Varlığın özü Aşktır!…..
Ruhlarımız kainatta varolan herşey gibi Mutlak Varlık olan Allah tan çıkıp en sonunda yine O na varır. Allah (cc) bilgisiyle zuhur edince önce bir Nur yarattı ve ona “Muhammed ol!” dedi. Bu yaratıln ilk akıl idi ve yaratılan herşeyin özünü teşkil etti. Nur bu hitap karşısında aşk ile terleyip “Allah tan başka ilah yoktur” diye gerçek Sevgili yi ululadı. Bütün güzelliklerin kaynağı ve Mutlak güzel olan Sevgili bu güzel söze “Muhammed O nun elçisidir” iltifatında bulundu… Sonra ruhlarımız yaratıldı ve bir araya toplanıp soruldu: “Elestü bi-Rabbi-küm?” (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) Ruhlar hep bir ağızdan “Kalu bela” (Evet sen bizim Rabbimizsin) dediler. Ruhlarımız böylece söz verince O güzellik karşısında sarhoş olup aşka daldılar….
Sonra o nurdan Allah ın tecellisi olarak galaksiler ve kainat yaratıldı, dokuz kat gök ve içindeki gezegenler ile yıldızlar hep bir dönüş ile varoldular…
Sonra Allah evrenin içini dört ana öge ile süsledi. Bunlar toprak, hava, su ve ateştir. bu dört anadan üç çocuk doğdu. Ağaç ve sebze gibi bitkiler, mineral ve maden gibi cansızlar ve hareket yeteneği verilmiş hayvanlar… Hayvanların yalnızca bir bölümüne akıl verildi ve onlara insan denildi. İşte Ana rahmine düşen her insanda dokuz kat gökten süzülüp gelen bu ögeler mevcuttur…
Varlık aleminin yer aldığı milyarlarca galