinde ‘’hayır yapamam, müsait değilim ‘’ diyebilmeliyiz.

Birde mutlaka dostlarınızla dertlerinizi paylaşın. Paylaştığınızda Hz. Mevlana’nın (ks) dediği gibi’’ dertli insanın içi dumanlı eve benzer, pencereyi açın ki duman dağılsın’’ pencere bizim ağzımızdır. İnsan derdini anlattıkça, içindeki duman dağılır. Ferahlar, rahatlar, daha güzel görmeye başlar. Dost biriktirin, dostlar çok önemlidir. Dertleşebileceğiniz en az iki üç dostunuz olsun. Sizde onların derdini dinleyin. -Hep ben anlatıyım beni dinlesin- demeyin, yeri geldiği zaman sizde dostunuzu arayın, onun dertlerini de dinleyin, halini hatırını takip edin. Karşılıklı o duygusal alışverişleri yapın.

Birde stres anında ortamdan biraz uzaklaşmakta iyidir. Mesela, anneyle kız şiddetli bir kavga yapıyor, devam ettikçe iş daha kötüye doğru gidebilir. Biraz odalarına çekilsinler. Kız evlat biraz sakinleşsin. Annede bir sakinleşsin. Olayı daha güzel tartsınlar. sonra gelip sakin sakin otursun konuşsunlar. Eski büyüklerimizin şu huyunu çok seviyorum. Çok yüz göz olmayı sevmezlerdi. Saygı, edep vardı.  Şimdi biz iletişim kuracağız diye yüz göz olmalara fazla gidebiliyoruz. O ayarı kaçırabiliyoruz. O ayarları da takip edelim.

Mutlaka hepinizin hobisi olsun. Hobi düşünceleri düzene koyar. İnanın lif, sepet örmek basit bir şey değil, o kadar faydalı ki… Canlı çiçekle uğraşmak gibi bir sürü hobi şekli var. Mutfakta yaptığınız yemeği bile sanat, hobi olarak yaparsanız, bakış açınız değişir terapi olur. ‘’Mecbur vazifem tüh, bugün de yemek yapmak zorundayım’’ diye değil, tam tersine ‘’ben şu an mutfağıma girdim, bir sanat eseri çıkaracağım, hobimle uğraşıyorum’’ dediğinizde o da sizin stresinize çok güzel bir çözüm.

Size ait zamanlar olsun

 Lütfen anneler kendinizi çok yıpratıyorsunuz. Aşırı derecede hizmet etmekle meşgul olayım derken oturup dinlenmeye, uzanmaya vakit ayırmadığınız için, stres dozunuzu çok yükseltip hiç olmadık şeylere patlayabiliyorsunuz. Bu konuda da lütfen -kendinize ait zamanlar oluşturun- inşallah.

Mutlaka sosyal projelerde gönüllü çalışın bunun o kadar büyük güzellikleri var ki size kelimelerle anlatamam. güvendiğiniz bir dernekte , bir hayır işinde, sosyal projelerde mutlaka vazife alın.. İnsanlara yardım olunacak yerlerde çalışın. Bunların çok psikoterapisi vardır. İnsanın ruhuna, insanın ailesine onlardan alınan hayır dualarının çok büyük faydaları vardır.

Birde hedefleriniz olsun beş yıl sonra, on yıl sonra, yirmi yıl sonra hedefleriniz olsun. Hedef insanı diri tutar. Mesela Allah muhafaza tam boşanmaya karar verdiniz. On yıl sonrasının hedefini planlayınız. ‘’ya şimdi boşanmanın zamanı değil, bak on yıl sonra çocuklar evlenecek, birbirimize daha çok ihtiyacımız olacak’’ bir anda bakın, bu hedefler o andaki stresi ne yaptı? Küçülttü.  Daha büyük sorunlar gözünüze geldiğinde ‘’aman bunu şimdi hiç düşünmemeliyim, çözebiliriz’’ olayına gidebiliyorsunuz.

 Teknolojiyi sağlıklı kullanmakta çok önemli…

Teknolojiyi sağlıklı kullanmak ve teknolojiyle baş etmek zorundayız. Çocuklarımız ve biz bilgisayarın, internetin üzerindeyiz. Saatlerce facebookta,  twitter’da, ınstagram’da, farklı sosyal mecralarda geçirmek yerine ilmi ve dini sohbetler, seminerler dinleyerek zamanı verimli değerlendirebiliriz. Kur’an dinleyebiliriz, belgeseller, doğa gezileri izleyebiliriz. ‘’Allah dostlarının türbelerini gidemiyorum’’ diye üzülenler oluyor, o türbelerin videolarını izleyip, Mübareklere üç İhlâs bir Fatiha okuyup hediyelerimizi gönderebiliriz, manen ziyaret etmiş gibi hem de bulunduğu yeri gözümüzle de görmüş oluyoruz., dinleyebiliriz, dostlarımızla görüntülü konuşmalar yaparak bu pandemi sürecinde gönüller alabiliriz.

Önemli insanların hayatlarını, biyografilerini okuyup, dinleyebiliriz, hobiler öğrenebiliriz. Kızım örgüyü youtubedan öğrendi ve çok güzel şeyler ördü. bu şekilde hayra kullandığınızda ne kadar güzel kişisel gelişim oluyor. Yeni tarifler, yabancı diller öğrenebilirsiniz mutfağa girdiniz yemek yapıyorsunuz, açın bir şelale, deniz, kuş, doğa sesleri yemeklerin lezzeti, şifası artsın.  Beton binaların arasında hapis olabiliriz evet, lakin Allah bize teknoloji nimeti vermiş. Hayra kullanınca her şeye derman oluyor.

İtikâf vakitleri

Bazen o kadar hızlı yaşıyoruz ki… Namazımı hızlıca kalkıp kılıp başka şeylere yetişeyim demeye hiç gerek yok. Telefonunuzu yarım saate veya yirmi dakikaya kurun. Kronometreyi açın’’ evet ben yirmi dakika Allah’ın huzurundayım, beni kimse rahatsız etmesin.’’ bunu deneyin. Ben yapıyorum, yarım saate kurduğum çok daha güzel oluyor çok faydasını görüyorum. Namazımdan ve dualarımdan çok daha fazla feyz alıyorum. Tesbihimi çekiyorum dualarımı okuyorum, ibadetimi çok daha güzel yapıyorum, ibadetlerde tedbir alınmadığında şeytan akla gelmeyecek gelmeyecek şeyleri hayale getiriyor. Onu da yapacaktın, bunu da yapacaktın, ona yetişecektin. Ama kronometreyi kurup da ‘’ben yarım saat Allah’ın huzurundayım. Cenab-ı Hakla birlikteyim’’ dediğinde hele birde itikâfa niyetlendiysen Elhamdülillah o yarım saat seni hiç rahatsız etmiyor ve sakinleşmiş olarak namazdan ayrılıyorsun. O namazın içine girmediğimizde işte o namazın bize vereceği o şifayı maalesef kullanamamış oluyoruz.

Peki, stres başka ne yapar neden olması gerekir bazen de vücudumuzda bozulan dengeyi yeniden düzenler. Bir örnek verelim,  kendini halsiz hisseden küçük çocuklu bir anne,yarım saat içinde sevdiği bir insanın misafirliğe geleceğini duyduğunda, birden kalkar evi temizleyiverir. Gözünde büyüttüğü o dört saatlik iş yarım saatte biter. Bazen stresler bizim için hayırlıdır. Vücudumuzda ki o bozulan dengeyi yeniden toparlar. Adrenalin salgılamalarıyla sağlığımızı toparlar, o yüzden stresi yönetmeyi başarmamız çok önemli.


Sağlıklı uyum göstermezsek stres birçok hastalığında kökenini oluşturuyor kanser, ülser, bel fıtığı, boyun fıtığı birçok şeyler stresi yönetemeyip ileriye götürdüğümüzde karışımıza geçiyor. bu açıdan stresi geldiği vakit çözmeyi öğrenmemiz lazım. Stresten Huzura geçişi sohbetimiz içinde birçok tüyolar vererek işlemiş olduk. Ayrıca Ebedi Sevgiliye Doğru sitemizde ‘’İlahi aşkın demlerinde huzura ermek’’ sohbetimizi müsait olduğunuzda okumanızı tavsiye ediyorum.  . Bugün yaptığım sohbetten sonra size çok güzel bir terapi olacak inşallah.

 
Stresin bağışıklık sistemimize de çok büyük etkisi var.

 Savunma sistemimizi yönetiyor fazlası zarar veriyor. Azı bizi dengeliyor. Sağlıklı uyum göstermezsek hastalıklara yol gösteriyor. Bizim bulunduğumuz çağ bunalım çağı. Teknoloji çok geliştiği için her şeye birden ulaşabiliyoruz. Çok hızlı çalışmak zorundayız. Villalar, evler, arabalar yetmiyor insanlara, her şeyin daha iyisi, daha yükseği, daha markalısı… Eskiden insanların bir ekmek bulup şükrettiği noktada, şu an maalesef şükürsüzlükte hat safhadayız. İstekler çok fazla, çocuklarımızı memnun edemiyoruz. Eşlerimizi, kendi nefsimizi memnun edemiyoruz. Bunalım çağı dediğim nokta işte bu memnun edememeler… Arkasından çeşitli hastalıklarla musibetlerle imtihan olduk ama hiç bir şey için geç de değil…

 Şimdi biraz dini inanç boyutuna gelmek istiyorum.

Dini inanç çok önemli… Ölüm korkusu stres ilerlediği zaman tehlikeli olmaya başlar. Tasavvuf dersli olanlar bilir. Derviş her gün rabıtasında ölümü tefekkür eder ve bu ölüme hazırlıktır.. Nasıl ki tiyatro oyuncusu sahneye çıkmadan defalarca prova yapıyorsa ölüm rabıtası da kabre girmeden kulun provasıdır. Kabirde vereceği cevabı her gün tekrarlar. Orada başına gelecekleri bilir. O her gün yaptığı rabıta gün içinde hayatını da düzene koyar. Yaşanmış bir anı anlatayım.  Bir gün genç bir hanım derviş rabıta-i mevte (ölüm rabıtası) oturmuş, iki tane küçük çocuğu var. Akrabasından birisinin söylediği bir söz o gün onu çok üzmüş. Günlük o dersini yapması lazım. Allahu Ekber bir anda o düşüncesi gitmiş.’’ya ölüm var, neyi kafana takıyorsun ki, kaza namazlarım, ibadetlerim, keşke şu Kuranı daha fazla okusaydım’’gibi bir anda dini düşüncelere geçmiş, hakiki üzülmesi gereken gerçekten önemli ve çözebileceği dertlerin farkına varmış ve çok rahatlamış. Rabıtadan kalkınca sakin bir anne, sakin bir kul olarak kalkmış, az önce niye üzülmüşüm ki diye kendine de şaşırmış.

 Ölüm korkusunu yenmenin en güzel öğretisi bize Peygamber Efendimizin şu hadisi şerifiyle tembihleniyor. Tirmizî’den rivayetle Peygamber Efendimiz (sav) şöyle buyuruyor, “Lezzetleri yok eden ölümü çokça anın.”

Ölümü düşünelim ama ölümden korkarak değil ‘’evet ben öleceğim, kabre gireceğim, hepimizin başına gelecek, ben buraya nasıl hazırlık yapabilirim? Kaza namazlarım var onlara başlayayım, arkamdan güzel bir sadaka-i cariye, hayır hasenat bırakayım? Etrafımdaki insanların hayır dualarını toplayayım? Ömrümü nasıl hayırlı geçireyim? Boş şeylere üzülüp te kafa yormayayım’’

.

Çok lüks evler, lüks arabalar şart değil… Elimde olanlarla Rabbime daha güzel kulluk yapayım. Bakın bir anda o ölümle barışı yakaladığımızda düşünce boyutumuz değişiyor. Mevlana Hazretleri (k.s) ölüme Şeb-i Arus diyor. Mevlana hz etkilenerek hazırladığım‘’Ebedi Sevgiliye Doğru /Son Nefesimde’’ yazımda ölümü düğün gibi anlattığım bir tefekkür yazısıdır. Ölümden korkanların bu yazıyı okumalarını tavsiye ediyorum inşallah.

Ahiret bilgiside şart

 Ahireti öğrenirsek ne bu dünyaya,  ne bu dünyadan ayrıldığımıza üzülürüz. Çünkü Müslüman için asıl yer ahrettir. Dünyayla ahireti barıştırdığımız da, ahirette bizi bekleyen o güzellikleri, Cenneti, Cemalullahı, Mevlanın bize vereceği ikramları okuduğumuzda, fazla değer vererk büyüttüğümüz dünyayı aşağıya indiriyoruz ve ahiretle birlikte dengeliyoruz. Ahiret ve dini inançları zayıf olanlar ne yapıyorlar? Dünyayı çok büyüttükleri için her şeyi dünyada bulmaya çalışıyorlar. Müslüman bir hanımefendi dünyayla ahireti dengeler, madalyonun iki yüzü gibi dünyadan ahireti kazanır.  Ahreti de dünyayla kazandığını bilir. Bir hastaya bakarak, eşiyle ilgilenerek, çocuklarını çok güzel yetiştirerek, ibadetlerini yaparak, maneviyatını güzelleştirerek, hayır duası alarak, yetimleri sevindirerek ahireti kazanır. Biz bu dünya tarlasında –Cenneti, İlahi Rızayı ve Cemalullahı seyran mükâfatını kazanacağız. bu yüzden hayat dengemiz çok önemli. Din konusunda Allah’ın varlığına inanmak umutsuzluğu giderir. Allah’a sığınmak ve yardım istemek umudu artırır. İnanç bu yüzden çok önemli, inanç kaybolursa umut kaybolur, umut inançla birlikte devam eder. O yüzden biraz akaidimizi, inancımızı güçlendirmek lazım. Umudun bitmesi; benliğin çöküşü, iradenin felç oluşudur ve iç dinamiğin bozulmasıdır. Allahı bilen, Allahı seven, Allaha güvenen bir insan niye umutsuz olsun? İnançsız ve umutsuz insan nedir? Kolonsuz binadır. Kolonu olmayan bir bina düşünün en ufak bir sarsıntıda ne yapar hemen yıkılır. O beş kolon var; islamın beş şartı, imanın altı şartı bütün bunların hepsi bizim binamızın kolonu. en ufak sarsıntıda yıkılıp çökmemek için Allahu teala ile olan ilişkimizi güzelleştirmemiz lazım. Rabbimizi anlatan o güzel kitapları, tasavvuf kitaplarını yeniden okumamız lazım. Marifetname’de Marifetullah ve Muhabbetullah bölümü var, aklıma şuan onlar geldi. İmam-ı Gazali’nin Allah sevgisini yeniden okuyalım. şu kalbimizi yeniden tamir edelim. İlahiaşk için gönlümüzü hazırlayalım. Tüm dertler aşki ilahi ile yanar yok olur. O aşk öyle bir iksirdir ki harap olmuş vücut ülkesine nevbahar gülistanlıklar getirir. Gençleştirir. Acıları dindirir. Ah ilahi aşk sen ne güzel bir şifasın… 


Dini inançlar bize sığınılacak limandır. Stres gemisinden huzur limanına demir atmak dedik, stres gemisi şart. Hayatın içinde birçok yolculuk yapıyoruz o gemilere binmemiz gerekiyor. İmtihanları, sınavları yaşamamız gerekiyor.   Arada bir o gemileri limana da getireceğiz. o liman nedir? Dini inancımız huzur limanımızdır. Orası sığınılacak bir limandır. Denizde kalırsa o gemi bir zaman sonra ne yapar batar.  Arada bir gelecek, dinlenecek, tekrar açık denizlere gidecek.  Dini inançlar çaresizlik ve korkuyu da tedavi eder. Dayanma gücünü arttırır. Yaşama azmini güçlendirir, psikolojik yıpranmaları tedavi eder. ruh sağlığımızı korur. ‘’Bismillahi tevekkeltü alellahı’’ çektiğim de ben hiç bir şeyi dert etmiyorum. Misafir mi alacağım, tamam diyorum, bu tesbihimi çekiyorum, misafirimi alıyorum. Her sıkıntımda ilaçtır bana.

 ‘’La havle vela kuvvete illa billahil aliyyül azim’’ bu tesbihi de okuduğumuz anda taşıyamayacağımız hiç bir yük yok Allah’ın izniyle.

 İçiniz mi bunaldı, sıkıldınız mı, hemen bir inşirah okuyun. Subhanallah, Elhamdulillah, Salâvat getirin. Sadaka verin. Gönülden dua edin.  Bunlar hep bildiğimiz şeyler bunları sizlerde biliyorsunuz sadece birer tekrar olsun ilim tekrar iledir.

Allah sevgisi çok önemli.

Hep ceza veren bir Allah düşünmeyelim, lütfen çocuklarımıza da bu şekilde anlatmayalım. Allah’ın gücünden de şüpheye düşmeyelim. Önce Allah’ı biz seveceğiz. daha sonra o sevgiyi çocuklarımıza aşılayacağız. Allah sevgisiyle büyüteceğiz. Korkmaktan daha çok sevgi insana itaat getirir. Seven insan sevdiği için her şeyi yapmaya çalışır. Çocuklarımıza Allah sevgisini güzel yerleştirirsek o çocuklarımız Allah sevgisiyle niye ibadetlerini yapmasın… Biz Allah’ı çok seversek namazda, ibadette zorlanmayız. Birde Allah’ın gücünden şüpheye düşmeyelim. Cenabı Hak bize imtihan vermesini de bilir bu imtihandan selamete çıkarmasını da bilir. Vakti saati vardır. O vakti saatini bulduğunda Allah’ın izniyle o sıra geldiğinde selamete erişiriz. Kimine bu bir ayda gelir, kimine bir günde gelir, kimine de üç yıl… Bazı imtihanları yaşamak zorundayızdır. Bazı insanların cennette ki dereceleri çok yüksektir dünyadaki ibadetleri yeterli değildir Allahu Teâlâ onun o cennete ki derecelerine ulaşması için biraz sınavını zorlaştırabilir.
Bu konularda imamı Gazali’nin hastalıklar ve sabır konusunu okumayı tavsiye ederim. O kadar büyük kıymetli bir konu ki, bu dünyada çektiğimiz bütün sıkıntıların karşılığını kalbimizi mutmain edercesine anlatır, Mübarek…


Nevzat Tarhan’ın bir sözüyle tamamlamak istiyorum.’’ hastalığın iyileşmesinde hastalığa verilen duygusal ve zihinsel tepki ilaçtan daha önemlidir. Çünkü beden ve ruh birbiriyle bağlantılıdır’’.

 Stresin en güzel ilacı iman, teslimiyet, tevekkül. (Allah’ı vekil tayin etmek )Allah’a güvenmek

Bunların her birini de kaynağı sağlam olan Tasavvuf kitaplarında bulabilirsiniz.  Tevekkül konusunu da yaz tatili boyunca lütfen okuyalım tavsiye ediyorum.


Acımadı bitti, yanmadı ki

Bir de ben çocuklarımı büyütürken bir öğrettiğim cümle vardı ‘’acımadı bitti’’

 Bizim bir oyunumuzdu; elini bir yere mi vurdu, acımadı bitti derdik. Bunu ben ‘’Büyük düşünmenin büyüsü’’ kitabında okudum. İlk tepki çok önemli. Mesela benim elim yandı ya, yanmadı diyorum. Yanmadı dediğim de vücudumuz buna içerden enteresan bir tedavi gönderiyor, acılarınızın ilk anında deneyin göreceksiniz. Acımadı bitti, yanmadı ki, ilk tepki çok önemli, bunu da aşabilirsek çok daha güzel olur. Dertler balon gibi konuştukça şişer büyür. Üstüne gitmeyince yavaş yavaş küçülür gider. Hastalıkları bile sahiplenmeyin. Uğrar ve giderler.

Bir yazı çıkardım sizin için çok hoşuma gitti sizlere de okumak isterim.
Depremler ve savaşlar olmasaydı daha güzel olmaz mıydı dünya
Hiroşima olmasaydı daha sevimli olmaz mıydı yeryüzü
Tsunamiler olmasaydı Moğol istilası olmasaydı Osmanlı yıkılmasaydı Hz
Hasan Hz. Hüseyin şehit edilmeselerdi daha hayırlı olmaz mıydı?
Kendi kişisel hayatımıza göz gezdirdiğimiz de
Keşke şu sınavı kazansaydım
Şu üniversiteyi okuyabilseydim
Şu başarıyı elde edebilseydim
Bu hastalığa tutulmasaydım
Depresyona girmemiş olsaydım
İflas etmemiş olsaydım
İhanete uğramasaydım
Gibi herkesin yüzlerce keşkesi vardır ancak

Bunlar dünyanın ve insanın bütünlüğünü tamamlayan meselelerdir..
Dünya bir cennet değildir.
Dünya sırat köprüsü değildir.
Dünya kabir hayatı da değildir
Dünya anne karnı değildir.
Dünya dünyadır
Onun kendine has kusurları vardır
Dünyayı dünya yapan kısmen kusurları olduğu için onun içinde ne kusursuz bir eş ne kusursuz bir arkadaş ne de kusursuz bir ev ne de kusursuz bir eş bulunmayacaktır.

.
Dünya bir sınav, imtihan yeri… Allahu Teâlâ kullarını tartacak, ölçecek, bakalım kim neler yapabilecek, kim verdiğim sınavları nasıl aşabilecek, kim cenneti kazanacak, kim benim sevgime erişecek, bunun için buradayız. Hiç bir şeyimiz kusursuz değil, biz bize verilenlerle Rabbime iyi bir kul olmayı başarabilirsek inşallah sınavı kazananlardan oluruz.

Bunun için geldiniz, dinlediniz, vakit ayırdınız. Rabbim hepinizden gani gani razı olsun.

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü Nurhayat Başbuğ’a, ses kaydını yazıya döken sevgili Hatice Şahin’e, katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Allah hepinizden razı olsun. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

7.5..2021/ 

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

07
Haz
21

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİMİZ


14-11-2018

BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİMİZ

Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi Rabbil alemin

Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.

 Bugün konumuzu “Bizi Biz Yapan Değerlerimiz” olarak belirledik.

“Çok yardım edenin çok da yardımcısı olur” sözü ile başlamak istiyorum.

           Evlatlarımıza; sınav, sınav, sınav, kariyer, kariyer, kariyer diye diye onları bir yarışın içine soktuk. Aslında bu sadece bizimle alâkalı değil. Biz toplum olarak kültürel bir erozyon yaşıyoruz. Sınavlarda başarılı olursa ya da kariyerinde yükselirse iyi bir insan olacak algısı içindeyiz. Maalesef çocuklarımız yarış atına döndü. Günümüzde bizler de bu kültür erozyonundan nasibimizi aldık. Mevlâ’mızın bize emanet ettiği gül gibi yavrularımızı aslında ne için yetiştirmemiz gerektiğini unuttuk Bu yolda kilitli her kapıyı açacak bir anahtar var elimizde; değerlerimiz.

Değerlerimiz bizim karakterimizdir.

 Kendisiyle barışık, mutlu, başarılı, yaşamın sırrını bilen, duygularını terbiye etmiş, etrafındaki herkesle doğru iletişim kurabilen bir insan olmak hiçbirimiz için zor değil. Ahlâkî değerlerini bilen insan sınav başarısından daha çok, toplumsal ve ailevî başarıya gereken önemi verir. Değerler fizikten, matematikten, fenden çok daha önemlidir. Bu değerlere sahip insanın yaşam yolculuğunda başarılı olması da çok kolaydır. Ahlâkî değerleri yerine oturmamış insanlar iş, aile ve sosyal yaşamlarında daha yalnız kalır ve iletişim kurmakta sorunlar yaşarlar. Bugün bir farkındalık oluşturmak için bu konuyu seçtim. Toplumsal huzur, içsel huzur ve ailevi huzur… Bunları yakalamak ve çatışmaların önüne geçmek için bu konu çok önemli. Huzur, huzur diyoruz ama belki de kaynağının çok da farkında değiliz.

          Nedir değerlerimiz?

  Bir ağaç düşünelim, insanlık ağacı. Bakalım insanlık ağacımızda hangi meyvelerimiz var. Tek tek saymak istiyorum. Hepimiz kendi içimize dönelim ve bu meyvelerden hangileri bende var hangileri yok, hangilerini edinmem gerek diye tefekkür edelim; samimiyet, duyarlılık, şefkat, sorumluluk, özgüven, cömertlik, barış, dostluk, iyi niyet, yardımlaşma, saygı, güven, dürüstlük, sevgi, hediyeleşmek, başarı, sabır, huzur, bilgelik, fedakârlık, empati, güzel ahlâk, vefa, iyilik, sadâkat, tutumluluk, çalışkanlık, vatanseverlik, alçak gönüllülük… gibi. Değerlerin hepsi birbiriyle de yakın alâkalı.

 “Saygı kayığına binmeden sevgi denizi aşılmaz.”

 Eşler arasında, anne baba ve evlatlar arasında, komşular arasında ve daha birçok yerde saygı o kadar önemli ki o saygıyı kaybetmediğimiz müddetçe sevgimiz devamlı olur. Sevgiyi bir arabanın gazı olarak düşünürsek saygı frendir. Frene basmasını bilmezsek araba kaza yapar. Mesela hoş görü olmazsa dostluk uçup gider. “Saygı olmazsa sevgi olur mu?” dedik. Aile içinde, akrabalar arasında barış olmazsa mutluluk olur mu? Peki, sabır olmazsa başarı olur mu? Bir talebe düşünün, sabırsız bir talebe ilminde başarılı olamaz. Bir hanımefendi düşünün, sabır olmazsa kırk yıllık, elli yıllık evlilikler devam eder mi? Çocuğunu büyütüp onun telli duvaklı gelin olduğunu görebilmesi için yetişme döneminde sabırlı olmazsa başarıya ulaşabilir mi? Teşekkür etmek, özür dilemek, rica etmek bir değerdir. Anlayışlı olmak bir değerdir. Ciddiyet, önemsemek, misafirperverlik, edep, sözünde durmak, nezaket, arkadaşlık, iş birliği, zarâfet, cesaret ve öz denetim de birer değerdir. Acaba bahsettim değerlerden kaç tanesi bizim insanlık ağacımızda var? Şimdi bir terazi düşünmenizi istiyorum, bir tarafını kötü bir tarafını iyi değerler olarak kabul edelim. Cimrilik ve cömertlik, acelecilik ile sükûnet, kin tutmak ile affetmek gibi değerlerimizi düşününce acaba biz yüzde kaç insanız sorusu geliyor aklıma. Bunun da ölçüsü değerlerde saklı. Bu sayılanlardan kaç tanesi ben de var ya da kaç kötü huydan arınabildim? Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hepimizin hataları, kusurları, yanlışlıkları var ama önemli olan kademe kademe ileriye gidebilmek. Mesela zorba mıyım, zarif mi, Şiddete meyilli miyim yoksa kibar mı, sahtekâr mıyım dürüst mü, kopya mı çekiyorum yoksa çalışarak mı kazanıyorum, hırsızlık mı yapıyorum yoksa elimin emeğini mi kazanıyorum? İşte değerler aslında insanın özü ve mayası.

Biz bu değerler sayesinde insan olmayı başaracağız.

 İnsanlık yolculuğunda, tek tek çıkmamız gereken basamaklardır değerler. Hangi basamakta olduğumun farkına varıp bir üst basamağa çıkmamız lâzım. En üst basamakta bilge insan olmak var. Felsefeciler buna “Bilge İnsan” tasavvuf ise “insan-ı kâmil” der. İkisi de aynı şeyden bahseder. İnsan-ı Kâmil yani tüm bu değerleri kendi içine toplayan insan. Tasavvuf konusu çok uzun ve ayrı bir sohbet konusu olsa da ufak bir tüyo vereyim. Mesela cimri bir insan cömertliğe nasıl alışır? “Vere vere cömert olur, sabırsız insan sabrede sabrede sabırlı olur, yalan konuşan doğru konuşmaya başladıkça doğru sözlü olur ve adı Sıddıklardan yazılır” diyor İmam-ı Gazali ‘’Kimyayı Saadet’’ adlı eserinde. Aslında değerleri kazanmak zor değil, yolu da reçetesi de var ama bunun için önce bizim istememiz gerekli. İnsanlık basamağında bulunduğumuz yer ile varmak istediğimiz yer arsındaki yolculuk değerlerden geçiyor.

Olgun insan kimdir, bilge insan kimdir, Kâmil insan kimdir?

 İnsan-ı Kâmil kendisiyle barışıktır. Kendini güzel görmeyen bir insana herkes çok güzel olduğunu söylese de pek etkisi olmaz. Bilge insan hayatla da kendisiyle de barışıktır, tekâmül etmiştir. Yani her geçen gün daha da ileriye doğru gider. Kâmil insanın özü sözü birdir. Dingindir, sakindir, aydındır bilge insan. Sevgi doludur, hem kendisini hem tüm insanlığı sever. Doğayı sever, duyarlıdır, sağduyuludur, bilgilidir, yardım severdir, mutludur, akla uygun davranır. Bilge insan yanındakilere huzur verir. Eksiği olan, ham olan insan ise hangi topluma girerse girsin insanlar ondan uzaklaşır. Bilge insanın içi sevgi doludur ve bu sevgiyi de dışarıya yansıtmasını bilir. Hoşgörülü ve merhametlidir. İçi arınmış bir insandır. Kalbi temizdir. Ama bu, “benim kalbim temiz” diyerek ibadetlerin terk edilmesi gibi basit bir şey değildir. Fiziki olarak kalbin temiz olması zaten mümkün değil çünkü litrelerce kan pompalıyor.  Ama manevi olarak kalp temizlenebilir. Çekilen tesbihler, yapılan iyilikler ve güzelliklerle temizlenir kalp. Bunların hiçbirini yapmamış bir insan içinin temizliğinden bahsedemez. Kendini aşmayı başarmış bir insandır bilge insan. Birilerine bağımlı değil özgürdür. Bu çok önemli çünkü eşine bağımlı olan var, komşusuna bağımlı olan var, mesleğine bağımlı olan var. Bağımlılık hiçte makbul değil. Birbirimizin özeline saygı duyarak, incitmeden ilişkileri yönetebilmemiz önemli. İnsanlara ya da herhangi bir şeye bağımlı olmak ne kadar yanlışsa insanlarla ilişkiyi koparmakta o kadar yanlış. Bu dengeyi iyi ayarlamalıyız. İşe giden eşine bağımlılık oluşturduğundan, gün içinde sürekli arayarak onu rahatsız eden bir hanım. Ya da bir komşu olsun devamlı çat kapı gelip bir türlü gitmek bilmeyen. Çocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, ödevini bile annesi olmadan yapamıyorsa bunlar bağımlılık işaretleridir. Kendimizi ve çocuklarımızı bağımlılıklardan kurtararak hakiki özgürlüğü tadabiliriz. Allah her birimizi özgür yaratmış.

          Bilge insan tüm değerleri hayatına geçiren insandır, toplumu iyileştirendir.

 Bilge insanın kalbi sevgi ile açılmış bir gül gibidir. Kin ve nefret ile dolan kalp solar ve maalesef karanlıklar içinde kalır. Nur esması o kalpte tecelli edemez.

          Doğan Cüceloğlu bir seminerinde yere bir parça ekmek koyuyor, “Bu ekmeğe basabilecek kimse var mı?” diye soruyor, kimseden ses çıkmayınca basan kişiye yüz lira vereceğini söylüyor yine çıt yok, fiyatı beş bin liraya kadar yükseltiyor yine ses yok, en son salonda bulunanlardan biri, “Hocam istersen beş yüz milyar ver kimse o ekmeği çiğnemez, boşuna uğraşma” diyor. Doğan hoca “İşte değerler eğitimi budur” diye noktayı koyuyor. Ekmeği çiğneteceğiniz insan sayısı yok denecek kadar az iken bedavaya yalan söyleyen, azı çok çoğu az gösteren insanların bu kadar çok olması garip değil mi? Sosyal hayatta bunun birçok örnekleri var. Evet ekmeğe hürmet edeceğiz aksi hali düşünülemez, fakat bununla birlikte vatan da, bayrak da bizim için önemli birer değer. Dinimiz de bizim için bir değer. Değerlerimizin ne kadar farkındayız? Dilimiz de bir değer ama dışarı çıkıp mağazaların tabelalarına baktığımızda dilimizin ne hale geldiğini orada net olarak görüyoruz. Eskiden bu hassasiyetlerimiz yüksek seviyedeyken ne oldu da böyle oldu. Osmanlı da Cuma namazına giden esnaf dükkânını kapatmazmış hiçbir şey de çalınmazmış. Şimdi her yer güvenlik kamerası doldu, onlar da Müslümandı biz de Müslümanız.

Bize ne oldu ki birçok değerimiz yer ile yeksan oldu?

Bizi biz yapan değer yargılarımızı içselleştiremediğimiz sürece bu sorunlar artarak devam edecek. Birey önce kendisini tanıyacak, içsel uyumunu, içindeki uyumunu yakalayacak, düşüncelerini, kalbindeki duygularını düzeltecek ve tutarlı davranacak. İçsel uyumu yakalamak; akıl, ruh, kalp ve bedenin  biraraya gelmesiyle mümkün. Aklı; düşünceleri düzeltecek, ilim ve bilgi ile. Kalbi; duyguları düzeltecek, değerleri çok iyi yerleştirerek. Ruhu; ibadetlerle yükselecek, bedenini de -beden zaten bir asker, bir makine- içerideki barışın ve bilgeliğin yolunda kullanacak ve içsel uyumu yakalayacak. Daha sonra bu dışarıya doğru yansıyacak.

          Neyin doğru neyin yanlış olduğunu takip ederek, kendi içimizde bir değişim ve dönüşüme başlamamız lâzım. Tasavvuf ilmi bu idealin olmazsa olmazıdır. İnsanın nefsini terbiye etme yollarını öğretir. Bilge insan özelliklerinde saydığım birçok hasleti tasavvuf terbiyesiyle edinebiliriz. Eskiden bu ilimleri dervişlere tekke ve zaviyelerde öğretirlerdi. Çocuklar medresede dış ilimleri, tekkede ise iç ilimleri alırdı. Yani içinin terbiye eğitimi. Sonra sanatı öğrenir hem içi hem dışı tamir olmuş bir şekilde halkın arasına karışırdı. Ama şimdi çocuklarımızı tek yönlü yetiştirince bu eksiklikler nedeniyle devamlı sorunlar çıkaran bireyler haline geliyorlar.  Çocuklarımız iç terbiyesi aldıktan sonra yalnızken ya da toplum içinde değerlerimizi davranışlarıyla yansıtırlar. Yalnızken de kötü bir şey yapmayı düşünmemek, bir minibüs şoförüne teşekkür edebilmek ne güzel şey. Kalabalıkta yapamayacağın şeyi yalnızken de yapmıyorsan, gizli günah işlemiyorsan ne güzel. Demek ki değerler yerlerine oturmuş.

          Çok başarılı ama ahlâksız bir yönetici olmak ister misiniz, çok lüks bir sitede oturuyorsunuz ama ahlâksız komşularınız olsun ister misiniz, akademik başarısı yüksek ama çocuk psikolojisinden anlamayan bir öğretmenin çocuklarınıza eğitim vermesini ister misiniz? Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Bir öğretmen tanıdım, veli toplantısında -Allah kahretsin ben sınıfımda engelli çocuk istemiyordum, ama maalesef sınıfıma engelli çocuk düştü- dedi. Kariyeri ne olursa olsun ahlâkî yönde sıkıntıları olduğu ortada. Nitekim ilerleyen zamanlarda çocuk ruhundan anlamayan biri olduğuna da şahit olduk.

          Değerlerimizin sosyal hayatımıza etkisi nedir?

Değerler ilişkilerimizi düzenler, bireyler arası bağlarımız gelişir. Komşumuza güvendiğimizde ilişkimiz ilerler ama hırsızlık yapan biriyle kaçımız komşuluk yapmak isteriz ki? Değerler düzgünse birlikte yaşamak kolaylaşır ve uyum oluşur, ama değerler bozuksa birlikte yaşamak aile içinde bile zorlaşır. Mesela mutlu bir aile nasıl mutsuz bir hale gelir? Değerler zedelenirse mutsuzluk başlar. Bir bey hanımı aldatırsa sadâkat zedelenir. Sadâkat zedelenince de ailenin huzuruna zarar gelir. Değerler bir tesbih tanelerinin birleşmesini sağlayan ip gibi toplumu da birleştirir. Kim ki kötü değerlere sahip o toplum birlikteliğinin dışına atılır.

          Eğer bir bireyde değerler yerine oturduysa ahlâkî, kültürel, ruhsal, toplumsal ve bireysel duyarlılık oluşur. Değerler eğitimi anne karnında başlar ancak 0-6 yaşın önemi çok fazladır. Anneler çocuklarının ilk öğretmenidir. Eğer üniversite diplomasını alan çocuğumuzda ahlâk yoksa bu gencin yaşamı da çok sıkıntılı olur. Kariyerin yanında ahlâk da varsa eğer bu evladımız her şeyi başarır Allah’ın izniyle. Değerler eğitiminde aile yetersiz kalırsa şiddet, suç oranları ve bağımlılık artar. Uyuşturucu konusunda bir araştırma yapmıştım.  Aile de sevgi eksikliği ve aidiyet duygusunun olmadığı durumlarda çocuklar başka şeylerle bu eksikliği gidermeye çalışır. Bağımlılıkların bile ucu değerler eğitimine dayanıyor. Çocuk eğitiminde tesadüfe yer yoktur. Değerlerimizi planlı bir şekilde vermeli ve hayata geçirilmesine de önayak olmalıyız. Aynı zamanda onlara rol model olmaya çalışmalıyız. Annenin, babanın, öğretmenin, komşunun, akrabaların, abi ve ablanın da rol model olması lâzım.

 İlk çocuk gömleğin ilk düğmesidir.

İlk düğmeyi doğru iliklersek diğerleri de doğru iliklenir. İlk çocuğu diğer kardeşleri takip edecektir. Bu nedenle ilk çocuklarımıza eğitim verirken daha dikkatli olmalıyız. Çocuklarımıza değerli olduklarını hissettirmeliyiz çünkü, evinde değer görmeyen çocuk dışarıda arar.

           Allah-u Teala Maide suresinde mealen şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler, siz kendinizi düzeltin, siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez.” Kendimizi düzeltmemizden bahsediyor Rabbimiz.

          Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav). “Kim haksızlıkla mal toplarsa Allah o malı tehlike ve afetlerle yok eder” buyuruyor Yine “En hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır” (Tirmizî, 1992: Birr, 47) diyerek değerlerimize dikkati çekiyor.

          Hazreti Ali’den (r.a)de nasihatlerimizi alalım “Güzel ahlâk hayırlı bir yoldaştır, akıl hayırlı bir arkadaştır, edep ise hayırlı bir mirastır,” “Kötülerle arkadaşlık etmekten sakın çünkü ahlâk bulaşıcıdır. Allah’ı yücelt ve Allah’ın dostlarını sev,” “Her insanın kıymeti ahlâkının güzelliği kadardır,” bugün Hazreti Ali’den inciler saçıldı önümüze.

          Tabi milli ve manevi değerlerimizden de kısaca bahsetmek isterim.

 Vatanımız, marşımız, bayrağımız, kültürümüz birer değerdir ve tabii ki manevi değerlerimizle iç içedir. Biri olmaz ise diğeri de erozyona uğrar. Kur’an-ı Kerim değerdir, ibadetlerimiz değerdir, Allah-u Teâla, Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav) bizim için çok kıymetli değerimizdir. Bu değerlerimizi tek tek sistemli bir şekilde çocuklarımıza vermeliyiz.  Burada sosyal medya ve yayın organlarına da değinmek istiyorum, bazı yayınlar değerlerimizi yozlaştırmaya, yok etmeye çalışsa da her birimiz önce kendimizden sonra ailemizden başlayarak ve yakın sosyal çevremizden devam ederek aslımıza ve özümüze dönüş yolundaki çakıl taşlarını temizlemeliyiz. Eski insanların güzel ahlâk nehirleri çağıldıyordu ama bizim dönemimiz de o kadar kirletildi ki nehirler kurumaya yüz tuttu. Dizilerde bile kültürümüze zıt birçok mesaj bilinçli olarak veriliyor, mesela eve ayakkabıyla girmek geldi hemen aklıma. İslam kültür ve toplumunu ahlâkını bozarak yok etmek asıl amaçları. Bunları temizleyerek yeniden bizi biz yapan değerlerimize tutunmamız lâzım.

         Son söz olarak hayata yüklediğimiz anlamlar değerlerimizi doğru öğrenmek, anlamak ve yaşamak ile irtibatlıdır.

 Mutluluğu başkasına zarar vermeden, aksine onları da mutlu etmenin yollarını arayarak, küçük şeylerle dahi mutlu olmayı başarabilmekte bulmalıyız. Bize verilenlere razı olarak yaşadıklarımızın içindeki mutluluk sırlarını keşfedebilmeliyiz. Bilge insan olabilmek için daha hangi değerlere ihtiyacımız varsa onları kazanmaya çalışmalıyız. Son nefese geldiğimizde keşke yerine iyiki diyebilmeliyiz, pişmanlık ateşleriyle kıvranmak yerine huzur içinde ömür sürmeli ve huzur içinde gözlerimizi kapatabilmeliyiz. Ahirette Mevlâ’mızın huzuruna çıktığımızda da alnı ak mü’mine kullardan olabilmeliyiz.

          Değerler eğitimi ile ilgili kitaplar okumalı eksiklerimizi tamamlamalıyız. Değerlerimiz ile ilgili hikâyeleri okumanızı tavsiye ederim. Bu günlük bizden bu kadar…

Bakara Suresi 286. Ayet ile bitirelim “Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir her kötülükte kendi aleyhine. Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama. Ey Rabbimiz! En öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma ve bizi affet, bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen yüce Mevlâ’mızsın. Hakikati inkâr eden topluma karşı bize yardım et Ya Rabbi.”

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü Nurhayat Başbuğ’a, ses kaydını yazıya hazırlayan sevgili Editörümüz Ayşe Sarıçiçek’e Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Allah hepinizden razı olsun. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

23.4..2021/ 

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

18
Mar
21

İnsanın Kendi İçine Yolculuğu


https://i0.wp.com/lh5.ggpht.com/-KnGr8Z7ePCw/U4PIHFzRWhI/AAAAAAAAO3o/Kg-U9SMnErI/s1600/10374880_716399218426155_6043404108176803892_n.jpg

İnsanın Kendi İçine Yolculuğu

Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi Rabbil alemin

Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.

Muhterem gönüldaşlarım bugün konumuzu “İnsanın Kendi İçine Yolculuğu” olarak belirledik.

Nereye gidersen git;

Doğu, batı, kuzey, güney çıktığın her yolculuğu

 Aslında içine doğru bir seyahat olarak düşün.

Kendi içine yolculuk eden kişi sonunda arzı dolaşır.

Var olmamızın bir sebebi var   

Allah (C.C.) bizi dünyaya yollamışsa var olmamızın bir hikmeti var bu hikmeti biraz konuşalım.

Dünyaya gelen her birimiz burayı tanımaya ve buraya tutunmaya çalışırız. Dış âleminde gözü açık ama iç âleminde kapalı. Bir nevi koza içindeki kelebek misaliyiz… Bizim için koza nedir? Dünya kozadır, biz de içindeki kelebekleriz. Aslında zahir ve batın kanatları olan bir insanız. Yaşamı keşfetmeye ve bin bir zahmetle ona tutunmaya çalışıyoruz; Bu yolculukta kâh anne babamıza, kâh çevremize, dostlarımıza, okulumuza, maddiyata, sanatlara tutunuyoruz…

 Ben Kimim

 Bütün bu çabamız –kendimizi var etme– çabasıdır aslında. “Ben varım” fikri ağırlaştıkça, dünya çileleri arttıkça arayışımız başlıyor. Kimi bunu on beşinde, kimi otuzunda, kimi de altmışında fark ediyor.’’ Ben kimim’’ sorusu karşımıza çıkıyor… Aslında bu yolculuğun ilk başlangıcına “ben kimim” sorusuyla ilk adımı atmış oluyoruz. İlk başlangıç; İlk farkındalık… İçinizde kaçınız bunu yaşadınız, bilmiyorum ama genellikle ergen yaştakiler de çok olur. Ayna karşısına geçtiğinde içeriden seslenen bir ses vardır “ben kimim”, hayatı ve insanları sorgular. Bu nedenle aslında ergenlik çetrefilli bir yolculuktur. Bu dönemde anne, baba ile çatışma yaşamaya başlar. Tabi bu konumuz ile alakalı değil ama küçük bir parantez açmak istiyorum. “ Ergenlik dönemi gelmeden çocuğunuza verecekleriniz çok önemli… Temeli sağlam olmazsa -ben kimim- sorusuyla içinde yaşadığı çatışmayı size yansıtacak ve belki de Allah korusun farklı inançlara kayacak. Eğer temel sağlamsa üzerine yapacağı binada sağlam olur. Ergenlik önemli bir konu bu nedenle ufacık değinmek istedim.”

Hangi yaşta olursa olsun insan kendini bulma çabasındadır. Arayışa giren insan kaç yaşında olursa olsun sorgulamaya, düşünmeye ve merak etmeye başlar. Din arayışına girer. Ruhsal sırları, sınırları, sorunları en iyi anlayan dindir. Bunun farkına vardıkça Allah’ı (C.C), Kuran-ı Kerimi ve H.z Peygamber’i (sav) merak yolculuğu başlar ama genelde aile veya çevresinden tepkiler alır. Aslında benim kendimi bilme ve bulma yolculuğum da benzer şekildedir. Bu yolda yürürken öğrendiklerimi hayata geçirmek istedim; namaza başlama ve tesettüre girme kararı verince maalesef ben de tepkiler aldım. O dönemde geleneksel bir inanış vardı, Cumhuriyet sonrası dini yaşayış kısıtlamaları sebebiyle onlara dikte edilen öğretilen din ile Kuran-ı Kerimden ve Sünnet-i seniyyeden öğrendiğimiz ve yaşamaya çalıştığımız din farklıydı. Mesela bir düğünde başını açmayı onlar normal görüyorlardı. Tesettürün bilinci çok zayıftı ve geleneksel bir örtünme anlayışı hüküm sürüyordu. Biz İslam’ın gerçeğini anlattıkça ve İslam’ın emirlerinin doğrusunu yaşamaya çalıştıkça çok tepkiler aldım.

Keşf yolculuğuna çıkanlar için ok yaydan çıkmıştı ve artık geri dönüşü yoktu. Çünkü artık kendini keşfetme yolculuğu başlamıştı ve çok huzur vericiydi. Uyanıyordur bir kere… Hayatına uyguladığı İslam’ın her prensibi ruhsal olarak onu olgunlaştırır. Şeriat, tarikat, marifet, hakikat kademe kademe menzilleridir. Her bir adımda gafletten rahmete doğru yol alınır.

Gaflet nedir?

 Allah’ı unutmak demektir. İmamı Gazali’nin (ks)’’İlahi Nizam’’ kitabında -Gaflet -konusu detaylı anlatılmıştır. Dünya sevgisiyle kalbi dolu, Allahı unutmuş olanlar gaflet ehlidir.  Gafletten uyanan kişi Arif’ler makamına geçer. Ariflikten Âşıklığa, oradan da Arif-i Billâh mertebesine, Maşukluğa ulaşır. Hayret makamını tadar.

Hayret Makamı nedir?

 Dünyaya yeni gelmiş bir çocuğun gözüyle dünyayı seyretmek gibidir. Belirli bir kemalat mertebesine erişen kişi her şeye hayret gözlüğü ile bakar, bu makama ulaşmanın en güzel yolu; Mürşid-i Kamil rehberliğinde ilerlemektir. Bazıları da Tasavvuf ekolünden geçmeden çok çile ve hastalıklarla bu makama ulaşır.  Böylece yaşadığı, gördüğü her şeyi hayret penceresinden seyran etmeye başlar. Baktığı her şeyde İlahi sır ve hikmetleri görerek, her ibadetin manasını görmeye başlar. Aslında önce Taklid-i iman vardı, kendini keşfetme yolculuğuyla birlikte Tahkik-i imana ulaştı. Yani kozadan çıkıp kanatlanmaya başladı. Önce zahiri kanatlarını taktı, ilim aldı. Sonra Batın-i kanatlar, hayret makamı ve ardından gelen ikramlar; Haccın sırrı, namazın sırrı, tesettürün sırrı, hayatın sırrı… Sanki yeniden dünyaya gelmiş gibi ama bu sefer bize yardım eden anne babası değil, kendi içindeki İlahi güçtür. Allahü Teâlâ’nın Rabbani kulları vardır. Allah Teâlâ hiçbir kulunu boş bırakmaz mutlaka yardımcılar gönderir.

Bu ruhsal yolculuğu herkes tadar mı?

Bu soruyu mutlaka soruyorsunuzdur? Orası zor, binde bir kişi belki de… Neden mi? Dünyanın onca cazibesi var. Eğlencesi, lüksü, şatafatı, güzellikleri, yemekleri, tatilleri, dizileri, filmleri, şarkıları, sanatları, uğraşıları hobileri, yatırımları, sevgileri var. Aşkları var…

Bütün bunlardan sıyrılıp içine yolculuk yapmak için önce ölmeden ölmeyi nefsinden kurtulmayı başarabilmesi lazım.

Nefsinden nasıl kurtulabilir?

 İlk yolculuk nefsi ile ikincisi ruhla devam eder. İlk nefisle olan yolculuk neydi? Dünyayı tanıması, var olma çabası, kendini ispat mücadelesi… Peki, İkinci yolculuğa geçiş nasıl olacak? Nefis terbiyesi ile mümkün olacak. Kısaca bu konuya değineyim nefsin mertebelerini biliyorsunuzdur. Yedi nefis mertebesi var.  Nefs-i emmare, nefs-i levvame, nefs-i mülhime, nefs-i mutmainne, nefs-i raziyye, nefs-i merdıyye ve nefs-i kâmile. Nefs-i emmare mertebesinde olanlar sadece nefsi için yaşayanlar, Allah’ı unutmuşlar ve maalesef kendini keşfetmenin kıyısına sahiline bile gelmeyenlerdir. Kendini keşfetmeyi, bir denize benzetirsek, sahili ise tarikata, hakikati de bu denizdeki incilere benzetirsek onlar daha kıyısına bile gelememişler diyebiliriz. Nefs-i emmare sahipleri sahile kilometrelerce uzaktadır.  Oraya yaklaşmanın yolu Tasavvuftan geçer.

 Tasavvuf nedir?

 Ruhsal yolculuğun okuludur. İnsan-ı Kamil yetiştiren, güzel ahlak kazandıran, edep, terbiye Üniversitesidir. İnsanın keşif yolculuğunun olmazsa olmazıdır. Tekke okul, Mürşit Öğretmen, ihvanları okul arkadaşlarıdır. Tekkeye gelen her kişi birbirinde kusur aramaya başlamamalı. Çünkü her bir salik sınıftaki talebedir. Oraya pişmeye, olgunlaşmaya gelmiştir. Hataları kusurları elbet olacaktır. Kamil insanın dergâhta ne işi var? Yetişenleri zaten vazifeli olarak yeniden ‘’İnsanı Kâmil Öğretmeni’’ olarak vazifeye gönderirler. O halde nakısların, yarımların ihvan kardeşlerinde kusur aramayla meşgul olmak yerine, onların kusurlarını örterek ve kendilerini yetiştirmeyle uğraşmaları gerek vesselam…

 Dünyaya gözünüzü bir an kapatın, işte şu an iç âleme gözlerini açıyorsunuz. Kalbinizi, aklınızı, ruhunuzu keşfetmeye başlarsınız.  Şimdi, yeniden açın bakın, etrafta ne kadar uyarıcı objeler, maddeler, nesneler, görüntüler var. Görüntü olarak herkes insandır, peki iç âlemiyle nasıllar? Asıl mesele buradadır. Bu nefis terbiyelerini geçerek, verilen ödevleri yaparak, zikirlerini çekerek, rabıta ve murakabelerini yaparak,  tüm insanlığa ve canlılara hizmet ederek yavaş yavaş algıları açılmaya başlar. İçsel görüler, içsel duyular içsel işitiler artar.

Ruhun Hakikati

Ruh aslında çok büyük bilgilere sahip lakin dünyaya gelişinde beden kafesine kapatılmış, uçabileceğinden habersiz her şeyi o kafesten ibaret sanıyor oysa kanatlarını fark edip uçabileceğini anlayınca yerinin kafes olmadığını idrak eder. Burada bir parantez açmak istiyorum; çok çile çeken insanların manevi kalp gözleri açılabilir, manevi âlemde bazı güzellikleri yaşayabilir. Nefis ezildikçe ruh yükselir. Hayal ettiğinde Kâbe’ ye gidebilir, Peygamber efendimizle (sav) buluşabilir. İşte dışarıdaki çileler o kadar hayırlı ki bu çileler Allah’ın bize ikramı olabilir. Aslında bize çileler imtihanlar hal diliyle bize diyor ki “içinize dönün, nice görmediğiniz âlemleri görün. Dünyaya dalanlar o manevi âlemlerden habersiz yaşarlar.’’ ama maalesef bazılarımız da kafesinden o kadar memnun ki uçabileceğini aklına bile getirmiyor

Seküler Müslümanları da biraz konuşalım

Günümüzde instagram kendi evini, lüks yaşayışını gösterme yeri oldu ne yazık ki. Ben şuraları şuraları geziyorum, evimin dekorasyonu -şöyle şöyle -diye herkesin görmesi için yapılan paylaşımlar… Tiktoklar ahlaksızlığın sergilendiği, mahremiyetlerin yer ile yeksan edildiği bir sosyal paylaşım sitesi olmuş durumdadır.  Kur’an ve Sünnetin istediği Müslüman yaşam tarzı değil de hep nefs-i emmare Müslümanlığı…

İşte bunlar kafesinden çok memnun olanlardır. Düzenlerini bozmak istemezler, konfora düşkündürler. Öyle ya eğlence var, en güzel yemekler var, diziler, alışverişler, tatiller, müzikler, bol uyku ve daha bir sürü süs varken neden namaz, oruç, hatim, zikir ve Allah rızasına talip olsun ki? Niye hayır işlerinde koştursun ki? Niye bir vakıfta vazife alsınki? Karşılıksız, hem de eleştirileceği hizmetlere talip olsun ki? Niye şu an bu sohbeti okusun ki? Bu sohbeti dinlerken ve okurken onca nefsinizin hoşuna gidecek şeyleri ertelediniz… Niçin? Kendinizi aradığınız, hakikatinize giden yolculuğu araştırdığınız için. Ne mutlu size… Bu sohbet ne kadar sizin için verimli oldu bilemeyiz, karınca kararınca bizden sizlere bir nebze ışık olması ümidiyle yayınlanmıştır.

Bu lüksten ve şatafatından vazgeçemeyenler, korkar ve geri çekilirler. Şimdi, hatırıma çok sevdiğim koçluk eğitmen hocam Semiha Bahadır geldi; yaşam koçluğu eğitiminde şunları söylemişti. “bazı kadınlar evlerine tapar ve orası adeta onun mabedi olmuştur. Çünkü evinde sözü geçer, kimse ona itiraz edemez. Öte yandan komşusuyla geçinemez, akrabasıyla geçinemez. Neden geçinemiyor? Çünkü insan ilişkileri bize aynadır ve biz bu ayna sayesinde hata ve kusurlarımızı görürüz”. İşte tam da bu nedenle kabuğumuzdan çıkmamız lazım, yani dostlar ile birlikte, hizmetlerde, güvenilir derneklerde, sivil toplum kuruluşlarında vazifeler almalıyız. Bu hizmetler pişirir bizi…

Dünya; dünya aslında bir rüya

Dünya; dünya aslında bir rüya uyanınca bitecek. Ne zaman uyanacağız? Kabre girince. Uyanacak ve eyvah diyeceğiz. Orada pişmanlık yaşamadan önce bu dünya aynasında Allahü  Tealanın karşımıza çıkardığı bizi uyaran dostlara, olaylara ve imtihanlara gözlerimizi açalım. Biz ders almadıkça aynı imtihanlarla karşılaşıp duracağız. Bir komşunla mı geçinemedin bina değiştirirsin hoop bakarsın orada da aynı imtihan ile karşılaşırsın. Büyüklerimiz “yastık değişir kader değişmez” derler, buradaki sır “geçirmemiz gereken bazı aşamaları fark edip düzeltmektir.”

İnsan eşrefi mahlûkattır, âlemi kebirin minyatürüdür.

Bu cümleyi ilk duyduğumda hayret etmiştim; her birimizin içinde koskoca bir âlem var, Cenabı Hak her birimizi çok özel yaratmış bunun farkına varırsak birçok sorun da kendiliğinden çözülecektir. Şimdi şöyle bir sarılın kendinize, sevin kendinizi, fark edin biricikliğinizi. Her biriniz çok kıymetli ve değerlisiniz. İnsanın gönlü Beytullah’tır. Aslında Hac ibadeti insanın kendi kalbine yolculuğunun görsel simgeleri ile doludur. İçimizde Hac’ca gitmiş olanların Hac’cını Allah kabul etsin, Gidemeyenlere de nasip etsin inşallah. Oralara gidenler bazen şöyle derler “ay çok ta aman aman bir şey yokmuş, hep taş toprak” aslında o sembollerin arkasında ne manalar var, hepsi bizim kendi içimizdeki yolculukla ilgili. Hani Rabıta-i Huzur var ya; Allah Teâlâ’nın huzurunda olduğumuzun farkında, gönlümüze indiğimiz ve gönüldeki o kapıdan geçerek âlemi seyran ettiğimiz yer… Marifetullah ilminin kaynağı… Aşkın zirve noktası… Muhabetullahın buram buram yanık sevda kokusu… İşte Hac; dünyada İstanbul’dan Mekke’ye gitmek, manada ise insanın kendi kalbine yaptığı yolculuktur. Kendi içine yaklaşmak demek Kâbe’ye yaklaşmak, ilahi aşka erişmek demektir. İçimizde nice denizler, semalar, güller, bülbüller dolu… Bu iç alemi keşfedenler; nefs-i mutmaine, nefsi raziye , nefs-i merdiyye, nefs-i safiyeye ulaşanlardır. İçimizde güzellikler kadar kuyular, bataklıklar, sırtlanlar, akrepler, yılanlar da var. Her bir hayvan bizim bir huyumuzun simgesi ve biz nefis terbiyesi ile onları tek tek terbiye etmeliyiz. Zikirler, rabıtalar, hizmetler dualar bunların panzehri. Bir insan kendi mücadelesiyle ancak üç nefis mertebesi geçebilirmiş, Mürşidi Kamil’i yoksa dördüncü mertebeye ancak yüz kişiden biri hatta bin kişiden biri ulaşabilirmiş. Orada çok büyük manevi yardımlar var, burada tabi derslerimize sıkıca tutunmakta çok önemli. Hiçlik makamına ermeli, nefsi terbiye etmeli.

 Burası dünya evet fakat içimizde başka bir âlem daha var. Nefsi terbiye demek Allah’ta yok olmak demektir. Nefsini terbiye eden Rabbini bilir. Aradaki farkı şöyle açıklayabilirim; nefsinin yolunda giden her şeyin kendi arzu ettiği gibi olmasını ister oysa diğeri “ben Allah’ın bir kuluyum, benim burada bir görevim var her şey O’nun kontrolünde, O’nun inayetiyle oluyor” diye düşünür. ‘’Ben kimim’’ diyen “Rabbim Allah’tır” der, oysa ‘’ben, ben , ben’’ diyen O’nu nereden bilsin?

“ilahi ente maksudi ve ridake matlubi”

Her birimizin dünyaya gelişinin var olmamızın bir sebebi var. Bu dünyada bize verilen yeteneklerle bize kolaylaştırılan şeyler var ve bu yeteneklerle ümmeti Muhammed’e hizmet etmek için çalışmalıyız. Önce kendimizi keşfediyor ardından, Allah (C.C)  için faydalı olmaya çalışıyoruz. “İlahi ente maksudi ve ridake matlubi” önemli. Ben yaşam koçluğundaki vazifemde danışanlarımla konuşurken de “Hayatınızın merkezinde ne var? Yaşama gayeniz nedir? Amacınız nedir?” diye sorarım. Biraz anlatayım; yaşam çemberini bir tekerlek gibi düşünün, onu sekize böleriz, eğitim, kariyer, aile-sağlık, sosyal ilişkiler, hobilerimiz bir de manevi alan var yani ibadetler. Bunlar bizim “yaşam çarkımızı” anlatır, tam ortası ise’’ ben, ben’’ dediğimiz yer, oysa oraya maneviyat yerleştirilmeli.        Oraya “ilahi ente maksudi ve ridake matlubi” yerleşmeli. Kur-an ve Sünnet hayat ölçümüz olmalı. Mesela bir insan gelse bir akrabasıyla görüşmek istemediğini söylese başka bir yaşam koçu “görüşmek istemediklerin ile görüşme” der ben öyle diyemem. Çünkü Allahu Tealanın küsmemize izin vermediklerine küsemeyiz. Lakin İlişkilerimizi dikkatli bir şekilde yönetebiliriz.  İnsanlar madenler gibidir. Kimi altın, kimi gümüş, kimi demir; her birinin kendine göre bir değeri var, bazılarına yaklaştığınızda zarar görürsünüz, bazılarına yaklaşınca o ilahi aşkı hissedersiniz. İşte kime ne kadar yaklaşıp uzaklaşacağımızı Kur’an ve Sünnetin ölçüsüne göre ayarlamamız lazım. Hayatımızın merkezine “ilahi ente maksudi ve rızake matlubiyi yerleştirmemiz lazım. Bu bizim mihenk taşımızdır. İhlâstır.   Yani; ‘’Allah’ım benim maksadım sensin, rızana eriştirecek olanda sensin.” Yaşam çemberimizin merkezine yerleşirse her şeye, tüm insanlığa ve canlılara, O’nun (C.C.) rızası için hizmet etmeye ve yaklaşmaya başlarız. Artık hizmet alan noktasından hizmet veren boyutuna geliriz. Hep hasta olmak yerine Doktor olmaya çalışalım. İnsanlara Tebliği, İrşadı, Öğretmenliği, Vaizeliği, Rehberliği, hizmetçiliği Mevlam bize nasip etsin. Çocukların, dulların, yetimlerin hizmetine koşabilmeliyiz. İnsan olmak merhamet, sevgi, şefkat, teslimiyet, aşk, adalet, edep, saygı ile donanmalıyız. O değerler var ya, o değerler… O kadar önemli bir konu ki. Sohbetimizin konusu çocuk eğitimi değil ama yine bir parantez açma ihtiyacı doğdu. Bu konuda en yakınımızdaki çocuklarımızdan başlayabiliriz. Önümüzde yaz tatili var. Her gün sohbet ederek bir değerimizi verebiliriz, kahvaltılardan sonra ya da akşam çay saatlerinizde, yarım saat, bir saat bir değeri konuşun, tartışın.  Makale, hikâye, şiir ve oyunlarla işleyin.  Üç çocuğumda da bunu yapmış ve çok faydasını görmüş biri olarak size de tavsiye ederim.

  Kalp Sultandır, Akıl Vezirdir     

 İnsanın önce kendini tanımasının önemli olduğundan bahsettik, insan ruh ve bedenden teşekkül etmiş bir varlık. İçimizde bizi biz yapan dört özellik var; akıl, ruh, beden ve kalp. Akıl; ilim ve düşüncenin, kalp; duygu, sevgi ve aşkın, ruh; özümüzün sırrı, beden; bir araç, binek. Burayı özellikle vurguluyorum; beden sadece araç. Ruhun bir vizyonu olacak ki bedeni de oraya götürsün.  “bir at arabası düşünün, tahta araba insanın bedeni, öndeki atlar ise nefstir, sürücü insanın ruhudur. Eğer dizginler sürücünün elinde olursa arabayı istediği yere götürür ve o atları terbiye eder, ama dizginleri elinden bırakırsa atlar nereye giderse beden de gider, nerde yeşil ot var atlar oraya gider. Kalp Sultan’dır rotayı belirleyen ve engelleri aşandır. Aklın vezirliği ile Sıratı Müstakimi elbet bulacaktır.

’’ İnsan bir şeye niyetlensin yeter ki, engeller bir bir ortadan kalkar. Bu arada nefse ihtiyacından fazla verilen gıda desteği ve uyku molaları hayallere ulaşma yolunda engeldir.

            Bu yolculuk nereye gider?

Can Canan’a gider. Can insan, Canan ise Cenab-ı Hak’tır. Bu yolculuk Can’dan Canan’a gidişin yolculuğudur. Gönül haccını yapan âşık, dünyadan sıyrılıp insanın kendi hakikatine giden yolculuğu başarandır. Kâbe dünyanın merkezidir. Kalp ise bedenin Kabesidir. Hac insanın hakikate giden yolculuğunun simgeleri ile doludur. Yol, Bezm-i Elestten Cemalullaha uzanan İlahi aşk yolculuğudur. Yolcu insan, İnsan ise Halifedir. “Hani Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım demişti. Melekler: biz seni hamd ile yüceltip ve seni bütün noksanlıklardan tenzih edip ulularken orada bozgunculuk çıkaracak ve kan akıtacak birisini mi yaratacaksın? Dediler. Allah’ta Şüphesiz ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim dedi” ( Bakara-30). Bu ayetin neden buraya ekledim. Sohbet bittikten sonra bu ayeti okuyunca sohbetle daha güzel bütünleştiğini görüyoruz.

 Ve bir Hadis-i Şerif şöyleydi “ Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvani ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz.” (el Acluni Keşfü’l- Hafa, 2:29) ya da ‘’Ölmeden evvel ölünüz’’ olarak da geçer. Kendini keşfetme yolunda bu hadisi şerifin bize verdiği çok dersler vardır.

Nefsimizden temizlenip ruhumuzun hakikatine geçmeyi ne de güzel anlatır.  Birçok insan ölmeden evvel ölmeyi tadar. Nasıl tadar? Kader sırrında nice imtihanlar onu bazen ölümün sınırına eriştirir. İntiharın haram olmasının sırrı da budur. Sabredip o imtihanları canına kıymadan geçirebilenler, ruhlarının hakikatine hayattayken erişmeye başlarlar.Erenler dediğimiz maneviyat erlerine dahil olurlar. Allahın size yazdığı kadere güvenin. Nice hikmet pencerelerini göreceksiniz inşallah. Aslında en güzel uyanış da bundan sonra başlar “Ben nefsim için değil, Allah için yaşayacağım” demektir.

Son olarak; Derviş dediğin her an ölüme hazır olmalı. Allah’tan başkasına borcu olmamalı, tövbesiyle borçlarını ödemiş ve hesabını kapatmış olmalı. Kul haklarını vermiş, namaz borcunu bitirmiş, her ibadetini vaktinde yapmış olmalı. O zaman bu insanın ölümden korkusu olur mu? Kendi hakikatinizi keşfetme yolculuğunuzu başarıyla tamamlayabilmeniztemennisiyle, sizleri ve kendimi Mevlama emanet ediyorum.

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Nisa Nur Kalkan’a

Ses kaydını yazıya hazırlayan: Şaziye Şahin’e

Yazı Editörümüz: Ayşe Sarıçiçek’e

Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versinAllah hepinizden razı olsun. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

19.3.2021/  6.Şaban 1442

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

14
Mar
21

KARAKTERLİ ÇOCUK YETİŞTİRME EĞİTİM PLANI


Bebek el stok fotoğraflar | Depositphotos

                        KARAKTERLİ ÇOCUK YETİŞTİRME EĞİTİM PLANI

Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi Rabbil alemin

Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.

Muhterem gönüldaşlarım bugün konumuzu “Karakterli Çocuk Yetiştirmede Eğitim Planı” olarak belirledik.

Neden konu başlığımız böyle şekillendi?

 Çünkü çocuk eğitiminde sorunlar görüyoruz, anne babalar çocuklarını nasıl yetiştireceği konusunda sıkıntılarını dile getiriyorlar; “Çocuklarımızı kendi ailemizden gördüğümüz şekilde mi, batı sistemine göre mi, yoksa doğu sistemine göre mi yetiştireceğiz?” akıllar karışık. Rabbimin izniyle faydalı olmaya niyetlendik inşallah.

Çocuk nedir?

 Çocuk dünya döngüsünün başrol oyuncusu, küçük bir devlet olan ailenin biricik sanat eseri, hakkıyla yetişirse topluma faydalı aksi bir durumda ise sosyal çevreye ve topluma zararlı bir tehlike haline gelebiliyor. Biraz sorular sormak istiyorum ki beynimizde sohbetimizin daha güzel yerleşmesi için bir kapı açılsın.

Ailenin çocuğa bakış açısı nasıl?

Çocuğa bakışımız nasıl olmalı?

Kaç ebeveyn evladının kendisine ne için verildiğinin farkında?

Eğitimde batıyı mı yoksa doğuyu mu takip edelim?

Çocuklarımız kendi geleceğimizin sigortası mı? (Bunu düşünen aileler de var)

Burada bir Ayetle sohbetimizi zenginleştirmek istiyorum “Ey Rabbim, beni ve soyumdan gelenleri namazı devamlı kılanlardan eyle. Ey Rabbimiz, duamı kabul eyle.” ( İbrahim 14/40)

Bir Hadis-i Şerif de alalım bereketli olsun “Babanın senin üzerinde hakkı olduğu gibi çocuklarının da hakkı vardır. Çocuklarınıza değer verin. Güzel ahlak öğretin ve onlar için Allah’tan bağışlanma dileyin.”

Çocuk bir bireydir, bize Allah’ın emanetidir

 Önce bunu çok iyi anlamamız lazım. Biz onun bir saç telini bile yaratmaya kadir değilken, Allah (C.C) her şeyini en güzel şekilde yaratıyor ve rızkıyla beraber bize gönderiyor. Hayata hazırlayalım diye onu bize emanet ediyor. Biz bu görevimizin ne kadar bilincindeyiz orası soru işareti?

Çocuk; aklı, kalbi, bedeni ve ruhu ile uyum içinde yetiştirilmeli. Onu olgunlaştırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Kamil ve olgun bireyler toplumun kalitesini de arttırır. Mesela hırsızlar, katiller, dolandırıcılar, kötü söz söyleyenler, sokağa tükürenler; daha birçok şeye şahit oluruz, işte bunların hepsi eğitim ve terbiye eksikliğinin göstergesi. Olgun insanlarda bunların hiçbiri yoktur. Olgun insan nerede nasıl davranacağını bilen topluma faydalı insandır, zararlı değil…

Karakter nedir?

Karakter bir bireyin kendine özgü olan ve onu başkalarından ayıran, davranışlarını belirleyen ana özelliktir. Bu çok güzel bir tanımlama; hiç birimizin çocuğu birbirinin aynısı değil. Her çocuk şahsına münhasırdır, özeldir. Bu nedenle başka çocuklarla kıyaslanmamalıdır. Allah-u Teâlâ insanı halife olarak seçmiş ve her insanı da ayrı bir vazife için göndermiştir. Yani her çocuk çok özeldir. Çocuklarımızı çok iyi tanımamız ve geleceği için ona göre şekillendirmemiz lazım. Maalesef anneler bu hatayı genelde yapar; ‘’komşunun kızı senden daha iyi, dayının oğlu senden becerikli’’, bunlar çok yanlış sözler. Çocuğumuzu bir talebe gibi görüp gün gün ona vermemiz gereken eğitimleri veriyor ve gelişimini takip edebiliyorsak işte başarı budur. Yoksa çocuğa hiçbir şey vermeden hep etrafıyla kıyas edersek o çocuk kendisini nasıl yetiştirecek? Burada bizim üstümüze çok iş düşüyor. Çocuk ilahi bir armağandır, ailesinin aynasıdır; kültürünü, dinini ve değerlerini yansıtan, aileyi vezir de rezil de edebilecek bir eserdir.

Çocuk eğitimini bir bütün olarak düşünmeliyiz

 Kendimden örnek verecek olursam: Üç tane kızım var ve ben bu üç evladı nasıl yetiştireceğim diye paniğe kapıldım “Ya Rabbim senin razı olduğun şekilde, Peygamber Efendimize (sav) layık olarak nasıl yetiştireceğim” diye düşünerek araştırmaya başladım. Batı ve doğu eğitim tarzlarında birçok pedagojik kitap okudum. Çok düşündüm, çünkü bu eğitimin kültürümüze, dinimize ve toplumumuza uygun olması gerekiyordu. Biri tez, diğeri antitez diyelim, ama biz kendi sentezimizi( eğitim modelimizi)  oluşturmak zorundayız.

Şimdi çocuklarımızın önce aklını ele almak istiyorum; aklına hangi ilimleri yerleştireceğiz? Dünyevi ilimlerin hepsini veriyoruz, peki sadece böyle bir eğitim yeterli mi? Hayır asla yeterli değil, çünkü çocuğumuza dini ilimleri de vermemiz gerekir; Kur’an, Hadis, Fıkıh, Siyer ve ilmihal gibi…

Dini ilimler neden önemli? Çocuklarımız büyüyüp bir meslek sahibi olduklarında eğer dini ilimleri eksikse mesleklerinin helal ve haramlarını bilemezler. Evlilikte ve sosyal ilişkilerde de durum aynıdır. Bu nedenle dini ilimlerde çocuklarımızı desteklemeli, gerekli olan manevi eğitimlerini almalarını sağlamalı ve tek taraflı eğitimi yeterli görmemeliyiz. Merak etmeyin çocuklarımızın her birini alacak kapasitesi vardır. Yeter ki bilinçli ve yavaş yavaş, evlenip yuvasını kurana kadar bu hayırlı eğitimi vermesini bilelim.

 Peki dil olarak çocuklarımızın neye ihtiyacı var? Tabi her şeyden önce ana dilini çok iyi konuşabilmeli. Daha sonra ise Arapça, Türkçe ve İngilizce öğrenmesine destek olmalıyız. Arapça, bizim Kuran-ı Kerim ve doğudaki Müslüman kardeşlerimiz ile irtibatımız açısından çok önemli. İngilizce, bütün dünya Müslümanları ve tüm dünya insanları ile iletişimimiz için gereklidir. Ayrıca ana dilimize de hak ettiği kıymeti vermeli ve güzel bir üslubuyla konuşmaya dikkat etmeliyiz. Tabi çocuklarımızın kulaklarına ne yerleştireceğimiz de önemli bir konudur.

 Onların kulaklarına manevi küpeler takmaya özen göstermeliyiz. Bazen ellerimiz bulaşığın içinde bile olsa o köpüklü haliyle kalbimize gelen nasihatleri, onlara çiçekler misali demet demet nasihat buketleri yapıp verebilmeliyiz.

Size bu konuda yaşadığım bir hatırayı anlatmak istiyorum; ilkokul öğretmenim Gönül Ergenekon (Allah iki cihan saadeti nasip etsin inşallah) bize okulda ders aralarında devamlı nasihat ederdi “size şeker ve çikolata veren olursa almayın” derdi. Biz Niğde’den İstanbul’a göç etmişiz yıl 1977-78 dönemleri tabi İstanbul’u tanımıyor, bilmiyoruz. Annem beni köy yaşantımızda olduğu gibi özgür bırakıyor. O zamanlar Aksaray semtinde Horhor caddesinde oturuyoruz. Bulunduğum yerde, rahatlıkla parka gidip geliyorum. Çünkü köyde çok özgür bir çocukluk yaşamıştım. Ama bir gün parkta kaçırılma tehlikesi atlattım, uzun hikâye; Annemin verdiği harçlığı kaybetmiştim onu aramam için annem parka gönderdi. Çocukluk işte parkın karşı arsasına çiçeklerin olduğu tarafa geçmişim. Sarıçiçeklerden topluyordum. Bir adam yanıma geldi, elime paralar sıkıştırdı “gel” dedi ” bunlardan daha fazla vereceğim” . Giyimi hala aklımda; çok şık giyimli, babacan tavırlı biriydi. o zaman 7-9 yaşları arsındayım. Öğretmenimin söylediği nasihat o anda imdadıma yetişti “size şeker, çikolata ve para veren olursa almayın” . Ben de “istemiyorum amca” dedim ve koşarak ondan uzaklaştım ama dikenli tellere takıldım ve düştüm. o anda arkama bakıp adamın da arkamdan geldiğini görünce iyice korktum ve hızlıca eve gittim. Çok şükür kurtulmuştum. Bu vesileyle kayıp çocuklara da dua edelim “şu ezanların hürmetine ailelerine kavuşsunlar inşallah”. Çocuklara nasihat ederken lütfen uzun cümleler kurmamaya dikkat edin. Çünkü kısa ve öz cümlelerden daha çok şey kazanırlar. ‘’çocuğum beni dinler mi?’’ diye tereddüt etmeyin. Siz nasihatlerinizi uygun bir dille verin ve kenara çekilin. O öğütler mutlaka çocuğun gönül toprağında yeşerecektir inşallah.

Çocuklarımızın boynuna kolye olarak ne takacağız?  Tabi ki değerler kolyesi; çünkü çocuklarımızda cesaret, merhamet, saygı, sevgi, fedakârlık, zarafet, adalet, dürüstlük ve yardımlaşma gibi değerler olmalı. Önümüzde çok güzel bir yaz tatili var bunu değerlendirelim. her gün değerlerden bir konu seçilip anlatılsa çok faydalı olur inşallah. Değerlerle ile ilgili çok güzel kitaplar, hikâyeler, çizgi filmler var. internetten araştırma yapıp kendimizi geliştirebilir ve bir eğitim metodu oluşturabiliriz. Çocukların okulda aldığı eğitim tek başına yeterli değil, bizim de anne baba olarak sorumluluk almamız gerekiyor.

Çocuğumuzun kollarına ne takacağız? Tabi ki sanatlar; hat, ebru, kaligrafi, örgü, dikiş, aşçılık ….. Tabi bunu yaparken ilgisine göre seçimler yapması için ona çeşitli seçenekler sunmalıyız. Sanat hem bir nevi terapidir, ruhu dinlendirir hem de kazanç da elde edebilirler. Bazen sadece ilim yeterli olmaz, çocuk üniversiteyi bitirir iş bulamayınca babasının mesleğine yönelir ve ilgisi de varsa çok rahat hayatını devam ettirecek imkânları kazanabilir.

Ayrıca kız ya da erkek ayrımı yapmadan çocuklarımıza temizlik yapmayı da öğretmeliyiz. Burada bir hatıramı anlatmak istiyorum; ilk çocuğumu kaybettim (Allah’ım Cennetinde buluştursun inşallah).  İkinci çocuğuma hamileyim ve yatmam gerekiyor. İşte o sıralar ev işi yapamıyorum; bulaşık, çamaşır birikmiş ama kalkamıyorum, o sıra bana geçmiş olsuna misafir geldi. Ama ne mutfağa girip bulaşığı yıkadılar, ne de evi toparladılar, ziyaret edip gittiler. Eşim daha sonra mutfağa girdi. Bulaşıkları yıkadı. Evi toparladı. Hatta o sebeple otomatik çamaşır makinesi almamız gerekti. Baktık kimseden bir destek göremeyeceğiz, kendi başımızın çaresine baktık. Bırakın yardımcı olmalarını, niye otomatik makine aldık diye birde tepkilerini dinledik. İşte burada olduğu gibi hayat müşterek, erkek de olsa hayatını idame ettirecek kadar temizlikten anlaması gerekiyor. Sadece eşi için değil, belki Üniversiteyi başka bir şehirde okuyacak, belki de şehir dışında yaşayacak, bunları bilmesi kendi yararına olur. Benim çok sevdiğim bir arkadaşımın üç oğlu var ve öğrensinler diye hafta sonu temizliği birlikte yaparlardı, gerçekten onlar da çok iyi birer aile babası oldular, hanımlarına da çok destek oluyorlar.

Gelelim evlatlarımızın kalbine; o tertemiz kalpleri sevgi ile doldurmamız lazım; Allah sevgisi, Peygamber sevgisi, aile, vatan, hayvan, doğa sevgisi… En azından bir kediyi, bir kuşu, doğayı ve çiçekleri sevecek imkân verelim çocuklarımıza. Onlarla birlikte her fırsatta doğaya ve deniz kenarına çıkabilir ve kalplerini sevgiyle doldurabiliriz. Temiz havadan mahrum etmeyin. Allah (C.C.), Peygamberimizin (sav)  ve Kur-an-ı Kerim sevgisini de biz aşılayacağız inşallah.

Maneviyatı ne durumda bunu bilmeliyiz. Şu an deizm hat safhada, birçok genç maalesef sıkıntılı. Bir gün Üniversite ya da herhangi başka bir ortamda böyle şeylerle karşılaşırsa sağlam kalabilmesi için daha küçükken maneviyatının temellerinin iyi atılmış olması lazım. İman, namaz, oruç, zikir ve hatta tasavvuf ilmini çocuğumuza anlatmamız önemli. Yaşayışımızla da ona örnek olmamız çok gerekli. Bir çocuk yirmili yaşlarda evlendi diyelim, o yaşa kadar yavaş yavaş bu eğitimler rahatlıkla verilebilir. “ Bu zamana kadar yapmadım hocam” derseniz hiç bir şey için geç değil. Bu konuşmayı bir dönüm noktası gibi düşünelim. “ya Allah Bismillah” diyerek hem kendimizin, hem de evlatlarımızın gelişimi için çalışmaya başlayalım. Zamanı geldiğinde namaza başlaması, tesettüre girmesi hep çocuğa vermemiz gereken eğitimler…

Çocuklarımıza iffet ve namus değerlerini ayrı bir ders olarak öğretmemiz önemlidir. Bu yüzyılda malesef bu değerlerde tehlikeye girmiştir. Gerek internetin sansürsüz kullanımı, gerek ahlakı yozlaştırıcı dizi ve filmler, gayri ahlaki sosyal medya paylaşımları ,kötü arkadaş ortamları gençlerin bu değerlerini tehlikeye atıyor. Aile yuvaları büyük tehlikeye düşebiliyor. Nesillerin bozulmasına sebebiyet veriyor. Soy bağı zedeleniyor. Nikahsız beraberlikler yüzünden bir çok çocuk yetiştirme yurduna bırakılıyor. Bir kısacık zevk uğruna nice genç kızın hayalleri sönebiliyor. Kültürel gayri ahlaki yozlaşmaların önüne topyekun geçmek gerek . Eskiden günahlar gizlenirdi utanma duygusu vardı. Şimdi malesef aleni işleniyor. Gençlerimizi dini ve milli değerlerimize uygun değerler ile bilinçlendirmek gereklidir.

Çocuğumuzun fiziki durumunu, bedensel gelişimini, sağlığını da ihmal etmemeliyiz. Manevibeslenmesi ile birlikte maddi beslenmesini de konuşmalıyız. Sağlıklı ve dengeli beslenmesine de dikkat etmeliyiz, çocuklarımız ne yiyorsa bunlar tüm hayatına yansıyacak. Bu nedenle yemeklerimizi hazırlarken malzemelerimizin helal ve temiz olmasına dikkat etmeliyiz. Ayrıca yemek yaparken abdestli olmayı da tavsiye ederim gönüldaşlarım…

Evladımızın başına takmamız gereken bir diğer taç ise edep tacıdır. Bu taç o kadar önemli ki;

“Girdim ilim meclisine, aradım kıldım talep

İlim geride kaldı, illa edep illa edep”

Demiş büyüklerimiz. Eğer edep tacı olursa her yerden dua alırlar inşallah, ama edep yoksa hangi mesleği yaparsa yapsın çok büyük sıkıntı.

Gelelim görgü kurallarına; her konuda olduğu gibi bu konuda da çocuklarımıza rol model olmalıyız. En güzel örnek Peygamber Efendimizdir (sav). Hayatı ve olaylara verdiği tepkilerle hep örnek olmuştur. Bireysel, ailevi, ictimai, görgü ve adab kurallarını evlatlarımıza aşılamalıyız.

Çocukların gözünde neleri övdüğümüz de çok önemli; dizi karakterlerini mi konuşuyoruz? yoksa sahabelerimizi, komutanlarımızı mı? Mesela çocuklarımız Şeyh Şamil’i tanıyor mu? Ayrıca alanında çok iyi bilim adamları da var. Mesela Doğan Cüceloğlu yakın zamanda dinledim, bir öğretmeninden söz ediyor. ‘’ne olmak istiyorsun’’ diye soruyor. ‘’Mühendis’’ cevabını vermiş.  Öğretmeni “bilim adamı ol sen” diyor. Kendisiyle psikolojiyi seçince dalga bile geçilmiş. O zamanlar çok ta muteber bir bölüm değilmiş. Şu an bakın harika bir bilim adamı oldu. (Allahım gani gani rahmet eylesin) Biz de çocuklarımıza böyle kıymetli insanları örnek olarak gösterebiliriz.

Bunun için önce kendimize zaman ayırıp farkındalığımızı arttırmalı ve evlatlarımıza da anlatmalıyız. Ben birçok pedagoji kitaplarını çocuklarımı ayağımda sallarken okudum. Öğrendiklerinizi hem çocuklarınıza uygulayın hem de diğer hanım arkadaşlarınıza öğretin. Çünkü en güzel öğrenme metodu öğretirken öğrenmedir. Ayrıca bunun en iyi tarafı da evladımızla sohbet etme fırsatı olmasıdır.

Çocuklarımızı çok sevelim. Hepimiz sevgiye açız, evlatlarımız sevildiklerini hissetmezlerse bunu ister istemez başkalarında arayacaklardır. Anne babalar olarak eğer bu değerleri çocuklarımıza vermezsek emin olun bu eksiği dışarıdan gidermeye çalışacak ve maalesef ki yanlış yönlere kayabilecekler. Ben çok yoğun bir insandım. Sosyal vazifelerim arttıkça, baktım ki çocuklarıma zaman ayırmakta zorlanıyorum, kendimce “sevgi” saati yaptım ve o anlarda oyunlar oynayarak, sarılarak, birlikte vakit geçirerek bu eksiği gidermeye çalıştım. İnanın en az çocuklar kadar bizim de buna ihtiyacımız var. Öyle insanlar biliyorum ki sarılmaya hasretler, kendi anne babalarında bunları yaşayamadıkları için dışarıda bulmayı umuyorlar…

Lütfen çocuğumuzun bir yönünü düşünürken, başka bir yönünü ihmal etmeyelim. Dengeli olalım, o anda evladımızın neye ihtiyacı varsa ona odaklanalım inşallah.

EVLAT İNCİSİ

Birken biz olduk kuruldu aile birliğimiz

Evlat incileriyle şenlendi gül yuvamız

Annelik tacının bedeli ağırmış

Farkında olmadan gülken toprak olmuşuz.

Gonca gülleri büyütürken dikenlerle kanamışız

Uykusuz geceleri, soğuk çayları zor görmemişiz.

Ayakkabılarımız eskiyken onu giydirmek

Bize zor gelmemiş, bazen de aç kalmışız.

Can parçalarımızı büyütürken biz de büyümüşüz

Her biri manevi kapımızın bekçisiymiş

Acıların ağırlığında vazgeçtiğimizde yaşamaktan

Onlar için yeniden doğmayı bilmişiz.

Üzülseler rengimiz kaçar hüzne bürünürüz.

Sevinseler neşemizden güneş gibi doğarız.

Onlar için yeri geldiğinde.

Zalime dur der gözyaşlarını sileriz.

Büyütürken bin bir zahmet çekmişiz.

Rahatımız, hevesimiz, arzumuzdan geçmişiz

Uğurlarken damatlığı, gelinliğiyle

Emanetleri hakkıyla teslim etmişiz.

Düştüklerinde her dara kol kanat germişiz

Bazen de yanan ciğerimize sular serpmişiz.

Sadaka-i Cariye niyetiyle güzel ilimlerle yetiştirip

Verirken son nefesimizi huzur içinde vermişiz.

Çocuklarımızı yetiştirirken bütüncül düşünmemiz çok önemli. Yaşam çemberlerinin her yönüyle DENGE’de olmasına azami dikkat etmeliyiz. Tek yönlü yetiştirmek yanlıştır. Sadece midesine özen göstermek mi, ya da eğlencesine, ya da kariyer odaklı ve yahut sadece din odaklı? hepsi yarım eğitimdir. Bir çocuğun eğitim hayatı, kariyeri, ailevi ilişkileri, sağlığı kişisel bakımı, parayı nasıl yöneteceği, kalbindeki sevgiyi diğer duyguları nasıl düzelteceği, sosyal ilişkilerini dengeli yaşaması gerektiğini ona öğretmeliyiz. Mutlaka bir sanatsal faaliyet içinde olmasının önemini ve inancı için gerekli ibadetlerini yerine getirmesinin, ruhsal dengesi için olmazsa olmaz oluşunu izah edebilmeliyiz. Çocuğun nerde neye ihtiyacı var, takip etmemiz gerekli… İhtiyacı olan yerde destek vermeli, olmayan yerde gelişimi için biraz rahat bırakmalıdır.

Çözüm yollarından biriside anne baba eğitimleri olmalı. Bilinçli anne babalar, çocuk eğitiminde nerde nasıl davranması gerektiği konusunda, sağlıklı karar verme becerisi edinmiş olurlar. Çocuk eğitiminde faydalı olacak pedagojik eğitim kitapları okunmalı. Uzman görüşlerinden faydalanılmalıdır.

Eğitim sistemimizin yeniden düzenlenmesi şarttır. Kaliteli çocuk yetişmesi için bilinçli anne baba, donanımlı Öğretmen- Okul, değerlerine önem veren sosyal cevre oluşturulmalıdır.

Evladımızla doğru iletişim teknikleri geliştirmeliyiz. Bu konuda her gün, en az bir saat sohbet çok önemlidir. Haftalık Aile toplantıları düzenlemeliyiz ki sorunlar birikmeden çözülsün. Çözümleri birlikte istişareler ile bulmalıyız. Evin içi huzurlu olmalı ki çocuklarda sağlıklı büyüyebilsin. Birçok travmalar çocuklukta oluşur, ileriki yaşlarda ortaya çıkar. Bu sebeple ailede HUZUR çok önemlidir.

Anne ve babanın şefkatli ve merhametli olması önemlidir.’’Merhamet etmeyene merhamet olunmaz’’Hadis-i şerifi özellikle araştırıp ders olarak işlenmelidir.

Sevgi, ilgi, saygı, güven bunları çocuğa hissettirmeliyiz.

 Anne babalar mutlu olmayı başarmaları gereklidir ki çocuklarına mutluluğu hem yaşatsın hem de öğretsinler. Dengeli mutluluk önemli; sadece ebeveynler mutlu, çocuk mutsuz,  ya da çocuk çok mutlu, ebeveynler çok çileli ikisi de dengesizdir. Mutlu olmayı beraber yardımlaşarak, paylaşarak başarmayı bilmelidir. Mutluluğun sırrı farkındalık, olumlu düşünce ve şükürde gizlidir.

Sorumluluk duygusu mutlaka verilmelidir. Her yaşta çocukların yapabilecekleri işler vardır. Onların yaş ve becerilerini takip ederek kaldırabilecekleri vazifeler verilmelidir. Çocuklarımız ile yüklerimizi paylaşarak hayatın zorluklarının üstesinden gelebiliriz.

Zor işlerde aşırı koruyuculuk yanlıştır. Risk almaları da gereklidir ki kapasitelerinin farkına varsınlar. Sanayide tekstilde ve diğer atölyelerde yaşanan usta-çırak ilişkileri çocuğun kabiliyetlerinin artmasında, zanaat sahibi olmalarında ve nefis terbiyelerinde önemli aşamalardır.

Aile kurallarımız mutlaka olmalıdır. Çocuk anne babasının kırmızı ve yeşil çizgilerini net bilebilmeli. Çocuklara Kur’an ve Sünnete aykırı olmayan kurallara itaati öğretmemiz de önemli. Elbet esnek paylarımızda olacak. Lakin emir komuta zinciri tüm kurumlarda nasıl faydalıysa aile kurumunda da önemlidir. Çocuk çocuktur yetişkin değildir. elbet onların gelişimleri birden olmaz. Mükemmeliyetçi olmadan yavaş yavaş eğitimlerini takip etmeliyiz. Kızımızın mutfakta sakarlığı olabilir.   gelinimizin pilavı güzel olmayabilir. Oğlumuz badanayı ilk etapta belki iyi yapamaz. Bazı toleransları vermeli ellerinden hemen vazifeleri alınmamalı. İyice öğrenene kadar sabırla beklemeliyiz. Bizler de birden bu tecrübelere sahip olmadık elbette.

Çocuklarımıza liderlik ruhu aşılamalıyız. Sağlıklı karar verebilme mekanizmaları çalıştırılmalı. Özgüvenleri düşürülmemeli. Anne baba yeri geldiğinde öz eleştri yapıp kendileri evlatlarına karşı hata yaptıklarında özür dilemeyi bilmeliler. Çocukların ani sorularına zamanınız müsait değilse cevap zamanı oluşturulmalıdır. Hayat gemilerinin rotasını kullanma becerilerini öğretmeliyiz. Onun derslerini Evinin işlerini bir ömür hep siz mi yapacaksınız?

Sabır amaca yönelik olmalı, her şeye ‘’evet’’ çocuğu bencil yapar. Her şeye ‘’hayır’’ demekte inatçı yapar.

Çocuğun sosyal hayatı takip edilmeli. Kötü arkadaştan sakındırılmalı. Akrabalarını tanıması ve onların fikir ve soy bağı zenginliğinden istifade edebilmeliler. Tanımazlarsa kimin iyi, kimin kötü olduğunu bilmeden büyüyecek, ileriki yaşlarında doğru ilişki kurmakta zorlanacaklardır.

Anneler kendini eve hapsolmuş hissetmemeli. Küçük şeylerle mutlu olma becerileri edinmeliler. Ellerindeki nimetlere şükrü unutmamalıdır. Annelik diğer tüm meslekler gibi önemli bir kariyer olarak görülmeli. Bir insanın dünyaya gelmesine vesile olmak onu hayat hazırlamak topluma faydalı bir insan olarak yetiştirmek, ne kadar kutsal bir vazife ve kariyerdir. Farkında olarak tüm bu sohbette anlattıklarımızı değerlendirmelidir.

Son olarak;   Ebeveynlik (anne- baba olmak), eş olmak, işadamı olmak v.s. hepsi birer kulluk görevidir. Zamanı geldiğinde tüm vazifelerinden (kostümlerinden) sıyrılıp kendince kalmayı başarıp, içsel enerjiyi toplayabilmemiz gereklidir. Aklınıza, kalbinize, hobilerinize, ruhunuza, bedeninize iyi bakınız ki yetiştireceğiniz evlatlarınız; ‘’kabiliyetli, kaliteli, maneviyatlı ve lider ruhlu olsun’’ temennisiyle, sizleri ve kendimi Mevla’ma emanet ediyorum.

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Nurhayat Başbuğ’a

Ses kaydını yazıya hazırlayan: Hatice Şahin’e

Yazı Editörümüz: Ayşe Sarıçiçek’e

Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

14.3.2021/  1.Şaban 1442

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

10
Mar
21

Yaşam Gayemizi Bulmak ve Ona Göre Ömür Geçirmek


Yaşam Gayemizi Bulmak ve Ona Göre Ömür Geçirmek

Her bir insan bu Dünya’ya sayısız hediye ve mucizelerle gönderilen varlıklardır. Allahu ZülCelâlin bahşettiği muhteşem hayatta hem herkes birbirine bağlı hem de her bir insan şahsına münhasır özel yaratılmıştır. Her insanın bir yaşam enerjisi vardır. Son nefesine dek o enerji, onun yakıtıdır. Kimi bunu boş yerlerde tüketir, kimi insanlar ise çok başarılı çalışmalarda harcar. Her insanın yetenekleri farklıdır. Yöneldiği konular ilgi alanları değişiktir. Kimse birbirinin aynı değil, parmak izindeki hassas terazi gibi… İnsan kendini tanır, güçlü yanlarını keşfeder, eksik yanlarını eğitimle güçlendirirse başarı merdivenlerini bir bir çıkar.

Yaşam amacını ve gayesini bulması en önemli konular aslında.

 Ben Dünya’ya niçin geldim? Hangi çalışmalarda yetenekliyim?

Hayatımın tümünde en canlı, en mutlu anlarım hangisi?

Yapabilseydim Dünya’ da neyi değiştirirdim?

Yaşam gayesini bulan insan tüm ömrüne bir vizyon hazırlar.

 Kimileri Allah rızası için bir ömür yaşamak (İlahi ente maksudi ve rizake matlubi) mührünü hayatının ve kalbinin merkezine yerleştirerek tüm enerjisini ona göre harcar.

 Kimisi ise nefsi ve benliği ile ömrünü nihayete erdirir.

Bu Dünya’dan ayrılırken bıraktığı ayak izleri her insanın yaşam gayesi ile orantılıdır. Gelişi güzel, hedefsiz, çabasız, gayretsiz bir insan verimli bir hayat yaşayamaz. Hayat vizyonuna ulaşmak için hangi içsel motivasyona ihtiyaç, hangi insanlardan maddi, manevi desteğe ihtiyacı var ise planlarında onlarla işbirliği yaparak hayat ülküsüne giden yolları arşınlamadır.

Başarılı insanlar hayalleri için harekete geçen insanlardır.
Her insan Allahu Teâlâ’nın bir sanat eseridir. O’nun kudret denizinde ve hayat kanunlarında İnsan-ı Kâmil mertebesine uygun bir ömür sürerek Marifetullah ve Muhabbetullah derecelerine yükselebilirse, hakkıyla kulluğu yaşayabilirse, hem kendi hayatı dengeli ve huzurlu,  hem de toplum dinamiğinde hatırı sayılır bir fark oluşturmuş olur.

Saygılarımla

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

01
Mar
21

Ailede Huzur ve Muhabbetin Şifreleri


                               

Ailede Huzur ve Muhabbetin Şifreleri

Euzubillahimineşşeytanirracim

Elhamdulillahi Rabbil alemin Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.

Muhterem kardeşlerim, muhterem gönüldaşlarım, bugün sohbetimizin konusu:’’ Ailede Huzur ve Muhabbetin Şifreleri’’…

                  _Aile kurmak niçin önemlidir?

Aile milletin temelini oluşturur, bir toplumda aile sağlamsa toplumda sağlamdır bu sebeple ailenin bozulması toplumun bozulması demektir. Evlenmek toplumun özü ve temeli kabul edilir, bu nedenle çok özen gösterilmesi gereken bir kurumdur.

 Allah’u Zül Celal bir ayet-i kerimesinde buyuruyor ki : “ Kendileriyle huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun varlığının ve kudretinin delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen toplum için elbette ibretler vardır.” Rûm Suresi 21. Ayet

Bir de Peygamberimiz (s.a.v) ‘in sözüyle sohbetimiz feyizlensin ; “Sahip olunan şeylerin en kıymetlisi, zikreden bir dil, şükreden kalp, kocasının imanına yardımcı olan saliha bir eştir.”(Tirmizi, Tefsir ,9/9)

Peygamber Efendimiz (a.s) “kocasının imanına yardımcı olan saliha bir eştir” buyuruyor Tirmizi’de geçiyor bu Hadis-i Şerif.

Evlilikte benim özellikle vurgulamak istediğim bir konu var; “Peygamber Efendimiz (a.s) ‘a bir sahabemiz gelmiş;

_Ben şu kadınla evlenmek istiyorum ya Resullallah. Bana dua buyur, demiş. Bana dua et de o kadınla evleneyim, demek istemiş. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ( s.a.v ) şöyle buyurmuş;

_Eğer senin için İsrafil Aleyhisselam  dua etse, Cebrail Aleyhisselam dua etse, Mikail Aleyhisselam da dua etse, Arş-ı Alayı taşıyan o yüce melekler de dua etse, ben de onların arasında o duaya katılsam, sen yine de senin için yazılmış olan kadından başkasıyla evlenemezsin. Nasipte ne varsa onunla evlenirsin’’ buyurmuş. (Ramuz:357/9)

Bundan iki şey çıkar; üzülmeyin telaş etmeyin, kısmetimiz buymuş dersiniz müteselli olursunuz. Efendim işte böyle takdir buyurmuş. Evin huzurunu yürütmeye gayret edersiniz, olana razı olup o şekilde vazifelerinizi ifa etmeye gayret edersiniz. Çok ta telaş etmeye lüzum yok demek ki bu işte…

Keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı diye düşünmeyeceğiz çünkü keşke kadere rızanın önünde bir engel olabilir.1

                  Evlilik nedir?

 Önce kadere rıza; eşlerimizin Allah-u Teâlâ tarafından bize takdir edilmiş olduklarını düşünüp razı olmak ve asıl bundan sonra “ biz cenneti nasıl kazanabiliriz?” sorusuna cevap bulmaya çalışmaktır. ”Nasıl “ çok önemli bir kelime, bu soruyu sorunca çok güzel cevaplar bulacaksınız inşallah, fakat “keşke”lerle düşünürseniz emin olun mutsuzluktan başka bir şey kalmayacak elinizde. Şimdi gelelim evlilik nedir sorusuna; iki kişinin aile kurmak üzere kanunların uygun gördüğü şekilde ruhen ve bedenen bir ömür boyu sürmesi arzusuyla bir araya gelmesidir, diyebiliriz. Burada bir noktaya dikkat çekmek isterim; aile kuracak kişilerin akıl, fikir, kalp ve ruhlarının selim olarak yetişmesi önemli. Kendini yönetebilecek sorumluluk sahibi bireyler olmaları gerekir. Kendi anne babasının tahammül edemediği bir genci “aman bir evlendirsek te kurtulsak eşi kızımızı terbiye eder ya da tam tersi gelinimiz oğlumuzu değiştirir, adam eder “ düşüncesi ile evlendirmeyi istemek çok yanlış. Böyle yaparsak evlatlarımızın omuzlarındaki yükü iki hatta üç katına çıkarmış oluruz. Ayrıca bir müddet sonra aileye katılacak çocukların ve dolayısıyla toplumun da geleceğini tehlikeye atmış oluruz. Tekrar etmek istiyorum; aklı fikri ve ruhu selim olarak yetişmiş, kendini yönetebilecek, sorumluluk sahibi, edepli, maharetli ayrıca enerjisini hayra kullanan bireyler olması lazım. Bunlar her iki taraf içinde aynı derecede önemli hasletler. Mesela evinde bir yemeğini pişiremeyen, bulaşığını yıkayamayan, misafirini ağırlayamayan genç kızlar yetiştirirsek nasıl evlilik kurumunu ayakta tutabiliriz? Lütfen gençlerimizin yetişmesine özen göstererek yuvalarına hazırlayalım inşallah.

Niçin evlenme kararı alındı? Bu kararı niçin aldığını sorgulaması lazım herkesin… Mesela hepimizin bir niyeti vardı. Neden evlendik? Ben dinimi daha iyi yaşayabilmek için evlendim, benim öyle bir kararım vardı ve ömrüm boyunca da Rabbime şükürler olsun bu yönde çokça çaba sarf ettim. Sizler de sorun kendinize niçin evlendiğinizi?  Bu soru ve cevaplar yıllar içinde karşılaştığınız her problemde nefsinizin ve şeytanın önüne geçecek inşallah.

Ayrıca evlilik birliği kurulurken; din ve kültürel uyum önemli, ekonomik uyum yani maddi konular da birbirlerine yakın olmalı, psikolojilerinin düzgün, geleceğe yönelik vizyon ve misyonlarının birbirini beslemesi ve desteklemesi önemli. Evlendikten bir ay sonra boşananların vizyonları var mı bunu sorgulamak gerekir “bir ömür boyu birlikte bir yastığa baş koymak isteyenler önlerine çıkan her engeli aşarlar inşallah” ama en ufak bir sıkıntıda ve sorunda evi terk etmeler, mahkemeye başvurmalar, işte bunlar evlilikte vizyonlarının olmadığını gösterir. Vizyon; geleceğe yönelik ülkü demektir. Mesela ben torunlarımın sayısını bile hedeflemişim, evlenmeden önce de üç kızım, ülküm, vizyonum vardı. Rabbime sonsuz şükürler olsun ikram etti, nasip etti. Aslında bunlar evlilikte bizi diri tutacak hedeflerdir. Ailelerin birbirleriyle uyumu da iki ailenin anlaşıyor olması da çok önemli, esasen iki değil altı kişi evleniyor; iki anne iki baba da giriyor devreye.

Evlilik öncesi ilim de aynı derecede önemli; mesela nişanlandığı anda her gencin evliliğin helal ve haramlarını, evlilikteki cinsel yasakları bilmesi gerekir. Çünkü o andan itibaren onlar için bu bilgiler farz hale geliyor. Burada durup düşünelim; çeyizlerini dizdiğimiz, eşyalarını düşündüğümüz kadar gençlerimize bu ilimleri öğretmeyi de önemsiyor muyuz? Eğer kendimiz öğretemiyorsak bile bu konuda kitaplar hediye edip “ bunu evlenmeden önce okuman gerekiyor” diye şartlar koşmamız lazım. Ben de nişanlıyken okuduğum evlilik ile ilgili kitaplardan çok istifade ettim.

 Evlilikte huzur ve muhabbetin şifreleri

 Peki, huzur nedir? Geçen ki sohbetimizden hatırlarsınız; huzur bulduğumuz anların kıymetini bilmekten bahsetmiştik. Eşiyle sohbet ederken bir yandan da televizyon izleyen, çocuğu konuşurken onu dinlemeyerek telefona bakan kişi o anın kıymetini nasıl bilebilir? Tabi ki her saniye sadece onlarla meşgul olamayız, kendimize ayırdığımız vakitler de olmalı ama onlarla birlikteyken de kaliteli ve güzel vakit geçirmeye özen göstermeliyiz.

Mesela bir anne düşünelim; (yaşanmış bir hikâyedir) genç kızı olan bir anne; kızıyla pek anlaşamaz ve kızı genç yaşta evlenir fakat anne bundan sonra sürekli kızını sudan sebeplerle boşandırmaya uğraşır. “evinde iken kıymetini bilememiş evden gidince de neye uğradığını şaşırmış” eve geri getirme çabasında, ya da bir delikanlı annesi; evladıyla anlaşamıyor ama nedense oğlunu evlendirdikten sonra başlıyor gelinini kıskanıp sorunlar çıkarmaya… İşte,’’ huzur nedir’’ diye düşündüğümüzde ‘’içinde bulunduğumuz anın kıymetini bilmek’’ dememiz bundandır. Gelin bunu hayatımızın her anında ve tabi ki evliliğimizde de uygulayalım. Eşimiz ve çocuklarımızla kahvaltı mı yapıyoruz o dakikaların kıymetini bilelim, çocuğumuz geldi bizimle sohbet mi etmek istiyor, elimizde çok önemli bir iş yoksa hemen bırakıp onu dinleyelim, onu anladığımızı hissettirelim, o anın değerini kavrayalım. inanın o zaman huzuru yakalamış olacağız. Yıllar sonra evden ayrıldıkları zaman ya da eşimiz (Allah korusun) vefat ederse keşkelerimiz olmasın.

Evet, peki muhabbet nedir?

Muhabbet halis sevgidir, içine hiçbir menfaatin karışmadığı katıksız sevgi, tersi de maalesef düşmanlıktır. Eğer bir evde muhabbet varsa orada huzur vardır, bey hanımına, hanım beyine saygı duyar, anne baba ve çocuklar arasında muhabbet varsa çocuklar onları üzmeye imtina eder, kıramaz. Bunları özellikle işlemek istedim; ailede huzur ve muhabbetin şifreleri dedik, huzur ve muhabbetin ne olduğunu, menfaatsiz ve koşulsuz sevgiyi, ne olursa olsun sevebilmeyi öğrenmemiz çok önemli. Evlilik boyunca birçok şey yaşayabiliriz; iflas olabilir, yokluk çekebiliriz, hastalıklar, çeşitli sıkıntılar olabilir ya da zenginlik içinde bollukta da yaşayabiliriz, önemli olan başımıza ne gelirse gelsin birbirimizden vazgeçmeden o güzellikleri ve sabrı yaşayabilmek, bolluk zamanında şımarıklığa gitmeden aldatmadan nimetlerin kıymetini bilmeliyiz.  O nedenle halis sevginin ve bulunduğumuz anın kıymetini bilmenin altını özellikle çiziyorum.

Şimdi evlilik oldu ve çift bir evin içine girdi tabi bu arada hemen bir konuya değinmek istiyorum; evliliğin haramlarla başlamaması geleceği açısından önemli;  haramla, içki içilerek yapılan bir düğünle zifafa giren gençlerimizin nesillerinden ne bekliyoruz bunu da sorgulamalıyız. Evlendi evin içine girdi, şimdi bundan sonra ne yapması lazım ( burada bizlere de çok önemli nasihatler var) öncelikle aile içindeki sevgiye önem vermeliyiz sevgimiz zedelendiyse o köprüleri yeniden inşa etmenin yollarını aramalıyız. Ben burada “Beş sevgi dili” kitabını tavsiye etmek istiyorum. Karşılıklı birbirimizin sevgi dillerini anlayabilmemiz açısından faydalı olacağını düşünüyorum. Saygı şart. Sevgi evliliğin temeli ise saygı da çatısıdır, iletişim duvarlarıdır. Bazen aşağıda sorunlar olsa da o çatı kalkmadığı müddetçe evliliğin devam etmesi mümkündür, ne olursa olsun birbirimize hitap ederken saygıyı elden bırakmamalıyız. Bazen bir cümle ömür boyu içimizden çıkmayabiliyor. Evlilikte bazen beyler bazen de hanımlar liderlik yapar; bu yaşananlarla da ilgili, bu nedenle her ikisinin de muhakkak liderlik bilgisinin olması gerekir. Bazen ipi hanımlar bazen de beyler göğüsler. Zarafet de çok önemli, birbirimizin zıtlıklarına saygı duymamız, eşimizi olduğu gibi kabul etmemiz keza öyle. Bir trende yolculuk yapıyorsunuz ve yanınıza başka bir yolcu geldi, onu sürekli eleştirerek ve düzeltmeye çalışarak bu yol bitmez, bunun yerine onunla uyum sağlayabilirsek yolculuk güzel bir hale dönüşebilir. Evliliği de böyle düşünün; bu dünya yolculuğunda Allah-u Teâlâ bize yol arkadaşı vermiş, elbette birbirimizden farklı yönlerimiz vardır, o zıtlıkları uyum haline getirebiliriz. Rollerimizin hakkını vermemiz lazım; kadın eşini terbiye etmek zorunda değil, öncelikle bunun altını çiziyorum. Bir kişiyi terbiye etmek onun anne babasının görevi, kadının böyle bir görevi yok oysa kadın onunla uyum içinde evliliğini yürütebilir. Bir erkekte sürekli eşini mutlu etmeye çalışmak zorunda değil; bir kadın her şeyi eşinden bekleyip “beni mutlu etmek zorunda” diye düşünmemeli kendi mutluluğunu inşa etmeli, bunu sevdiği bir sanat dalı ile uğraşarak, kitap okuyarak, evlatlarıyla kıymetli vakitler geçirerek, dostlarıyla görüşerek vs. yapabilmeli. Bunun içinde önce kendimizi tanımalı ve bizi helal dairesinde nelerin mutlu ettiğini bilmeliyiz. Herkes kendi eksikliklerini görüp tamamlamaya çalışmalı. Mesela siyaset; bu konuda da çok bilgisiz bırakılmışız oysa evlilikte bir tür siyaset. Nasıl evliliğimi yürütebilir, çocuklarımı nasıl daha iyi yetiştirebilirim, bir hanım olarak rollerimi nasıl huzurla yaşayabilirim, akraba ilişkilerimi nasıl şekillendirebilirim;  bu bir idare sanatıdır ve öğrenmemiz faydalı olur.

Düşünceler de çok önemli mesela “bu adamdan ya da kadından hiçbir şey olmaz, bu çocuklar adam olmaz” bunlar çok tehlikeli cümleler… Çünkü söylediklerimiz dua yerine geçiyor.  Bir insanın en çok dikkat etmesi gereken konulardan bir tanesi de umudu kaybetmemek. Ümitvar olduğumuz sürece bütün problemlerin üstesinden gelebiliriz. Evliliğimizde her ne sıkıntımız var ise, hemen Allah-u Teâlâ’ya duamızı edip “ya Rabbi bu sıkıntımızı gider, Allah’ım çözüm nasip eyle “ diyebilmeliyiz. Umudumuzu kaybetmeden “şu an bir badireden geçiyorum ama aşacağım, bu yuvayı düzelteceğim” diye düşünebilmeli geleceğe dair güzel hayaller kurabilmeli, bir sene, beş sene sonra daha güzel daha mutlu bir hayat yaşadığını düşünerek kendisini motive etmelidir. Kayınvalide ve gelin bu konuda birbirlerini tamamlayabilirler. Her ikisi de sınırları bilmeli, evliliğin muhabbetine zarar verecek davranışlardan kaçınmalı. Kayınvalide gelinin koltuğuna oturmaya çok meraklı olmamalı yani o evin hanımı, o evin hatunu gelindir, tabi ki kayınvalide de o evin büyüğüdür ama her şeyi oğluyla görüşüp gelinini hizmetçi rolüne almaya çalışırsa orada sorunlar oluşur. Gelin de eşinin ailesinden uzaklaşıp hiç kimse ile görüşmek istemez araya aşırı mesafe koyarsa aslında kendi geleceğine kurşun sıkmış olur. Çünkü bugün anne babasını hanımı için terk eden yarın da bir başkası için karısını bırakabilir. O nedenle karşılıklı akraba ilişkilerini de çok iyi yönetebilmeyi liderlik bilgisiyle yapabilmeli. Evlilikte cinsellikte çok önemli, bu konuda problemler varsa tedavisi yapılmalı, aksi hem huzura, hem de muhabbete zarar verir.

Gelelim eşlerin birbirlerine hitap şekillerine; mesela eşinin sevmediği hitap kelimelerini kullanmak, ona lakap takmak çok yanlış, keza sadece evlilik hayatında değil, tüm ilişkilerimizde kabul edilemez bir davranış. Eskiler ne güzel söylermiş; hatun, efendi, gözümün nuru, evimin güneşi gibi kelimeler ne hoş. Konuşurken ses tonu ve ayarı da en az söylediklerimiz kadar önemli sert ve bağırarak konuşmak iletişimin önünde engeldir ne demiş atalar “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” ah tatlı dil herkes için önemli. İnşallah ileride sadece tatlı dil ile ilgili konuşalım. Evlilikte olmazsa olmazdır. Gelelim rollerimize; kadın kadındır eşinin annesi değildir lütfen dikkat edelim, hanım eşinin annesi rolüne geçmemeli onun hanımı olarak kalmayı başarmalı, arada bir naz makamını çok iyi anlamalı yani yeri gelince nazını da cilvesini de yapabilmeli. Aşırı hizmet anneliğe götürür, birbirimizden destek almamız gerekir bunu söylerken aklıma Peygamber Efendimiz Aleyhisselam geldi yardım edermiş hanımına destek olmak için. Mutfakta biri balığı yaparken diğeri salatayı yapsa ne güzel bir muhabbet ortamı olur, tabi her zaman değil onu da iyi ayarlamak gerek. İletişim ve kullandığımız dil de çok önemli, düşünün birisi sizi devamlı eleştiriyor ve özgüveninize zarar veriyor, inanın hayat enerjinizi öldürür. Biz de eşimize böyle davranamayız, takdir etmeyi ihmal etmeyelim, güzel bir yemek yapan hanımını takdir etmeyi bilmeyen beyler var. Sadece kusura odaklanmayalım, iyi yanları görüp takdir edebilmeliyiz. Hanımlar içinde aynı; bey elinden geleni yapıyor ama hanım daima kusur bulup eleştiriyorsa hayat enerjileri tükenir oysa artılara odaklanmalı, güzellikleri görebilmeliyiz ki var olan eksikler de tamamlansın, bir de “söz gümüşse sükût altındır” demiş büyükler bazen de susmak gerekir. Eskiden kızları gelin ederken derlermiş ki; “erkek üç yerde sinirli olur; açken, uykusuzken ve yorgunken” buna da dikkat edelim işten yorgun gelen bey daha içeri adım atar atmaz o günün sıkıntılarından bahsetmeyelim, fırsat verelim yemeğini yesin, dinlensin, sonra yine konuşmak istediğimizi konuşuruz. Maalesef bayanların zamansız konuşmaları evliliğin huzuruna adeta dinamit koyuyor. Tabi şimdi “ben çektim, sen çekme “ diyerek bazı anneler kızlarına aşırı bir özgüven pompalıyor ve eşinin hiçbir şeyine tahammül etmek zorunda olmadığı aşılanıyor maalesef.

Ayrıca biraz önce değindiğimiz gibi artılara odaklanmalı, şikâyeti kaldırıp şükür elbisesi giyebilmeliyiz. Benim bir şükür defterim var günlük en az üç şükür vesilesi yazarım ve yazdıkça görüyorum ki daha da artıyor. Kısacık düşünelim şimdi; şu soğuk havada evimizdeyiz, faturalarımız ödeniyor, eşimiz her akşam evimize geliyor, sağlıklıyız, yemeğimiz var, bakın düşünmeye başladıkça şükredecek ne kadar çok şeyimiz çıktı. Belki yirmi şükrün içinden üç tane şikâyet hakkımız olabilir ama gerçekten bu kadar nimetlerden sonra insan o şikâyetleri de unutuyor. Burada görmek istediğimiz şey de önemli, nasıl bakar, neyi görmek istersek inanın onu görüyoruz.

Külfetsiz nimet, emeksiz yemek olmaz, zahmet çekmeden rahmet yok.

Mesela dışarıdaki evli çiftlere, bazen bayanlar başka bayanlara, beyler başka beylere imrenebiliyor “yuvası ne kadar mutlu, evi ne kadar güzel” evet güzel olabilir ama kim bilir o duruma gelene kadar ne sıkıntılar çektiler bunu bilemeyiz. Nice yokluktan varlığa gelenler var, nice sıkıntı içinde rahatlığa erenler var, biz sadece onların rahat gününü görüp de eşlerimizle tartışırsak “o çok rahat “ oysa onun geçmişte yaşadığı sıkıntıları biz çekebilir miydik acaba? Belki kocasının bir hastalığına sabrediyor, belki hanımının çok zor bir huyu var ve bey sabrediyor Allah ona başka yerden rahatlık veriyor olabilir. Mutluluk için empati kurmak ta önemli “hep ben hep ben” değil “acaba eşim bu konuda ne hissediyor, niçin yapmış olabilir” diye düşünüp biraz da ayna görevi görüp karşımızdakini de anlamaya çalışmamız lazım.

Gelelim sevgi sözcüklerine; nasıl her gün yemek yeme ihtiyacımız varsa sevgi sözcükleri duymaya da ihtiyacımız var, hep karşıdan beklemeyelim biz de söyleyelim. Kapıdan çıkarken, işe giderken ya da işten dönerken duruma göre her daim pozitif cümleler kurmak, o şekilde karşılamak ve vedalaşmak, uğurlarken arkasından dualar etmek, karşılarken güler yüzle karşılamak birçok problemi kendiliğinden çözer.

Ayrıca ortak hobilerimiz olmalı; beraber yapabileceğimiz ev içinde muhabbetimizi arttıracak hobilerimiz.. İmkân varsa her öğünü yoksa hiç olmazsa akşam yemeklerini birlikte yemeli, çocukların da büyüklerini beklemeyi öğrenmesine vesile olmalıyız, tabi sofrada güzel konular konuşabilmeli sofrayı daha da güzelleştirmeliyiz. Dünya da her şey biz insanlar için; hastalık, ölüm, işsizlik gibi önemli ve köklü değişiklikler olabilir böyle durumlarda eşlerin birbirlerine daha çok sarılması ve destek olması gerekir. Eğer bir sorun varsa dikkatli kelimeler seçilerek anlatılmalı, böyle davranmak güveni arttırır tersi ise hayal kırıklığına sebep olur, nedense düğün yapılırken hem kız, hem de erkek tarafı büyük zahmetlere giriyor ama düğünden sonra o zamana kadar idare edilen kusurlar araştırılmaya, yanlışlar ön plana çıkarılmaya çalışılıyor. Kayınvalideler kız annelerini bazen kıskanabiliyor kusur arıyor. Kız anneleri genelde kızlarına destek olmaya çalışır, belki giderken bir hamur işi yapıp götürür, belki evin düzeninde ve çocuk bakımında destek olur. Kayınvalideler ise kusur bulma gözlüğünü takıp hep eksileri bulmaya çalışırsa olmaz ve tabi ki kız kayınvalideye anne gibi bakamaz. Tabi bu her kayınvalide için geçerli değil çok güzel örnek olan, gelinini evladı gibi görenler de var. Allah onlardan razı olsun, yanlışları olanın da düzeltmesini nasip etsin.

Bazen kız anneleri de yanlış yapabiliyor kızı evde eşi ile mutlu ama anne gördüğü ufacık bir kusuru bile kızına yansıtırsa evde kavganın fitilini ateşlemiş olur, maalesef bu gibi şeylerin ahirette de veballeri var, hele ki bir yuvanın yıkılmasına yani boşanmaya sebep olmak ailelere büyük vebal yükler. Her iki aile de çekirdek ailenin işlerine, onlar talep etmediği sürece karışmamalı. Yeni kurulmuş yuvalar için özellikle ilk iki sene çok önemli, bu yıllar içinde temel sağlam kurulursa sonrası da Allah’ın izniyle güzel gelir. Boşanmaların çoğu da ilk yıllarda oluyor zaten. Bir de sırlar mevzusu var, eşler arasındaki sırları, sorunu varsa çözmesi için doktor, psikolog ve yardım edeceğini bildiğiniz bir büyüğünüzle konuşabilirsiniz yoksa aile içindeki yaşananları gereksiz yere evimizden dışarı çıkarıyorsak bunun hem vebali var, hem de eşimiz duyarsa güven sarsılması olur. Maalesef biz geçmişte yaşadığımız şeyleri ısıtıp ısıtıp getirmeyi de çok yaparız ama şükür defteri gibi birde yaşadığımız güzel anıları not ettiğimiz bir defterimiz olsa ihtiyaç duydukça açıp baksak ne iyi olur. Aile de yapılan toplantıları da çok önemsiyor ve tavsiye ediyorum.  Biz aile toplantılarımızı Cumartesi akşamları yapardık, beş yaşındaki kızım, on üç yaşındaki ablasından kendisine yaptığı haksızlığın hesabını sorabilirdi ve bu şekilde birçok problemimizi çözme fırsatı yakaladık. Bir de şikâyet kutusu yapmıştık, hafta boyunca her hangi bir konuda şikâyeti olanlar, yazarak kutuya atar ve toplantıda bu konular da konuşulurdu. Böylece çocuklar arasında yapılan tartışmaların da önüne geçmiş olurduk. Akraba ilişkileri de bir aile de muhabbeti arttırmaya vesile olur, hep benim tarafıma gidilmesini istemem yanlış olur, bu konuda da adaletli olmak gerekir. Bu pandemi döneminde gidemesek te bir liste yapılıp telefonla aranıp gönüller alınabilir. Ayrıca çocuk büyütürken de geniş ailemizden yardım almak, hem işimizi kolaylaştırır hem de çocuğun sosyal gelişimini destekler.

Evimizde mutlaka canlı çiçekler olsun, çocuklarımıza hayvan sevgisi aşılayalım, sadakalarımızı düzenli verelim, mesela evimizin içerisinde hastalık gibi bir sıkıntımız varsa hemen biraz sadaka ayıralım “Allah’ım şifa için, şu sıkıntımızın düzelmesi için” diye niyetlenip verebiliriz. Eğer maddi imkânımız yoksa bir kek pişirip yine aynı güzel niyetlerle komşumuza hediye edebiliriz. Bir de büyüklerden hayır dualar almak ta çok önemli; telefon açıp dua isteyebiliriz veya merdivenden paketlerle çıkmakta zorlanan bir büyüğe yardım edebilir duasını alabiliriz. Kim bilir onların duaları bizlerin evlerimizde ne güzel güneşlerin doğmasına vesile olacak.

Evlilikte huzur ve muhabbetin sağlanması açısından gelir gider dengesi de çok önemlidir.  Bize verilen rızka razı olmaz, harcamalarımızı buna göre ayarlamazsak, maalesef dengeyi kaçırabiliriz. Komşumuzun çok güzel koltukları olabilir fakat biz gelirimizi düşünmeden o koltukları alırsak belki de sıkıntıya düşeceğiz, oysa elimizdekilere razı olup onlarla Rabbimin rızasını nasıl kazanabilirim deyip ilme, irfana, maneviyata ve başka güzelliklere vakit ayırırsak inanın o üzüntüler de bizden gidecektir. Burada nefsi terbiye etmek önemli bunu başaramadığımızda maalesef yuvalar küçük birer cehenneme dönüşebiliyor ama nefsi terbiye etmeye çalışıp ruhu yükseltirsek o evlilikler cennet bahçelerinden bir bahçe haline gelebiliyor.

Biraz da giyim kuşamımıza değinmek istiyorum; kendimize özen göstermek, kişisel bakım, kokular, ev içindeki giyimimiz çok önemli. Evdeyiz diye her zaman eşofmanla durmayalım, giyim tarzımıza göre zarif olmasını bilelim. Gelelim anneliğe; annelik bir kariyerdir onun da hakkının verilmesi gerekli; mesela ben çalışmıyorum ev hanımıyım diyenler için söylüyorum. Ev hanımlığı, bu da ayrı bir kariyerdir. Her ne kadar bilinçaltı mesajlarıyla ev hanımlarının değeri küçültülmeye çalışılsa da o mesajlara kanmadan hanımlar kendi bulundukları konumlarının kıymetini bilip rıza-i Bariyi kazanmalıdır.  Eğer hakkını verebilirsek bunlar cennet biletleridir, toplumun dinamik taşlarıdır. Allah tüm annelerimizden razı olsun. İnşallah bu rollerimizin hakkını vererek hem toplumun geleceğini hem de ahiretimizi güzelleştirelim.

_Evliliğin psikolojik etkisi nedir?

  1. Ruh sağlığını olumlu etkiler
  2. Depresyonu önler
  3. İçki ve alkol bağımlılığını azaltır
  4. İnsan da bir denge hali oluşur
  5. Bedenin fizyolojik ihtiyaçları karşılanır
  6. Nefsi terbiye eder
  7. Diğergam olmayı öğrenir; hep bana hep bana diyemez ben yeni evliyken bir yakınımla alışverişe çıkmıştım evim ve kendim için bir şeyler alırken yakınım hep çocukları için alışveriş yaptı o zaman annelik ne kadar farklı bir şey diye düşünmüştüm, işte evlilik başkalarını düşünmeyi de öğretiyor.

Evliliğin sosyolojik etkisi nedir?

_Benlikten bizliğe geçilir, evlilikle toplumsal bir statü kazanılır

_İffet korunur

_Ünsiyet ve huzur olur

_Günahlardan sakınma olur

_Nesil çoğalır ve özellikle de soy bağı sayesinde toplumsal sağlıkta korunmuş olur

_Hayatın yükünü taşımayı kolaylaştırır

Elbette etkileri sadece bu kadar değil daha çok uzun cümleler kurulur. Lakin sohbetin okunması ve dinlenilmesi zorlaşır. Şimdilik bu kadarı kâfidir.

Küçük bir şiir arası vermek istiyorum, bu sohbeti hazırlarken yazdım.

AİLE SAADETİ

Huzur bulmak istersen önce huzur veresin

Aile ocağına sevgi merhamet şefkat ekesin

Dilin zikirde gönlün şükürde aklın fikirde

Mevlamın razı olduğu saliha hatun olasın

Eşin ezelde takdir edilmiş kaderindir

Belki de cennete gitmek için biletindir

Yarım asırlık ülkün, hayalin eserindir

Evlilik geçici heves değil, eşinle refik olasın

Saf niyetle kurulmuş toplumun özü çekirdeği

Nice fedakârlıklar ile yıkılmamış aile direği

Rıza, vefa, sabır; yuvaya muhabbet katığı

Benlik, kibir, ihanet, şiddet; zehirdir yuvaya bilesin

Ne vakit ki sallandı yuvanın temeli

Geçmişe dön bak; kurulurken niyetin neydi

Vazgeçme her bir fırtınada boranda

Tarık b. Ziyad gibi yakasın gemileri

Yuvayı şen eden göz nurun evlattır

Sadaka-i cariye olur amel defterin doldurur

Külfetsiz nimet olmaz terbiye etmek güzeldir

Bu sohbeti hazırlarken gönlüme gelen dizelerdi, sizinle de paylaşmak istedim. Allah razı olsun. Bu sohbeti hazırlarken gönlüme gelen dizelerdi, sizinle de paylaşmak istedim. Allah razı olsun.Tarık b. Ziyad’dan bahsetmek istiyorum, evlilikte de örnek aldığım bir tarih hatırasıdır;

 Tarık b. Ziyad İspanya’nın önüne geliyor. Orada çok güçlü bir düşman var ama İspanya’nın da fethedilmesi lazım, bakıyor ki askerlerde de biraz gevşeme var; Tarık b. Ziyad bütün gemileri yakıyor ve askerlerine diyor ki: geri dönecek şansımız kalmadı ya İspanya ‘yı fethedecek Müslümanlığı buraya getireceksiniz ya da hepimiz burada şehit olacağız. Ve İspanya fethediliyor. Şimdi bunu neden anlattım; evlilikte küçük sorunlarda bile hemen boşanmayı gündeme getirenlere söylüyorum, Tarık b. Ziyad gibi kararlı olursak bazı istisnalar dışında çözülmeyecek sıkıntı yoktur inşallah. ”Engellerim sıkıntılarım olabilir ama ben hepsini aşıp, çocuklarımı Rabbimin rızasına uygun yetiştirip, onları evlendirip torun torba sahibi olup, inşallah onları topluma hayırlı bireyler olarak bırakıp benim de ahirette sadaka-i cariyelerim olsun, amel defterim hiç kapanmasın niyeti ile bu evlilikteki bütün sıkıntıları aşabilirsek, o evlilik bir cennet bahçesi olur. Tabi bir evlilikte şiddet, namus tehlikesi varsa devam etmemesi etmesinden daha hayırlı olabilir bu konu ile ilgili de bir sohbet yapalım inşallah. Dediğim gibi cana kast ya da daha başka büyük sıkıntılar varsa olabilir ama inanın ‘’diş macununu ortadan sıktı’’ diye boşananlar varmış ve daha nice çok basit sebepler… Biraz daha dikkatli olalım lütfen.

Evlilikte sorumluluğu tek taraf yüklenmemeli, paylaşılmalı; eşlerin de çocukların da ayrı görevleri olmalı. Bir de tasavvuf desteğini şart görüyorum; birçok sıkıntı dua ile aşılabilir. Dersli olanlar bilir. Rabıta ile sakinleşilir. Bir gün yeni evliyim, bir şeye canım çok sıkıldı. Oturdum Rabıta-İ mevt yaptım. Bir anda düşüncem değişti az önce dünyalıkları dert ederken; ben kabre gireceğim, namazlarımı tam ödedim mi, ahiretime hazırlandım mı? O anda düşünce sistemim birden değişti, sakinleştim. Rabıtadan kalkarken “neye üzülmüşüm ben “ dedim. Kabre girdiğinizi oradaki sorgu suali hayal edin bakalım dünyalık dertleriniz kalacak mı?

Sabah namazlarına beraber kalkmak o evde huzuru arttıran konulardan bir tanesi, evin düzen ve temizliğine dikkat etmek, Kuran-ı Kerim okumak, kitap okuma saatleri yapmak, bir arada helal dairesinde eğlenmek, oyunlar oynamak hep huzur vesileleri…

Muhyiddin-i Arabî (kuddise sırruh) Hazretleri, nikâha teşvik edip evlenenlere yardımcı olmanın fazileti hakkında şöyle buyurur:

‘’En üstün sadaka-i cariye, evliliğe vesile olmaktır. Zira onların neslinden gelen kimselerin yaptıkları her iyilikten vesile olana da bir ecir vardır.’’

Son olarak;  Aile kudsiyetine zarar verecek tüm davranışlardan uzaklaşalım ve gençlerimize güzel aile modeli oluşturarak, onların bu konuda önyargılarını kıralım. Bizleri örnek alıyorlar, dikkatli olalım ve onların kuracakları yuvalarına’’ rol model olalım’’ temennisiyle, sizleri ve kendimi Mevlama emanet ediyorum.

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Rana Tatlıpınar’a

Ses kaydını yazıya hazırlayan: Hatice Şahin’e

Yazı Editörümüz: Ayşe Sarıçiçek’e

Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Sizlerden de dua bekleriz.

Dipnot:1 Prof. Dr.Mahmut Esad Coşan

Saygı ve Hürmetlerimizle

1.3. 2021

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

15
Şub
21

DENGELİ YAŞAMDA KİŞİSEL HAYAT PLANI


DENGELİ YAŞAMDA KİŞİSEL HAYAT PLANI

 Euzubillahimineşşeytanirracim

Elhamdulillahi Rabbil alemin Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz

Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisani yefkahu kavli

Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.

Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.

Muhterem kardeşlerim, muhterem gönüldaşlarım, bugün sohbetimizin konusu ‘’Dengeli Yaşamda Kişisel Hayat Planı’’…

 Neden bu konuyu seçtik?

 Öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Eskiden sadece iş ve aile yaşamı arasında denge önemliydi. Günümüzde ise artık cep telefonları, internet, bilgisayar, global yaşam yani bütün dünya neredeyse avucumuzun içinde. Dünya eskiden çok uzaktı. Sadece mahalle komşuları arasında bir samimiyet olurdu. Şu anda bir tıklamayla yurtdışından bile birçok dostlarımızla görüşebiliyoruz. Bütün dünyadan internet vasıtasıyla istediğimiz her yere ulaşabiliyoruz. Şimdi, dengeli yaşam iş ve aile arasından çıktı, bütün hepimizin yaşamı tek bir hayat haline geldi. İş, aile, ev, arkadaş hepsi birbirine karıştı. Kişisel bütünlüğümüzü, kalp ritmimizi, ruh huzurumuzu, beden sağlığımızı korumamız için aslında bu plana ve dengeli yaşama hepimizin ihtiyacı var.

İnsanoğlu sayısız ve mucizevî hediyelerle dünyaya gelen varlıklarız. Allah zül Celal bize muhteşem ve benzersiz bir hayat bahşetmiş. Benzersiz bir hayat, hem herkesle birbirimize bağlıyız, hem de bize özel bir hayat… Bu hediye edilen hayatta ikinci en büyük hediyemiz, bize verilen ‘’Yaşam Enerjimiz’’. Bu enerji, annemizin karnından son nefesimize dek, bizim yanımızda ve içimizde… Hayatta ki amacımızı geçekleştirmek için bize verilmiş. Şimdi önce yaşam amacımızı bulmamız çok önemli. Dengeli yaşamdan ve kişisel hayat planında önce yaşam amacımızı bulmamız lazım. O yüzden kâğıt kalem almanızı rica ettim. Herkes sohbeti dinlerken, bu sohbetten etkilendiğiniz şekliyle ve aldığınız bilgilerle kendi yaşam amacınızı kâğıda yazmanızı istiyorum.

Her birimize nice özel yetenekler yüklenmiş, herkesin başarılı olduğu alanlar, yönelimler farklı. Kimse birbirinin aynı değil. Parmak izlerimiz nasıl hiç birimizin birbirine uymuyorsa, karakterlerimiz, kişiliklerimiz,  beğenilerimiz, sevdiğimiz şeyler, çevremiz, ailemiz, doğduğumuz yer dahi farklı. Bunların hepsinin bizim hem kaderimize, kimliğimize, hem duygu ve düşüncemize etkisi var.  İlk önce kendimizi tanımak,  güçlü yanlarımızı keşfetmek ve eksik yanlarımızda eğitimle de güçlendirmemiz gerekli. Bunun altını çizmek istiyorum ilk önce kendimizi tanımayı başarmamız, güçlü yanlarımızı keşfetmemiz ve eksik yanlarımızı da eğitip güçlendirmemiz lazım ki böylece başarı merdivenlerini adım adım çıkalım inşallah.

Bunlar yaşam amacımızı bulmak için sorabileceğimiz sorular;

Bu dünyaya niçin geldim?

Hangi çalışmalarda yetenekliyim?

Neler yaparsam kendimi zinde hissederim?

Hayatımın tümünde en canlı ve en mutlu anlarım hangileri?

Benim doğal yeteneklerim, becerilerim neler?

İnsanlarla hangi konularda etkileşim yaptığımda mutlu oluyorum?

Yapabilseydim dünyada neyi değiştirirdim?

Bu sorular çok değerli sorular. İlk önce sohbetin başına bu soruları aldım. Yaşam amacımızı bulma açısından çok önemli. Enerjimizi nereye yönlendireceğiz? Bu dünyada yaşayacağız ama nereye koşacağız? Planlarımızı, projelerimizi neye göre yapacağız? Bu soruların eşliğinde bunları oluşturacağız inşallah.

Hayatı nasıl dengeli yaşayabiliriz?

Onun üzerine konuşalım inşallah.

Tüm hayatımızı sekiz eşit parçaya bölmeliyiz. Hayatımızı yuvarlak bir tekerlek gibi düşünelim. Kâğıdı kalemi olanlar hemen hızlıca çizebilirler. Tekerleği sekize bölün. Tekerleğin bir bölümüne eğitim ve kariyerimiz, bir bölümüne ailemiz, çocuklarımız, evimiz, eşimiz. Bir bölümüne sağlık spor kişisel bakımımız. Bir bölümüne para durumumuz, hayr işleri, sadakalar, gelir gider dengemiz. Bir bölümüne kalbimiz ve bizi mutlu eden şeyler, duygu dünyamız, bize enerji veren güzellikler. Bir bölümüne sosyal ilişkilerimiz, akrabalarımız, dostlarımız, komşularımız. Ümmet-i Muhammedin derdiyle de dertlenen kul olalım biz inşallah. Bir bölümüne de hobi sanat. Bir bölümüne de ruhsal durumumuzu, inancımızı, maneviyatımızı, ibadetlerimizi, orucumuzu, tesettürümüzü yazalım. Şimdi hayatımızdaki bu sekiz parçanın hepsine dengeli vakit ayırmak zorundayız. Sadece bir bolumu ön plana alırsak birçok sıkıntılar da beraberinde gelecek demektir.

Bir örnek verelim; çocuğumuzu ön plana aldık diyelim ve hayatımız sadece çocuğumuzdan ibaretmiş gibi yasarsak, eşimiz, çevremizdeki insanlar,  akrabalarımız, dostlarımız onlara vakit ayırmıyoruz diye sitem yapmaya başlarlar. Ya da ibadetimize, sağlığımıza vakit ayırmıyoruz diyelim, burada dengeyi kaybetmişiz demektir. Çok etkilendiğim Osmanlı saati var.  İşte, bu saat ilim saati, bu saat akıl saati, bu saat ibadet saati, böyle çok güzel saatleri bölmüşler. Birçoğunuz buna denk gelmiştir. Ve sizlere âcizane bunu şöyle yorumluyorum. Sabah yataktan kalktık, gece yatana kadar Allah’ın bize bahşettiği o yaşam enerjimizi harcıyoruz.  Bu saat ibadet saati, namazımı kılıyorum. Kahvaltımı yapıyorum sağlık saatim, sonra evimi topluyorum evimle ilgilenmem gerek evimin saati. Daha sonra dostumu aramam gerekiyorsa sosyal saatim. Veya bir eğitim çalışması yapmam gerekiyorsa ilim saatim.  Ya da bir hobi ile ilgilenmem gerekiyorsa sanat saatim. Bu şekilde yanı yirmidört saat boyunca nerede uyumam gerekiyor, nerede dinlenmem gerekiyor, nerede çalışmam gerekiyor, hepsinin ayarını düzgün bir şekilde yapabilirsek işte yaşam enerjimizi çok sağlıklı kullanmış oluruz.

Mesela gençlerimizde enerjiyi doğru kullanmakta problemler yaşayabiliyorlar. Veya benim gibi kitap düşkünü olanları söylüyorum. Bir oturuşta 300 sayfa kitap okumaya kalkarsak tabi ki ibadetlerimizde bile aksamalar hâsıl olur. Evet, 300 sayfa çok güzel kitap okudum, güzel vakit harcadım ama o gün ki diğer vazifelerimi ihmal ettiğim için sıkıntılar hâsıl olacak. Çocuğumuzla ilgilenmediysek, telefona cevap vermediysek, bir mesaja dönemediysek, annemizle ilgilenmediysek, bunların hepsi bazen de bize negatif olarak geri dönebiliyor. 300 sayfa kitap okuyan bir kişi bu sefer özür dilerim bir mide bulantısı yaşayabiliyor, sonra eline kitap dahi almak istemiyor. Bunun için kişisel hayat planımızı oluşturmayı sohbetimizin ileriki saatlerinde daha dikkatli bir şekilde inşallah anlatacağım. 300 sayfayı bir günde okumak değil de, onu 1 aya yaymak yahut 15 güne yayarak gün gün belirli sayfaları okuyarak, diğer programlarımızı da ihmal etmeden bu şekilde gidebilmemiz çok önemli.

Şimdi yaşam amacımızı konuştuk. Dengeli yasamak içinde sekize bölmemiz gerektiğini de konuştuk. Hepsine belirli vakitler harcamamız gerektiğini konuştuk. Evet, yaşam tekerleğimizin sağlıklı dönebilmesi için her bir şeye dengeli vakit ayırmamız gerekiyor.

Denge ne için önemli?

Akıl, ruh, kalp, beden sağlığımız, ailemiz, sosyal çevremiz için çok önemli. Eğer dengeli vakit ayırmazsak ne olur? Hayat arabamız sendeler yürümez ve arızalanır. Eskiden sadece iş ve özel hayat dengesi vardı. Şimdi ise, cep telefonlarıyla her şeyin iç içe geçtiği tek bir hayat var.  Kimisi telefonu doğru kullanır,  iş ve aile defterini çok güzel yönetir. Hatta derki; evimden işlerimi yapabiliyorum, aileme daha çok vakit ayırabiliyorum. Kimisi ise maalesef onu perişan hale getirebiliyor. Genç kızımız veya bir delikanlımız annesine babasına ayıracağı bir vakitte arkadaşlarıyla aşırı telefonda konuşma, mesajlaşma yüzünden aile dengesine büyük zarar verebiliyor.

 Eskiden gençler iş yerinden eve dönerken, Ustaları dermiş ki:’’ İş şapkanı evin kapısının önünde bırak, evine işini taşıma. İki gün beynini boşalt(hafta sonu için). Sabah geldiğinde de dinç olarak gel buraya(aksamları için)’’…

 Bu dengeyi yakalayamadığımız için, şimdi ne iş şapkasını bırakabiliyoruz, ne evde doğru düzgün ailemize odaklanabiliyoruz. Bugün ki sohbet inşallah hepimize şifa olur. Tabı ben sohbeti size yapıyorum gibi ama aslında ben bütün sohbetlerimi kendime yaparım. Sizlerde nasibinizi alırsınız inşallah. Sohbette en çok ihtiyacı olan kişiyi ben kendim olarak görürüm. İnşallah da hep beraber faydalanırız. Allah razı olsun.

Şimdi birde işlerimizi ‘’delege’’ etmeyi öğrenmek zorundayız. Bir anneyi düşünün ‘’her şeyi ben yapacağım ‘’derse ne olur? Her şeyi o yapıyor, çocuğuna hiç sorumluluk vermiyor, evde eşinden destek istemiyor ise omzundaki yükler ağırlaşır, sinirleri yıpranır, sağlığı bozulur. İşleri delege etmek demek, işleri paylaşım yapmaktır. Buna siyasette ‘’benim yerime toplantıya sen katıl, sana yetki veriyorum’’ demektir.

 Evin içinde de şu şekilde olabilir, mesela ben size kendi hayatım da bir örnek vermek istiyorum. 3 tane kız evladım var ‘’Ev işlerini savaşa dönüştürmeyin’’ diye bir kitap okudum.  Bu kitaptan çocuklarımı yetiştirirken çok istifade ettim. Siz de istifade edebilirsiniz. Gerçekten harika bir kitap…  

Sabahleyin kalkardım güzel bir kahvaltı hazırlardım, acelem yoktu. Çünkü o çocuklarım bir gün evlenip gidecek ve bir daha ben bu zamanları bulamayacağım. Güzelce salona kahvaltımı hazırlardım. Onlarla hep birlikte soframızda muhabbet ederdik. Kahvaltı bittikten sonra salonda sanki misafirlerimi ağırlıyor gibi kızlarımla karşılıklı otururduk. Her zaman olmasa da biz Allah’ın izniyle, imkân buldukça, kahvaltıdan sonra özellikle yaz tatillerinde ve hafta sonlarında bolca muhabbet ederdik. Bu sohbetler benim çocuklarıma istediğim gibi ulaşabilmem için büyük bir avantajdı. Muhabbet konularımız neydi? Hangi konu hakkında konuşmak istersek onları gündeme alırdık.   Değerlerimizi işlerdik.  Mesela bir gün güven konusunu, bir gün namusun önemini, bir gün vatan sevgisini, bir gün doğru sözün önemini… Böyle bir liste yapmıştım.  Okul harici olan günlerde her gün bir konuyu elimden geldiği kadar işlemeye çalışırdım. Peki, biz bir saat oturduk, sohbet ettik, evin işleri ne olacak?

Şimdi bu sohbeti dinleyen ve okuyanlardan bir şey rica ediyorum. Kollarınızı kaldırmanızı istiyorum. Ben kaldırıyorum kollarımı. Herkes kendi evinde yapabiliyorsa, yanında çocukları da varsa kollarını kaldırsın. Şimdi benim iki tane kolum var, üç kızımın iki kolu daha eklenirse, altı kol da oradan eklenir, sekiz kola hangi iş dayanır?

Her yaşta çocuğumuzun yapabileceği işler vardır. Çocuklarımıza sorumluluk verdiğimiz zaman aslında çocuklarımıza çok büyük bir iyilik yapıyoruz. Hayatta başarılı olan kişilerin, geçmiş hayatlarına dönüldüğünde, ailelerinin içinde çok sorumluluk alan çocukların daha çok başarılı oldukları görülmüştür. Sorumluluk almayan, her şeyi annesi babası yapan, sadece ders odaklı yetiştirilen gençlerde, sosyal hayatta ve başka şeylerde çok zorlandıkları ortaya çıkmış. O yüzden evlatlarımıza yaşlarına göre sorumluluk vermemiz çok önemli… Tabi bazen de ‘’ben o işi istemem, ben bu işi istemem’’ tepkileri oluyordu. Bu seferde onlara kura çektiriyordum. ‘’Siz seçtiniz olmadı, bende şimdi kuraya yazacağım, artık kimin eline hangi iş çıkarsa’’diyordum. Onlar da kabul etmek zorunda kalırdı. Bunu neden anlattım?  İşleri delege etmeyi netleştirmek için anlattım. Hep birlikte kalkıp, benim belki 5- 6 saatte yapacağım işi 8 kol bir saatte bitiriyorduk. Sonra herkes odasına çekiliyor, kitap okuyan okuyor, ibadet yapan yapıyor, bende geçip kitabımı okuyabiliyor, bu çalışmalarıma vakit ayırabiliyordum. İşte işleri biraz delege etmeyi öğrenmemiz lazım.

Evlatlarımızı yetiştirirken çocuklarımızı geleceğe hazırlıyoruz. Çocuk eğitim konusu ayrıntılı konu. O konuya çok girmeyeyim. Çünkü geniş şümullü bir konu… Onları ayakları üzerinde basan, kimseye muhtaç olmayan, her konuda başarılı olabilecek bireyler olarak yetiştirmemiz lazım. Evlerimizde onlara verdiğimiz sorumluluklar, onların geleceği için çok önemli.

İş birliği destek ve yardımlaşma çok önemli. Neden anlattım? Bir daha altını çiziyorum. Yaşam enerjimizi sağlıklı kullanabilmemiz için, çevremizdeki dostlarımızdan, arkadaşlarımızdan, evladımızdan, eşimizden destek almamız gerekiyor. Anneler ’’ Her şeyi tek başıma ben yapacağım, kimseye güvenemem, evin temizliğinde kızıma güvenemem, mutfakta evladıma güvenemem, ütüde yavruma güvenemem ‘’dediğinde ne kitap okumaya, ne de başka bir şeyi yapmaya zaman bulması çok zordur. Genelde de kendini aşırı yorduğu için farklı ruhsal sıkıntılarla da karşılaşması muhtemeldir.

Yalnız bazı insanlar dengeyi yakalama konusunda bizim kadar şanslı değiller. Bir doktor, mühendis, uzun yol şoförü, şantiyede çalışan kişiler v.b.  onların böyle bir lüksü yok. Bizim gibi böyle ağır işleri olmayanlar hayatında dengeyi başarabilir ama diğerleri için çok zordur. Allah onların yar ve yardımcısı olsun. Allah onları bizim toplumumuzdan eksik etmesin. İnşallah bizde onları dualarımızla destekleyelim. Allah onlardan razı olsun.

Hayata bir mola vermek

Şimdi şunu da belirtmek istiyorum, tam bugün hazır bütün işten, evden, her şeyden vakit ayırdık. Arada bir sakinleşmemiz, dinlenmemiz de lazım… Bu dinlenme anında o sakinliğin çok önemi var. Hayatınıza tepeden kuş bakışı bakmanızı tavsiye ediyorum. Biz buna helikopter görüşü diyoruz. Evinizin içinde, odanızın en yukarısına, köşeye bir tane kamera yerleştirdiğinizi düşünün. Ve kendinizi dışarıdan bir seyredin. Bu çok önemli… ‘’Ben ne yapıyorum? Ben nerde dengeyi kaçırdım? Nerelerde yanlışım var? Neleri doğru yapıyorum?’’ Diye arada bir bu sorgulamamız bizim için gerekli.

Hepimiz yaşıyoruz bazen kendi kendimize bile tahammül edemiyoruz. O dengemizin bozulduğunun işareti. Hemen oturup düşünüp sakinleşip 15 20 dk bir odaya çekilin. Bir dinlenin, bir sakinleşin, orada yeniden kararlarınızı alın. Ben ona arada bir itikâfa çekilmek diyorum. Telefonu iki saate kuruyorum, rahatsız etme moduna alıyorum ve itikâfa çekiliyorum. Bu iki saatin içinde yeniden hayatımı gözden geçiriyorum. Sakin sakin seccademize ya da koltuğumuza oturup bir düşünmemiz lazım. ‘’Hayatım şu an nerede? Nereye gidiyorum? Neleri öne alıp neleri geriye almam lazım? ‘’ o an Kur’an mı okumak istiyorum, namaz mı kılmak istiyorum, neye özlemim var? Hemen o özlem duyduğum şeyleri tamamlayarak, yeniden ruh, kalp, beden, akıl ayarlarımın ibresini düzene getiriyorum.

Ben ayrıca haftada bir defa kendime mutlaka koçluk yapıyorum. Kendi kendime odaya çekiliyorum. Kendi sıkıntılarımı kendime anlatıyorum. O soruların ve problemlerimin doğru cevaplarını vererek, kendime tekrar bir ayar yapıyorum. Eksik kalanlarını da hemen not alıyorum. Yeniden bir arabayı benzin almaya götürmek mi dersiniz, bir tazelenmek mi dersiniz, artık herkes nasıl yorumlarsa, bu çok önemli. Bana çok iyi geliyor, size de tavsiye ederim.

Hayat resminizin bugünün tamamını görün. Daha dengeli olmaya çalışın. Bu arada birde aynı anda tek bir işi yapın. Şunu da önermek istiyorum. Hepimizin içinde bir sürü kaygılar var, endişeler var. Bu iş var,  şu iş var. Onu yetiştiremiyorum, bunu yetiştiremiyorum. Birini aramam lazım, öbürüne mesaj atmam lazım. Hepsi böyle beynimize yüklendiği zaman gerçekten benim midemde sıkıntılar oluşuyor. Sizinkinde de çok farklı sıkıntılar oluşuyordur. Bunun en güzel çözümünü de ben şu şekilde buldum. Sabah kalktığımda hemen bir kenara çekilip, kendime helikopter görüşünden bakarak ‘’ben neredeyim, nereye gidiyorum, şu an hayatımda hangi sıkıntılar var ve bu sıkıntılar neden oluştu, neyin ayarını kaçırdım, neye fazla zamana harcadım, neyi ihmal ettim? Diye soruyorum. Bunları biraz sorgulamak için arada bir bu zamana ihtiyacımız var. Kişisel hayat planımızı düzgün oluşturup, dengeleri toparlamamız lazım…

Birde şu konudan bahsetmek istiyorum. Helezon misali dalga dalga yuvarlaklar çizebilirsiniz. 6- 7 tane iç içe daire çizin.  O halkaların en içi bizim kendimizin ruhsal, bedensel, zihinsel, duygusal halimiz… Bir sonraki Allah-u Teâlâ (c.c) ve Peygamberimiz H.z Muhammed  (s.a.v) olan ilişkimiz… Sonrası ailemiz, akrabalarımız, komsularımız, mahallemiz ve Ümmeti Muhammed ile olan ilişkimiz. Arada bir bazen dışarıya çok fazla dalıp,  kendimizi ihmal edebiliyoruz. Peygamberimiz (s.a.v) Hira mağarasına çekildiği anı çok severim. Arada bir bizimde o Hira’mıza çekilmemiz, yeniden ayarlarımızı bir düzeltmemiz gerekiyor. Ömrümüzün sonuna kadar kaliteli bir hayat yaşamamız, tazelenmemiz için bu çok önemli… Bu içerdeki çekirdeğin özü olan Mihrican’ın, Aişe’nin, Fatma’nın, Emine’nin cümle insanların akıl, ruh, gönül ve beden sağlığını itikâf, huzur ile yeniden toparlanması lazım ki ailesine, komşularına, akrabalarına, dostlarına, ümmeti Muhammede faydası olsun. O yüzden o ilk halkayı arada bir sağlamlaştırmamız gerekiyor.

Hayat planı öncesi bir vizyon (geniş görüşlülük) oluşturmak

Not alırsanız çok iyi olur. Vizyon, senin Ülkün demek… Yani gelecekte ne istiyorsun? Nasıl bir hayat yasamak istiyorsun? Bu dünyadan ayrılırken hangi ayak izlerin kalsın? başarılı insanlar vizyon sahibi insanlardır. Vizyon rüyalarımızı gerçekleştirme işidir. Tamam, Vizyon var, bu hayat için çok güzel planlarımız var, gelecek için hedeflerimiz var ama gayretimiz yok, gayret kemerini takmamışız! Mutlaka o gayret bizim içimizde olması lazım, rüyalarımız, gayretimiz yoksa faydasız bir rüyadır.

 Küçük bir örnek veriyim, çocuk sahibi olmak isteyen ve çocukları olmayan yeni evli çift düşünelim. Gayret etmiyor, tedavilerini yaptırmıyor, üzerlerine düşen vazifeleri yapmıyorlarsa çocuk sahibi olabilmeleri mümkün değildir.  Veya evlenmek isteyen bir genç kız gelen bütün taliplerini geri gönderiyorsa bunun evlenmesi mümkün değildir. Temizlik yapmak isteyen bir bayan kalkıp temizliğe başlayamıyorsa o temizlik o gün bitmez. Misafir ağırlamak istiyorsan gayret göstermen lazım… Bir dernekte görevli olmak istiyorsan gayret gösterip vazife alman lazım… Üniversite okumak istiyorsan derslerini çalışıp sınava girip gayret göstermen lazım… Bir kitap yazmak istiyorsan oturup yazman gerek. Bu örnekler uzar gider.

 Bugün kendimize ayırdığımız bu bir saat içinde tefekkür edip aklımızı biraz zorlamalıyız. Akıl güzel kullanılırsa, hedefler oluşturulursa bunun için çaba ve gayretler olursa, verimli bir hayat yaşanır.  Yoksa gelişigüzel hedefsiz, çabasız, gayretsiz bir insan verimli bir hayat yaşayamaz. Şu an aklıma Aziz Mahmud Hüdayi H.z (ks)  yâdıma geldi. Önce Kadı’ydı.  Hâkim olmak için çabaladı. Bir dava sırasında Eskici Mehmet Efendiyle yaşadığı esrarengiz bir hatıra ile Evliyalık makamının kapısına geldi.  Üftade hazretlerine (k.s) giderek derviş oldu. Gayret kemerine bir daha girdi. Tekkenin terbiyesini, eğitimini aldı ve Kadı’lıktan Evliyalık makamına çıktı. Hayallerimiz olmalı, sonrasında gayret, çalışma olmalı. İnşallah akıbetimizde de kavuşmak, zafer olmalı.

Doğuştan gelen yeteneklerimiz, bulunduğumuz çevre, aldığımız eğitimler ve eklediğimiz diğer çalışmalar var. İyi ilişkiler, bilgi ve becerilerimizi artırmak, erken kalkmak, başarı merdivenlerinde bizim hızla yükselmemize yardımcı olur.

Kişisel hayat planı oluşturmak, geleceğimiz için yatırım yapmaktır.

 İlk olarak tüm ömrümüzü kapsayan geniş bir plan yapabiliriz. 6 ay, 1 yıl, 5 yıl, 20 yıl ve son nefes… Bunların planlarını yapmalıyız. Sonrasında günlük yaşam kriterimize uygun bir plan yapmalıyız. Burası çok önemli… Mesela bekârın, yeni evlinin, çocuklu insanın, akademisyenin, siyasetçinin, emeklinin, yaşlı olanın planı farklıdır. Şimdi kâğıt kalem alalım. Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma, Cumartesi, Pazar yukardan aşağı paralel şekilde bunları bölüyoruz. Haftalık plan yapıyoruz. İlk önce de bir günlük plan yapıyoruz. Teheccüd namazı kılmak istiyorsanız listenize ekleyin.  Sabah namazınızı, sabah namazından sonra okuyacağınız Yasin suresi,  duaları, sonra neyle meşgul olmanız gerekiyorsa kendinize göre plan oluşturuyorsunuz. Çocuklu, evli, herkesin planları farklıdır.

Ben burada kendi planımdan bahsedebilirim. Sabah namazından sonra dua vakti, zikir vakti, sonrasında ev düzeni, kahvaltı saati, duha namazı, günlük yemeğimi pişirmek, öğle namazı, okumam gereken Fetih suresi, arkasından öğle ile ikindi arasında yapmam gereken çalışmalarım onları listeliyorum. Bu arada ufak bir kaylule uykusu da koyabilirsiniz. İkindi namazı, Nebe suresi, ardından tekrardan ikindi ve akşam arası yapmanız gereken çalışmalar. Akşam ve yatsı arası yine okumanız gereken sureler olabilir. Vakıa suresi olabilir. Yeniden o arada yapmanız gereken, aileniz, çocuklarınızla, kendi mesleğinize uygun olarak hangi çalışmaları yapmak istiyorsanız ekleyin.  Yatsıdan sonrayı mutlaka ailenize ayırın. Yatsı namazı, aile ile sohbet, aile ile kitap okumak, bunları da bu şekilde ayırırsanız, en son yatmadan öncede dualarınızı yaparak yarınki planınızı yaparak devam edebilirsiniz. Bu bir günlük planın içinde farkındaysanız dini, ailevi, günlük evimizin, mesleğimizin, çocuklarımızın sorumluluğu gibi birçok şeyi içine katmış oluyoruz inşallah.

Ayeti Kerime ; “Gerçekten biz her şeyi bir ölçü ve denge ile yarattık” buyuruyor.

 Kamer Suresi 54/49

Yani Allah u Teâlâ’da bizim dengeli olmamızı istiyor. Dengeli yarattım diyor, bizden de dengeyi istiyor.

Bu konuda bir Hadis-i Şerif aldım;

Peygamber ocağında yetişen Enes b. Mâlik”in bize anlattığına göre, ibadete düşkün üç sahâbî Allah Resûlü”nün gece ve gündüz yapmış olduğu nafile ibadetleri öğrenmek üzere onun evine geldiler. Belli ki Peygamberimizin bütün Müslümanlarla birlikte eda ettiği farz ibadetler dışında evinde iken Rabbine kulluğunu nasıl arz ettiğini merak ediyorlardı. İnananlara örnek olması bakımından aile yaşantılarını dahi gizlemeyen annelerimizden Peygamberimizin ibadet hayatı hakkında bilgi alınca bunun kendilerine az geleceğini düşündüler ve “Biz nerede, Peygamber nerede? Şüphesiz Allah onun geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışlamıştır!” dediler. Bu sebeple içlerinden biri, “Ben bundan böyle geceleri daima namaz kılacağım!” dedi. Diğeri, “Ben her zaman oruç tutacağım ve oruçsuz günüm geçmeyecek!” dedi. Üçüncüsü ise, “Ben de hanımlardan ayrı yaşayacağım, evlenmeyeceğim!” diyerek söz verdi. Onlar bu sözleri söylerken Resûlullah (sav) çıkageldi ve şöyle buyurdu: “Şöyle şöyle söyleyen sizler misiniz? Allah”a yemin ederim ki, ben sizin Allah”tan en çok korkanınız ve en çok sakınanınızım. Bununla beraber ben bazen oruç tutarım, bazen oruç tutmam. (Gecenin bir kısmında) nafile namaz kılar, (bir kısmındaysa) uyurum. Ben, kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimden yüz çevirirse, o benden değildir.” 

                                                                                         (B5063 Buhârî, Nikâh, 1.)

“ Bu hadisi neden aldım? Ben bunu 20 yaşında öğrenmiştim. Farkındaysanız Peygamber Efendimiz hayatımızda sadece ibadeti aşırı ön plana almamızı tavsiye etmiyor. Sosyal çevremize, ailemize, sağlığımıza da önem göstermemizi tavsiye ediyor. Dengeye dikkat çekiyor.

Hedefler Oluşturmak

‘’6 aylık – 1 yıllık – 20 yıllık -ve son nefes planlarınızı yapın’’ diye söyledim. Herkes kendi vizyonunu oluşturacak. Benim vizyonum size uymaz, sizin vizyonunuz bana uymaz. Hepimiz kendi istediğimiz hayatın planını yapacağız. Niyet bir ok gibidir. Allah-u Tealanın ikramları sonsuz, kim niyetleniyor ve okunu o niyete atıyor ise onu kendi hayatına çekiyor demektir. Rabbime sonsuz şükürler olsun ben dünya hayallerimin %98’ine ulaştım. Bunu Mevla’ma sonsuz şükrederek söylüyorum. Bu konuda da en canlı örnek kendim olduğu için söyledim Rabbim sizin hayallerinizin  %100’üne ulaşmanızı nasip eylesin.

 Şimdi bu hedeflere nasıl ulaşırız?

 Mesela 400 sayfalık kitaptan bahsettik, bir hatim indirme olabilir. Kaza namazlarımızı ödemek, Üniversiteye başlamak, sertifika eğitimi almak, aile ile sorunların çözümü, eşimle ilişkilerimi nasıl düzeltebilirim, çocuğumla aramı nasıl düzeltebilirim yani her konuda hedeflerimiz olabilir.

Borçlarınız var ve ödeyemiyorsunuz; onu planınıza alıp böyle haftalara, aylara bölüp bir hafta içinde şunu ödeyebilirim, öbür hafta bunu ödeyebilirim, diyerek böyle bir çaba sarf etmeniz lazım. Birkaç ay içinde bütün borçlarınızı ödeyebilirsiniz.

En başında dediğimiz gibi bir vizyonunuz olacak ve gayret kemerinizi bağlayacaksınız ki ondan sonra başarıya ulaşabileceksiniz. Namaz konusunda etrafımda birçok arkadaşımın kaza namazlarını bitirdiğine şahit oldum. 3 çocuklu anneler ve kendi 5 vakit namazı haricinde iki günlükte kaza namazı kılarak tüm borçlarını, o üç çocuğun içinde ödediler. Onlarında hayatında bir sürü zorluklar vardı ama o zorlukları da planlarına dâhil ettiler, çıkabilecek engellerin de tedbirini aldılar ve o şekilde kaza namazlarını bitirmenin mutluluğunu yaşıyorlar.

Mesela, Hatim indirmek bir hedeftir. Bir ayda mı indireceksin, iki ayda mı indireceksin? Bunu günlere,  sayfalara bölerek mi okuyacaksın? Hatta biz çok yoğun hayat yaşıyoruz ve özellikle aramızda çok küçük çocukları olanlar var. Bizim gibi zaman sıkıntısı olanlar için şunu öneriyorum; her namazdan sonra bir sayfa-ı Kerim okumayı ihmal etmeyin. O her namazdan sonra okuduğunuz bir sayfa, günde beş sayfa yapar, haftada 35 sayfa, ayda 140 sayfa, bir yılda da neredeyse 3 hatim yapar.

400 sayfalık bir kitabı oturup birden okumak yerine, sayfalarını 20 günde bitireceksen 400 sayfayı 20’ye bölersin.  Her gün o kadar sayfa okursunuz.  Bu şekilde de planlayabilirsiniz.

 Sağlığımızla, sosyal çevremizi güzelleştirmek ile ilgili planlarımız olabilir. Benim birçok dost grubum vardı. Şu an pandemiden dolayı grupları kapattık. Dostlarımı listeme aldım, yüz yüze görüşme imkânımız olmasa da,  her gün bir dostuma telefon açıyorum onların gönlünü ve dualarını alıyorum.  Dostlarımı çok seviyorum. Telefonla da olsa onların bir sesini duymak, gönüllerini ve dualarını almak, hem bana hem onlara çok iyi geliyor. Allah hepsinden razı olsun. Sosyal çevrem için böyle bir plan yaptım, telefon açarak büyüklerimin hayır duasını almak, küçüklerimin yeğenlerimin, arkadaş çocuklarının hepsinin gönüllerini alıp belki bir cümlemle dertlerine derman olurum. Hatta onlarla görüşürken onların da bana derman olduğu o kadar çok güzel konular oluyor ki…

 Mesela,bir sanat eseri bırakmak planınız olabilir, öldüğünüzde arkanızda bir kitap yazma planınız olabilir. Amel defterinizi kapatmayan bir hayr işi, sadaka-i cariye bırakmak istiyorsunuzdur. Bütün bunların hepsi vizyondur. Planlarınıza eklersiniz. Küçük şeyler diye düşünmeyin o küçük şeylerden çok büyük şeylerin gerçekleştiğine şahit olduk. Gün gün, damlaya damlaya göl olur misali. Her gün biraz Kuran okursak, her gün biraz kitap yazsak, her gün biraz kumbaramıza ufak bir meblağ atarak, nice sadaka-i cariyeler oluşturabilirsiniz. Bir hafız, bir talebe okutabilirsiniz. Amaçlarımızı gerçekleştirirken bunları önce kısa vadeli tablolara yerleştiriyoruz, kısım kısım sonuca ulaşıyoruz ama mutlaka yazmak şart.

Büyük bir kâğıda, büyük bir resim defterine, büyük çerçeveler yapın ve içlerini doldurun. Yavaş yavaş uğraşın, tabi birden de yapamazsınız. Bu tabloya iki gün ayırmanız lazım. Bu bir yılınızı, beş yılınızı, on yılınızı çok kaliteli bir şekilde geçirmeniz için size harika bir yol rehberi, harita olacak inşallah. Planlarımda neredeyim? Hangilerini gerçekleştirdim? Ara sıra bu planlara göz atmamız da lazım ki geri bildirim, motivasyon olsun.

 Ben tarihlerini atıyorum hangi planımı ne zaman gerçekleştirdim? Hangi hedefime ne zaman ulaştım? Bunların hepsinin tarihlerini atıyorum. İnşallah.

Planlarımıza ulaşmak için kimlere ihtiyacımız var? Hangi maddi desteklere ihtiyacımız var? Manevi motivasyon anlarımızı da dahil etmeliyiz. Bunu yazabilirsiniz. Niyet, Gayret, oradan hemen irade terbiyesi lazım… Yani irademizi güçlü tutmamız lazım. Mesela zayıflamak istiyorsunuz, belli bir kilo verme planınız var, niyetiniz var, çaba sarf ediyorsunuz ama bir kaç gün sonra vazgeçiyorsunuz, işte burada irade eksikliği var, hemen orada iradeyi sağlamlaştıracak bir eğitim veya çaba sarf etmemiz lazım, şimdi niyet, gayret, irade, himmet.

Himmet yardım demek.  Manevi büyüklerimize dualar ederek, etrafımızdaki arkadaşlarınızdan ulaşmak istediğiniz konularda size destek olmasını isteyerek hedeflerinize ulaşabilirsiniz.  Mesela sabah namazına iki arkadaş anlaşıp birbirinizi sabahları uyandırabilirsiniz. İşte bu himmettir. Bir yardımdır o anda. Allahü Telaya ve Onun dostlarına çok dua edelim, daraldığımız konularda dostlarının hürmetine çok yardım isteyelim. Onlara hediyeler göndermeyi sevelim. Bu hediyelerimizi rahat günlerimizde bol bol yapalım ki dara düştüğümüzde, sıkıntıya düştüğümüzde, o manevi büyüklerimizde bize yetişsinler inşallah.

Himmet Cenab-ı Hakkın ‘’bittim dediğimiz yerde, yettim kulum’’ olayını yaşatmasıdır. Rabbim çünkü sizin niyetinize göre ikram gönderiyor.

Takkeci İbrahim Efendi geldi yâdıma, türbesine ziyaretine gittik, duasını yaptık. Bu mübareğin hayatının filmini çekmişler veya hayat hikâyesini de okuyabilirsiniz.  Takkeci İbrahim Efendi Camii yaptırmaya niyetleniyor, takke satarak camii yaptırılır mı? Evet yaptırmış. Hayatını okuyun, ben hem filmini seyrettim, hem yazısını okudum. Hem de Topkapı’da türbesini ziyaret ederek hayatta yaşıyormuş gibi dualarımızı bizzat ulaştırdık. O mübarek azmiyle, halis niyetiyle bana çok büyük bir örnek oldu.

Niyet, Gayret, İrade, Himmet, Başarı.

Bakın o ilahi yardımlar da geldiğinde çevrenizdeki dostlardan, birçok yerlerden gelen yardımlarla da artık başarı hiç de zor değil. Takkeci İbrahim Efendi’nin o camii’ yi başarması gibi sonrasında mutluluk rüzgârları esmeye başlar.

Kendimize zaman ayırıyoruz. Niyetlerimizi ok ile yakalıyoruz. Her niyetinizden sonra emin olun o mutlulukları yaşarsınız. Bugün bir sürü başarılı insanlar zamanında niyetlendikleri için başarmışlar. Hayatımızda bazı eksikliklerimiz var. Biz onlara niyetlenmediğimiz için olabilir. Niyet, ok ile yakalamaktır. İlahi yardımların, sosyal desteklerin, içsel motivasyonun gelişi ile gerçekleşen hayallere hayretle bakmaktır. Başarılı insanlar harekete geçen insanlardır. Vücudumuzu zinde tutun hareketli olun. Çok oturan insan hedeflerine koşamaz. Koltuğundan kalkmayanlara sakına sakın iş buyurmayın. Çalışkan olanlar aynı anda birçok şeyi de başarabilirler. İş birliği yapın.  Hedeflerinize ulaştıkça aslında dinamik topluma yardımcı oluyorsunuz. Toplumu dinamik hale getiriyorsunuz. Toplum dinamik olursa ülke olarak da çok güzel yerlere geliriz. Mesela Kur’an ve sohbet toplantılarımızı düşünün;  bir kişi evini açıyor, bu bir niyet, arkadaşlarını davet ediyor. Onlar geliyor Kur’an okunuyor, sohbet veriliyor. Bakın bir anda harika bir akşama ulaşılmış oluyor. En başta o ev sahibinin evine kabul etmesi, o arkadaşlarının evinden çıkıp gelmesi, işte o başarıda hep birlikte o mutlulukta payımız oluyor.

Vücudunuzu zinde tutmak için

 Temiz hava alın, bol su için, düzenli uyuyun, sağlıklı beslenin, spor yapın yani hareketli olun, kendinizi sevin, pozitif olun, kötü alışkanlıklarınızı bırakın, önce sigara gibi veya farklı türlü, güneş ışığından mutlaka faydalanın, fazla şekeri bırakın ve ölçülü olun, yiyecekte davranışta ölçülü olun inşallah. Allah razı olsun bu da vücudun zindesi içindi.

Son olarak hayat ölçülü ve dengeli olmakla daha anlamlıdır, daha iyi ve daha güzeldir. Denge bozulursa hayat çekilmez hale gelir. Her daim dengeli bir hayat yaşayabilme temennisiyle sizleri ve kendimi Mevlama emanet ediyorum.

“Duasız üşürmüş yürekler bil!

Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…

Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”

Hz. Mevlana

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Rana Tatlıpınar’a ve ses kaydını yazıya hazırlayan: Hatice Şahin’e ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Sizlerden de dua bekleriz.

Saygı ve Hürmetlerimizle

15.1.2021

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

05
Şub
21

İLAHİ AŞKIN ESİNTİLERİNDE HUZUR DEMLERİ


ilahiaşk ile ilgili görsel sonucu

İLAHİ AŞKIN ESİNTİLERİNDE HUZUR DEMLERİ

Bismillahirrahmanirrahim

Elhamdulillahi Rabbil alemin

 Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.

Hoş geldiniz, safa getirdiniz İlahi aşk Meclisimize… Bugün gönülleri ve canları davet ettik Aşk meclisimize… Gönül ki Allahü Zülcelalin evi, bedenin Kâbesi…

Kutsi hadiste Allah-u Teâlâ buyuruyor ki; “Ben yere göğe sığmadım mümin kulumun kalbine sığdım’’.

 Kalp ki bir yumruk kadar küçük belki, manen ise uçsuz bucaksız bir umman gibi… Gönlün temizliğine özen göstermeliyiz. Şemseddin Sivasî Hazretleri(ks) bir beytinde gönülde Allah’tan başka ne varsa temizlenmeli diye işaret eder;

“Sür çıkar ağyârı dilden ta tecellî ede Hak

Padişah girmez saraya, hâne ma’mûr olmadan.”

Bir misafir gelmeden önce evlerimizi nasıl temizliyorsak, gönüllerimizi de dünyalık sevgilerden arındırmamız lazım ki, Hak aşkı hepimizin gönlünde tecelli eylesin inşallah. Yunus Emre ise gönlü mukaddes bir mekân olarak tanımlar. Gönül yapmanın çok büyük sevap olduğunu, gönül yıkanın ise kıldığı namazın bile kabul olmayacağını işaret eder;

“Bir gez gönül yıktın ise, kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil

Bir gönül yaptın ise, er eteğin tuttun ise

Bir gez hayr ettin ise, birine bindir az değil”

Gönüller sevgi ile dolmadıkça insanlık kemalâta eremez. Gönül bir kadeh, Allah-u Teâlâ’nın sevgisi ise şerbet gibi… Bu gönül kadehine ilahi aşkın şerbeti dolarsa eğer, aşka hasret gönüller şifa bulacak inşallahü Teâlâ…

“İyi biliniz ki Kalpler ancak Allah’ı anmakla zikretmekle huzur bulur.” Rad Suresi 13/28

İlahi aşkı hep duyuyoruz, bu aşk nedir? Nasıl ulaşılır?

İlahi aşk yüce Mevla’ya duyulan derin sevginin zuhurudur, menbağıdır. Kulun maddesel dünyaya ait varlıklara olan sevgisinin kaynağına dönerek, onları yaratan Allah’a hissettiği yüce bağlılıktır. Allah-u Teâlâ önce bize dünyalık sevgileri tattırır, sonra bu sevgileri terbiye etmeyi başarabilenler, Hak aşkının sırlarına ererler. Rabbim bu sırlara erenlerden eylesin inşallah. Ezelden ebede giden hepimizin bir yolculuğu var. Kullar bu yolculuklarında dünya durağına uğrarlar, bu istasyon da birçok sevgiyi tadarlar; kâh mecazi aşklar, kâh sanatlar, kâh eşyalar veya şan şöhreti sevdası… Allah-u Teâlâ bu sevgileri insana tattırır, nice aşk ve sevda sancılarıyla belki kıskançlıklarıyla da uğraşır durur kullar. Kimi ifrata girer, kimi tefrite girer.

Dünya kargaşa yeri, imtihan yeri… İnsan-ı kâmil olmak için kulların ‘Hamdım, piştim, yandım, Elhamdülillah’’ dedikleri yerdeyiz. Hüzün, karanlık, çaresizlik, dertler, yalnızlık, hırslar, dağınık kalpler… Kalplerin ritmi bozuldu, hızla koşuyoruz dinlenmeden ya da avare oturuyoruz nereye gideceğimizi unutmuşçasına… Kalplerin huzura ihtiyacı var. Evet, kalplerimizin huzura ihtiyacı vardı. Kalplerimizin huzurla dolması için bir şiirle gönlünüzü şenlendirmek istiyorum.

DÜMEN BENDE GİBİ AMA DEĞİL

Takdir edilen ezelden çizilmiş bir rota

Yüreğim de bir huzur hâkim inşirahta

Hissediyorum varacağım liman vuslatta

Ben bende gibi ama değil

İpuçları verilmiş lakin bir muammada

Çözülmesi güç kader sınavında

Bazen sendelesem de ilacım tefvizde

Aklım bende gibi ama değil

Ümidim Ebedi Sevgilimin İlah-i Aşkında

Bu zamana kadar bırakmadı hiç yarı yolda

Ona teslimim bundan önce ve sonrada

Kalbim bende gibi ama değil

Ne olaydı burada sana bilmediğim yolculukta

Her dem onunla olaydım, Gizli ve aşikarda

Sevgisine müptela Muhabbetine ram meşkte

Ruhum bende gibi ama değil.’

Ne vakit ki hayat rotamızı Kur’an ve Sünnet’ e çevirdik İlahi nura yolculuk başlamış demektir. Bu yolculuğun rehberi Hz. Muhammed (a.s.v)’dır. Onun varisleri âlimlerdir. Karanlıktan kurtulmak için güneşe perdeleri açmak gerekir. Gecenin umudu sabahın ilk ışıklarıdır. Kışın umudu ilkbaharın neşv-ü nemasıdır. Yaşayan Kur’an Hz. Muhammed (a.s.v)’ın ahlakını hayatımıza uygulayabilirsek, yavaş yavaş gönlümüzün güneşi de doğacak demektir.

Burada Peygamber Efendimiz’i (a.s.v) anmışken Mehmet Akif Ersoy’un onun için yazdığı bir şiiri eklemek istiyorum;

“Yâ Nebi. Şu halime bak

Nasıl ki bağrı yanar gün kızınca sahranın,

Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın.

Hârimi Pâkine can atmak istedim durdum,

Gerildi karşıma yıllarca ailem yurdum.

Tahammül et dediler, hangi bir zamana kadar,

Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var.

Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak,

Önümde durmadı artık ne hanuman ne ocak.

Yıkıldı hepsi, ben aştım diyar-ı Sudan’ı,

Üç ay tihame deyip çiğnedim beyebanı.

Kemiklerim bile yanmıştı belki sahrada,

Yetişmeseydin eğer Ya Muhammed imdada.

Eserdi kumda yüzerken serin serin nefesin,

Akarsular gibi çağlardı her tarafta sesin.

İradem olduğu gündür senin iradene râm,

Bir an olsun yollarda durmak bana oldu haram.

Bütün hayakil-i hilkat ile hasbihal ettim,

Leyâle derdimi döktüm, cibali söylettim.

Yanıp tutuşmadan yummadım gözümü,

Nücuma sor ki bu kirpikler uyku görmüş mü?

Azab-ı Hecrine katlandım elli üç senedir,

Sonunda anlıma çarpan bu zalim örtü nedir?

Üç beş sineyi hicran içinde inleterek,

Çıkan yüreklere husran mı, merhamet mi gerek.

Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden,

Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden.

Nedir o meşale, nurun mu ya Resulallah

Sükûn içinde bir an geçti, sonra kısa bir âh….

Hacca gidenler bu şiiri derinden hissetmişlerdir. Peygamber Efendimiz (a.s.v)’ ın aşkıyla hacca, umreye gidenler türbesine biraz daha yaklaşmak için çaba sarf ederler, fakat bir bakarlar ki büyük demirler vardır önünde, yasaktır demirden öteye geçmek… İşte o zaman;

‘Demir nikabını kaldır mezarı pâkinden,

Bu hasta ruhumu artık, ayırma hakinden.’

Diyen Mehmet Akif’in dizeleri aklına gelir. Efendimiz’ e daha çok yaklaşamadığı için yüreği yanan Mehmet Akif Ersoy…

 Bu ruhen yakınlığı bilmeyenler için biraz daha zor. O manevi yakınlığı tatmış olanlar istedikleri her an, gözlerini kapattıkları demlerde Peygamber Efendimiz’le (s.a.v) buluşabilir. Bunun içinde tabi ki tasavvuf eğitiminden, manevi terbiyeden geçmek gerekir. Peygamberimiz ile gönül bağı kurmak zor değil. Salâvat-ı Şerife çektiğimiz, O’nu düşündüğümüz, O’nu hissettiğimiz, O’nun hadisini okuduğumuzda, O’na sevgimizi derinden hissettiğimiz anda Peygamber Efendimiz (a.s.v)’a ruhani bağımızı kurmuş oluyoruz. Allah’tan sonra en çok sevgiye layık olan, şüphesiz, Allah Resûlü’dür. Re­sû­lul­lah’ı en çok sevenlerin başında ise Sahabeler gelir.

Bu sevgi Re­sû­lul­lah’ın şu mübarek sözüne bağlılıklarının ifadesinden başka bir şey değildi:

Hiçbiriniz beni anasından babasından, çoluk çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe tam iman etmiş olmaz.” Müslim, İman: 69.

Bu hakikat en güzel tezahürünü Sahabenin hayatında bulmuştu. Belki de bu­nun ilk tecrübelerinden birine Hz. Ömer muhatap olmuştu. Bir gün Re­sû­lul­lah’ın: “Beni ne kadar seviyorsun?” sorusuyla karşılaştı. Cevabı ise, “Seni canım­dan başka her şeyden çok se­­viyorum!” oldu. Ama Re­sû­lul­lah en can alıcı nokta­ya dikkatini çekmiş, “Canından da çok sevmedikçe tam iman et­miş olamazsın, ya Ömer!” buyurmuştu. Re­sû­lul­lah’ı nasıl ve ne derece sevme­si ge­rektiğini öğ­renen Hz. Ömer de, “Canımdan da çok seviyorum yâ Re­sû­lal­lah!” diye cevap vermişti. Peygamberimiz de (a.s.m.), “Şimdi oldu, ya Ömer.” d­iyerek, onun şah­sında bütün Müslümanlara sevgiyi kullanmalarındaki ölçü­yü göstermişti.

Gönlün mahzenlerinde Peygamber sevdasının meşalesi tutuştuğunda, vakit namazları, kaza ve nafileler kılındığında, oruçlar nefsi terbiye ettiğinde, tesettür tüm mahremiyeti gizlediğinde, doyasıya iyilikler yapılıp, bol bol hayır duaları alındığında gönül kabına sığmaz olur. Buraya biraz dikkat kesilelim. İnsan önce her bir şeye tutunmaya çalışıyor, farklı sevgileri tadıyor, sonra darbeler yemeye başlıyor. Burası çile yurdu, burası imtihan yurdu… O gönül dağınıklıklarında bir bunalım, bir buhran baş gösteriyor ne yapacağını şaşırıyor kul…

 Gençlerimizde var bu, uyuşturucuya dalabiliyorlar,  kötü alışkanlıklar edinebiliyorlar.  Hanım kardeşlerimizde, beylerimizde de oluyor haramlara dalabiliyorlar. Kumara, içkiye, gaflete dalıp farklı sıkıntılara girebiliyorlar. Gönüllerini ferahlatmak için yanlış sevgilere de kayabiliyorlar. İşte burada o ruhani karanlıklardan kurtulabilmemiz için Peygamber efendimizin (s.a.v) manevi ışığına, manevi meşalesine, manevi ipine ihtiyacımız var. Artık nasıl tahayyül ederseniz… Peygamber efendimizi rol model almamız onun sancağı altında toplanmamız çok önemli, yoksa dünyaya milyarlarca insan gelmiş gitmiş, kaçının ismi kalmış, kaç kişinin hatırası kalmış. Öyle olur ki mezarlığa bile uğramaz olur en yakını, kardeşi, arkadaşları. Vefalı dostlar ise bırakmaz dostlarını kabirde dahi… İşte dünyada boş geçirmekten daha ziyade, hayırlı bir ömür geçirmek adına bir rehbere ihtiyacımız var.  Bizim rehberimiz ‘’Hz.Muhammed Mustafa Sallahu aleyhi ve Sellem Efendimiz’’ dir. Efendimiz’ e kadar onun önünde de rehberlerimiz vardır; Kur’an hocamız, Mürşid-i Kâmiller, bize dini sevdiren, Allah’ı sevdiren dostlar olur. Bunlarda onun önünde ki kademe kademe basamak rehberlerdir. Peygamber Efendimiz’ e (sav) tutunan Allah’ın izniyle aydınlığa erişmiş demektir.

Peygamberimizin sevdası gönlüne yerleşenler; namazlarını, kaza namazlarını, ibadetlerini, oruçlarını eda ederler. Tesettürlerini hakkıyla yerine getiriler. Bol bol iyilik yapmayı, gönlü terbiye etmeyi hayatlarının bir parçası haline getiriler. Bütün bunların hepsini Kur’an-ı Kerim’in ve Hadis-i şeriflerin rehberliğiyle yavaş yavaş ileriye götürürler inşallah. Sonra bir an gelir ki, Hakiki Sultan gönül sarayına tecelli eyler. Kalp öyledir ki bir yumruk kadardır, lakin o kalbin içinde gönül denilen bir âlem var. On sekiz bin alem oradan seyran edilir. Ne kadar nefsimizi terbiye edersek o kadar gönülde açılmalar yaşıyoruz yani buradan şunu anlıyoruz, bir terazi düşünün bir tarafta ruh var, diğer tarafta nefis. Eğer nefsi yükseltirsek ruh aşağı iniyor, daralıyor, sıkılıyor ve bunalım başlıyor. Nefsin yükselmesi, onun sevdiği şeyleri vererek olur. Uyku, eğlence, keyif… Kişi bunları gereğinden fazla nefsine verdiğinde nefsini çok şımartmıştır lakin ruhunu da gönül kafesine hapsetmiştir. Nefsine düşkün bir şekilde dünyada yaşıyordur. Ne zaman ki manevi eğitimler almaya başladı. Efendimiz’ in hadisleri, Kur’an-ı Kerim’in ayetleri, Allah dostları ve âlimlerin değerli eserlerinden dinini öğrenmeye, sohbetleri dinlemeye başladı. Nefsine terbiye vermeye ve ruhun gıdası olan ibadetleri yapmaya başladıkça, yavaş yavaş ruh kafesten çıkar ve özgürlüğüne kavuşmaya başlar. İnşirah hâsıl olur. Gönül genişliği nasip olur. Bu, nefsin yukarıda olduğu zaman dayanamadığı bir çift söze ve en ufak bir üzüntüye, sıkıntıya, ruhu yükseldikçe onları artık incelememeye başlar. Üzülmemeye başlar. Çünkü artık rotası değişmiştir, maneviyata doğru ilerliyordur. Dünyalık olayları gözünde çok büyütmez. Birçok sıkıntı,  zaten neyi gözümüzde büyüttüğümüzle, neyi gözümüzde küçülttüğümüzle alakalı… Gözümüzde büyüttüğümüz şeylere dikkat edelim.

Hakiki Sultan gönül sarayına tecelli eyler. Hakiki Sultan Cenâb-ı Hak’tır. Zahiren yapılan tüm ibadetlerin anlamı keşfedilir. Kul Peygamber Efendimizin yolundan giderek önce zahirini güzelleştirir. İbadetlerini, dış görünüşünü hakiki bir müslümana yaraşır hale getirir. Kademe kademedir bu birden olmaz, aceleyle olmaz. Bir çocuk doğar doğmaz nasıl ki hemen yürüyemiyorsa, imanla tanışan, müslümanlığı hakkıyla yaşamak isteyen insandan da birden hepsini bekleyemeyiz. Burada kademe kademe bir tekâmül süresi vardır. İşte önce zahirimizi düzeltmemiz gerekir. Daha sonra kul farzları kılar, nafilelerle de Allah’a yaklaşır. Demek ki ibadetlerimiz arttıkça önce Allah-u Teâlâ’ya borçlarımızı ödüyoruz, sonrada ona hediyeler sunmaya başlıyoruz. Nafile namazlar, sadakalar, yaptığımız hayır işleri hizmetler, aslında hepsi Allah-u Teâlâ’ya bizim hediyemizdir. Ve bunlarla birlikte de gönülde sevgi çoğalmaya başlar işte tam burada yaşam çemberimizin tam ortasına İlahi Ente Maksudi ve Ridake Matlubi mührünü yerleştirmemiz lazım.

Nedir? ‘’İlahi Ente Maksudi ve Ridake Matlubi

Allahım maksadım sensin, rızana eriştirecek olanda sensin’’ mührüdür.

Bir yandan yaşam koçluğu yaptığım için burada şunu söylemek istiyorum. Hepimizin hayatının bir çemberi var. Herkes bu hayatının tam çemberin ortasına hangi niyeti yerleştirdi? Yaptığı tüm çalışmaları, yaşam tarzını hangi niyet üzere düzenliyor. Sabah kalkmak için onu canlandıran yaşam enerjisinin kaynağı nedir? Okuduğumuz ilimleri ne için okuyoruz? Eşimizle evliliğimizi niçin yaptık? Çocuklarımızı niçin büyütüyoruz? Sağlığımıza niçin dikkat ediyoruz? Paramızı nerelere harcıyoruz? Kazancımızı nasıl kazanıyoruz? Eğlence şekillerimizi nasıl düzenliyoruz? Sosyal ilişkilerimizi akrabalık, dostluk, komşuluk ilişkilerimizi hangi niyet üzere devam ettiriyoruz? Yaptığımız el işini bile niçin yapıyoruz?  Yaptığımız ibadetleri niçin yapıyoruz?

Mahşer meydanında yaptığımız ibadetlerden sevap almak istiyorsak, Allah’ın rızasını istiyorsak, bu yoldaki niyetlerimizi de düzeltmemiz lazım, bu konuda bir Hadis-i Şerif-i yazıya eklemek istiyorum. Niyetin önemini vurgulamak ve desinler diye yapılanların ahirette kıymeti olmayacağına dikkat çekmek adına paylaşmakta yarar görüyorum.

Hz. Ebu Hureyre anlatıyor: Rasûlullah (asm) şöyle buyururken işittim:

“Kıyamet günü hesabı ilk görülecek kimseler (şu üç kişidir: görünürde şehid, alim, servetini Allah yolunda harcayan zengin. Bunlardan ilk önce:)

1) Şehit düşmüş kimse olup Allah’ın huzuruna getirilir. Allah ona verdiği nimetleri hatırlatır, o da hatırlar ve nail olduğu nimetleri itiraf eder.

– Allah: “Peki bunca nimetlere karşı ne yaptın?” diye buyurur.

– Adam: “Ya Rab! Senin yolunda savaştım ve şehit düştüm.” deyince:

– Allah: “Hayır yalan söylüyorsun, sen, cesur desinler diye savaştın. Neticede bu söz de senin hakkında söylenmiştir.”

Sonra bu kişi verilen emir üzerine yüzüstü sürüklenerek cehenneme atılır.

2) Diğer bir adam ise ilim öğrenmiş ve öğretmiş, Kur’an okumuş bir kimse olup o da Allah’ın huzuruna getirilir. Allah ona da verdiği nimetleri hatırlatır. O da hatırlar ve itiraf eder.

– Allah: “Peki bu nimetlere karşılık ne yaptın?” diye buyurur.

– Adam: “İlim öğrendim, öğrettim ve senin rızan için Kur’an okudum.”, cevabını verir.

– Allah da buyurur ki: “Yalan söyledin. Sen, ‘âlim’ desinler diye ilim öğrendin, ‘ne güzel okuyor’ desinler diye Kur’an okudun. Zaten bu sözler de senin için söylenmiştir.”

Sonra emredilir de yüzüstü cehenneme atılır.

3) Daha sonra Allah’ın kendisine her çeşit mal ve imkan verdiği bir kimse Allah’ın huzuruna getirilir. Allah verdiği nimetleri ona hatırlatır, o da onları itiraf eder. Bunun üzerine Allah:

“Peki ya sen bu nimetlere karşılık neler yaptın?” diye buyurur.

– Adam: “Senin rızanı kazanmak için sevdiğin yollarda harcadım.” deyince Allah kendisine: “Yalan söylüyorsun, halbuki sen bütün yaptıklarını, ‘Ne cömert adam.’ desinler diye infak ettin. Bu söz de senin hakkında gerçekten söylenmiştir.” buyurur ve ardından da Allah’ın emri üzerine bu kimse de yüzüstü cehenneme atılır.” (bk. Müslim, İmâret 152, hadis no: 1905; Tirmizî, Zühd 48, hadis no: 2383; Nesâî, Cihad 22)

Sırf niyetten kaybedenler var. Niyeti Allah rızası olanlar iki cihanda da kazananlardır.

Hayatımızın merkezine ‘’İlahi Ente Maksudi ve Ridake Matlubi’’ mührünü yerleştirdikten sonra artık ne oluyor, her ibadetimiz, evimizi süpürmemiz, yemek yapmamız, çoçuğumuzla ilgilenmemiz, bir arkadaşımızın hâlini hatırını sormamız bunların hepsi ibadet haline geliyor. Rabbimin rızasına daha çok yaklaşıyoruz. Yavaş yavaş o ilahı aşk gönlümüze gelmeye başladığında artık her şeyin tadı değişmeye başlıyor.

Kul hayatının merkezine rızayı yerleştirirse ‘’RIZA’’ diye mühür atın oraya, her an artık Allah’ın rızası için yaşar.  Allah adı aşk iksiridir. İlahi aşkın iksirini içen kulun tüm imtihanları selamete erer. Ölmeden evvel ölümü tatmış yeniden aşk ile dirilmiştir. Bu cümlenin altını çizmek istiyorum.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in  “Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz. (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:29.)

Hadisi şerifi vardır Efendimizin aslında burada söylemek istediği olay nefsin seni esir almasından kurtulmaktır. Ölmeden evvel ölmek budur. Hayatımızın merkezinden nefsi kaldırıp rızayı yerleştirmektir.

Öyle anlar vardır ki’’ bu başımıza niye geldi?’’ deriz. İşte aslında burada Allah-u Teâlâ bizim sınırlarımızı zorlar, o sınırlar bizim yeniden kabuklarımızı kırmamızı, yeniden hayatımıza taze bir rota oluşturmamız içindir. Yaşadığınız sıkıntıları sevin, yaşadığınız sıkıntılarda Allah’ın sizden dilediği çok güzel bir muradı var. Allah-u Teâlâ sevdiği kulunu kendine çekmek ister, bu şekilde düşünün. Dünyada her nimet elinizde, hiçbir maddi sıkıntınız yok. Rahatsınız üzüntü, keder, dert bunların hiçbiri yok.  Allah demek acaba kaç kişinin aklına gelir? Nerde dertli vardır, nerde hasta vardır, nerde sıkıntılı vardır, orda Allahü Teala ile bağlantı çok fazladır.

‘’İzin ver aksın gönlüne, ilahi aşkın şelalesi, kana kana iç,

gönül seyre doysun, yaraların iyileşsin, sür aşk merhemini Cenabı Allah’ın.

Sen iyileş ki, tabip olasın hasta gönüllere, Sür bu merhemden,

bi çare gönlü, deva-i hasret kalan kullara’’

Yunus Emre ne güzel söylüyor;

“Ben gelmedim dava için benim işim sevi için

Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim.”

İyilik ile kötülüğün savaşı kıyamete kadar devam edecek sen iyiliğin aydınlığın tarafında ol ki karanlıklar zayıf kalsın. Dünyayı gözümüzün önüne getirelim ve tefekkür edelim. Dünyanın bir tarafını iyilikler(beyaz), bir tarafını kötülükler (siyah) olarak düşünelim hangisi daha çok çalışırsa dünya o renge bürünür. İyiler çok çalışırsa aydınlığa, kötüler çok çalışırsa dünyayı karanlığa boğar. Biz önce şuna karar vermemiz lazım ben hangi taraftayım? iyiliğin tarafında mı, kötülüğün tarafında mıyım?

 İlahi aşkın sonsuz deryalarında yüzen kimseye ölüm yoktur. Kalbimizin derinliklerinde ilahi aşkın zerreleri var. O muhabbet zerrelerinin açılması için ümmeti Muhammed’in çaba ve gayret sarfetmesi lazım. Madde âleminin hapsinden kurtulup melekût âleminin, sonsuz ufuklarına yelken açmaları lazım…

Bu dünyaya geliş geliş gayemiz İnsan-ı Kâmil olmak sadece hayatı kontrol etmemiz lazım. İnsan-ı Kâmiller (olgun insan); Nefsi Emmare’yi yenmiş, nefsi Safiye’ye ulaşmış, halkın arasında geri dönmüş ve bütün insanlara faydalı olmaya çalışan, hizmet ehli insanlar, Mürşidi kâmiller, Allah dostları, büyük âlimlerdir.

Dünyalık her şeyimiz ya var olmasaydı? Ekmekler çöpe gider miydi? Sık sık eşyalar değişir miydi? Misafirsiz lüks evler olur muydu? Evler son derece dekorlu lakin içlerinde eşlerin sevgisi, evlatların sevgisi, komşuların sevgisi, hayvanatın sevgisi bunlarda büyük bir açlık çekiyoruz. Bu devirde en çok ihtiyaç olan şey sevgi… Artık insanlar dostluk kuramıyorlar, birbirlerine yaklaşamıyorlar, ziyarete gidemiyorlar. Çok sıkıntı var, seviniz, sevdiriniz. Sevgisiz iman tatsız yemek gibidir.

Allahü Zül Celali sevmeliyiz. Muhabbet parayla alıp satın alınmaz, gönüller yaparak kazanılır.

NEYDİ HUZUR?

Dünya bir kargaşa yeri, bunu anladık. Bu kargaşadan huzura nasıl geçebiliriz? Çok mükemmel dört dörtlük yaşam tarzı kimse beklemesin. Çünkü imtihan dünyasındayız. Birisi bitecek birisi başlayacak. Yalnız bu imtihanların arasında huzuru nasıl yakalayabiliriz? Gün içinde kalbimizin ritmini nasıl düzenleyebiliriz? Çünkü kalp bazen çok hızlı atıyor stres halinde oluyoruz. Huzursuz bacak sendromu yaşayanlar, mide şişkinliği yaşayanlar buna en güzel örnekler… Çok atalet olur bazen de yataktan kalkacak halimiz olmaz, güne başlamak istemeyiz.

 Tam bu noktada huzur neydi?

Huzur kişinin bulunduğu anda olmasıydı, o anda olup o anı yaşamak ve o anı hissetmekti. Geçmişe çok takılan depresyona girer. Geleceğe çok takılan kaygıya düşer ne olacak? Nasıl olacak? Ne yapacağım? Farkındaysanız birisi geçmiş, birisi gelecek, arada olan şey şu AN’dır. ‘Şu an ben neredeyim?  Namazını kılıyorsan o anda şunu demeliyiz’’ şu an ben namazdayım? Bedenim namazda ama ruhum nerede? Yemeğimi pişiriyorsam eğer, o ana odaklanmalıyım. Yemeğimi dualarla pişirmeliyim. Bir dostumla sohbet ediyorsam o an aklım başka şeylerde olmamalı ki o anın tadını çıkarayım. İşte, kişinin bulunduğu anda olması, huzurun başlangıcı, gönül rahatlığı ve dinginlik. Huzurun bir diğer anlamı…

Yaptığımız her işte, pişirdiğimiz her yemekte, evladımızla yaptığımız her sohbette, dostumuzla yaptığımız her muhabbette, bir kelebeği seyrederken, bir mumun yanışını izlerken, bir gülü seyrederken, astığımız çamaşırda, boyadığımız duvarda kendini seyretmekti belki de huzur…

Dünyada bir sürü sanat var. Terzi kıyafeti dikerken aslında bir insanın nasıl terbiye edildiğini seyreder. O kumaşı alıp biçmek, dikmek, temizlemek ve bir insana giydirmek aslında bir insanın terbiye surecini anlatır. bir yemeği pişirmekte aynı şekildedir. Örneğin; fasulyeyi bir insan gibi düşünürseniz, tencereden ağza, mideye iniş ve en son kana karışıp o insanla beraber ibadet etmesi vardır fasulyenin… Aslında fasulyede bir insanın pişme surecini anlatır bize…

Derdimiz artık dünyalık biriktirmek olmamalı, insanlık sırrını kemalât yolunu ezel ve ebedin gizemlerini araştırmalıyız.

Genelde, ergenlik döneminde ki gençlerimiz aynanın karşısına geçer ve ‘’Biz bu dünyaya niye geldik? Bu soruyu çok sorarlar. Aslında bu soru çok kıymetli bir sorudur. Aileler, evlatlarını ergenliğe kadar manevi olarak güzel ve kaliteli beslemişse bu soru o genci hayra yönlendirir. Gerekli ruhsal eğitim zamanında verilmediyse, gencin yönelimleri tehlikeli olabilir. Bu sebepten ergenlik yaşından önce sağlam dini inançlar gençlere mutlaka aşılanmalıdır.

 ‘’Ben kimim’’ sorusunun arkasında yeni bir başlangıç başlar, ezel ve ebedin gizemlerini merak etmeye başlar, dünya sadece bir istasyon olduğunu, yolculuğunun devam ettiğini ve hakikatin güneşine erişmek için araştırmaya ve mücadele faslına başlar inşallah…

‘’Ben seni istiyorum Allahım’’ demeye başlamak çok önemli

‘’Cennet Cennet dedikleri üç beş köşkle birkaç huri

İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni ‘ diyen Yunus Emre bize burada da merhaba diyor.

‘’Sen Sultansın ben kulunum ya rab

Sen Gülsün ben bülbülünüm ya rab

Hükmün bütün âleme yeter

Neyim var ki senden başka’’

İlahisi de  bu aşk ile yazılan çok sevdiğim ilahilerden biridir.

Birçok insan bütün dünyada seyahat içinde dolaşır, o ülkeye gider, bu şehre gider, hep gezip dolaşıp dünyayı keşfetmeye çalışır. Bazı tasavvuf erbabı da gönlün içinde seyahat ederler. Gönlün derinliklerine girmeye, İlahi aşkın sırlarına, rıza makamına, tefvize, tevekküle, Allah yolunda hizmete, sadak-i cariyeleri ( öldükten sonra amel defterimizi sağdan almamıza vesile olacak hayırlı sadakaları )nasıl bu dünyada hazırlayabilirimin, derdine düşerler.

Aşk yoksa namaz ruhsuzdur

Aşk yoksa yemek tatsızdır.

Aşk yoksa meclis feyizsizdir.

Aşk yoksa çocuk neşesizdir

Aşk yoksa evlilikler, soğuk-robotvaridir

Aşk yoksa sanatlar devamsızdır

Aşk yoksa secdeler açılmayan kapılardır

Aşk yoksa hac turizmdir, seyahattir

Aşk yoksa mesafeler çoktur

Aşk yoksa ruhlar uzak birbirinden uzaktır

Aşk yoksa Ümmet Peygambersizdir

Aşk yoksa İstanbul ilimsizdir

Aşk yoksa türbeler garip, ziyaretsizdir

Aşk yoksa yollar zikirsiz, korna gürültüleri doludur

Aşk yoksa Eyüp Sultan tanınmaz

Aşk yoksa Aziz Mahmut Hüdayi’ nin kalbiyle ısıttığı su anlaşılma

Aşk yoksa Merkez Efendi’nin merkezi bilinmez

Aşk yoksa şehidin kurbanlığı anlaşılmaz

Aşk yoksa gelinlerin kınası bilinmez

Aşk yoksa Kurban bayramının hakikati nereden bilinir

Aşk… Ah… Aşk

Aşk yoksa kelebek neden ateşe atlar bilinmez

Aşk yoksa bedenen kavuşamayan canların rabıtası nerden bilinir

Aşk yoksa dört mevsimin hikmeti nasıl bilinir

Aşk yoksa kabz ve bast halleri nasıl çözülür

Aşk yoksa hasret ve vuslatın sırları nasıl çözülsün

Kerem ile Aslı’nın, Leyla ile Mecnun’un neden kavuşamadığı, Leyla’dan Mevla’ya geçmenin tadı nasıl bilinsin. Fenafillâha ermeyi, gönül haccını tadmayı, Bekabillah’ ta hizmet aşkıyla tutuşup, Ebedi Sevgili’ ye lekesiz, kusursuz, en nadide nakışlar ile en güzel çeyizleri (salih amelleri) hazırlamayı nerden bilsin aşksız insan…

Ölümün bu kadar güzel oluşunu, sevgiliye kavuşmanın heyecanını, Kur’an’ın kölesi olmayı, Hz. Muhammed (a.s)’ın yolunun tozu olmayı, Ezanların buluşma davetiyesi oluşları, sıcacık yataklardan o eşsiz davet ile sevgilinin evine toplanıp, manevi ikramları ve aşk ile nasiplenmenin güzelliğini nereden bilsin aşksız insan…

İlahi aşk ile huzura erdik. Kâmil insana mutlak sevgi ikramdır. Çektiği ahların mükâfatıdır. Âşık maşuğu ile buluşur. Damla deryada yok olur. Yüzünde güller açar. Gönül sarayı ağyardan(yabancıdan) temizlenir. Açılan dua ellerine damla damla nurdan feyiz yağar. Saatin tiktakları aşk aşk diye atar. Kuşlar nağmelerini aşk aşk diye öter.

Allahım aç kapılarını. Allahım aşk kapılarını Aç… Bizleri ilahi aşkın ile canlandır yeniden. Yeni Fetihler nasip et. İlahi aşkın ile dolsun cümle âlem…

Gönlümüzü ağyardan kargaşadan kurtaralım. Biraz kanaat ehli olalım, biraz verilene razı olalım ve inşallah ilahiaşka açalım kalbimizin kapılarını, maneviyata açalım. Namazımızı kılarken aşk ile kılalım. Kur’an’ımızı okurken aşk ile okuyalım.

Yüreğimiz her nerede daraldı ise, gönlümüzde Allahü Tealanın aşkını hissederek, dilimizde O’nun adını zikrederek, bulunduğumuz anı tefekkür ederek, şu an bu demde hikmeti ilahiler neler ola diyelim. İlahi Aşkın esintilerinde huzur demlerini hissedelim. İnşallah bir nebze gönüllere faydalı olabildiysek ne mutlu bize…

Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü: Rana Tatlıpınar’a ve ses kaydını yazıya hazırlayan: Hatice Şahin’e ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin.

Saygı ve Hürmetlerimizle

15.1.2021

Mihrican Ulupınar

Vaize/ Sosyolog

Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu

26
Oca
21

Sorgulamak / Tefekkür


Oku/Düşün tefekkür et

Mihrican Ulupınar

Eğitimci / Sosyolog/ Yaşam Koçu

Dünyaya neden geldik?

Yemek yemek, uyumak, internette sörf, Tv’de zaman israfı, ihtiyacından fazla alışveriş, bitmek bilmeyen fatura ödemeleri… Bunlar mı senin yaratılışındaki hakiki mana?

Dünyaya hangi güzellikleri katabilirsin? Fıtratına yüklenen beceriler nelerdir? Hangi ilimleri tahsil ettin? Sana ne faydaları oldu ve kimlerin hayatına dokundun? Namazların ne durumda? Kaç talebe okuttun ya da burs verdin? Kaç maddi durumu iyi olmayan genci evlendirdin? Kaç kırık gönlü tamir ettin? Kaç yuvanın yıkılmasına engel oldun? Kaç çocuğun yüzünü gülümsettin? Hangi dertlinin derdine derman oldun?

Ve daha niceleri…

Belki biraz düşünme vakti geldi. Tüm hayatını masaya yatırıp eksi ve artıları gözden geçirmelisin.

Ahiret defterine meleklerin kaydettiklerini birde sen dünya gözüyle kendi hayat planını programlayarak görmelisin. Hayat boşluk kabul etmez. Senin hayır işleriyle doldurmadığın günlerini boş ve malayani meşgaleler doldurur. Hayatının, elinden verimsiz kayıp gitmesine izin verme.

Oku, kendini yetiştir. Eksik olan hangi bilgiye ihtiyacın varsa onları tahsil et. Eşine, ailene, evlatlarına, evine gereken sorumluluklarını hakkıyla yerine getir. Sağlığını ihmal etme. Paranı iktisatlı harca, fuzuli masraflarında kısıntı yap ve ahretine fayda sağlayacak bütçeler ayır. Kalbine sevgiyi yerleştir ki gönlünün ışığı uyansın, merhamet ve diğer değerlerimiz bir bir filiz versin. Onlar büyüdükçe senin içindeki nice cevherler gün yüzüne çıkacaktır. Yaşama azmin yeniden canlanacak. Sosyal ilişikler bir toplumu ayakta tutan mekanizmadır. Akraba, komşu, dost ve arkadaşlarını ihmal etme. Gücün yettiğince topluma faydalı olmaya çalış. Mutlaka bir hobin, uğraştığın bir sanatın olsun ki yorulan gönlünü ve zihnini dinlendirebilesin. Ve en önemlisi de ruhunu ihmal etmeyesin. İbadetlerini, maneviyatını diri tutasın.

Önce kendine sonra dalga dalga topluma ve ülkemize faydalı olmalısın. Karanlığı bir ışıkta sen ol. Zumlu artıranlardan değil adalete hizmet edenlerden ol. Ağlatan değil, güldürenlerden ol. Kırıp parçalayanlardan değil, tamir eden birleştirenlerden ol.




İlahiaşk

Blog İstatistiklerim...@

  • 899.696 hits

Hatırlatıcı Notlar

 

 

İlahi Aşk Yolculuğu

İlahi Aşk Yolculuğu kitabımızın Kitapyurdunda da satışları başlamıştır.

İmam-ı Gazali

İmam-ı Gazali son nefeste iman üzere ölmek için aşağıdaki duanın sabah namazlarının sünneti ile farzı arasında okunmasının tavsiye etmiştir Bismillahirrahmanirrahim " Ya hayyü ya kayyumü ya bedias semavati vel erdı ya zel celali vel ikram" Allahümme inni es'elüke en tuhyiye kalbi bi nuri ma'-rifetike ebeden ya allahü ya allahü ya allahü ya rahmanü ya rahıymü bi rahmetike ya erhamer rahımiyn"

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçluğu
Hayatında denge problemi yaşayan,
kişiliğinde, aile ilişkilerinde, ebeveynliğinde, sosyal ilişkilerinde, eğitiminde, ruhsal dünyasında kendini geliştirmek ve problemlerini çözümlemek, hedeflerine bilinçli yol almak için deneyimli bir rehbere ihtiyaç duyan, bayan danışanlara yardımcı olmak için buradayım. Saygılarımla.

Yaşam Koçu

İletişim için : DM’den ulaşabilirsiniz.

mihricanulupnar

Profesyonel bir yaklaşımla ve uygun fiyatlarla hizmet vermekteyiz.

 

@Hakkımda…@

15 Kasım 1971/26 Ramazan 1391 Niğde Değirmenli Kasabası doğumluyum.

1977′ den itibaren Eğitim hayatımı İstanbul’da tamamladım.

Halen Dünyanın incisi İstanbul’da ikamet etmekteyim.

Biz Mevlamızın İlahiaşkının Hamallarıyız

Tek derdimiz; Mevlamızın Hakiki Kullarından Olabilmek ve Rızasını Kazanabilmek…

Terk-i dünya/ Terk-i Ukba/ Terk-i Terk/ Hiçlik/ Aşk-ı Deryada damla / Kulluk…

Dileğimiz; Son Nefesimizde Şeb-i Arusu yaşayabilmek ve Cennetten Cemalullah’ ı müşahade edebilmektir…

Saygı, Sevgi ve Hürmetlerimle…

Mihrican Uymaz Ulupınar

mihricanulupinar@gmail.com

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

Hoş Geldiniz :)

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 363 aboneye katılın
Follow Ebedi Sevgiliye Doğru on WordPress.com

Flag Counter

Map

https://www.youtube.com/watch?v=l2LQOB1OcBQ

Bizi Takip Edin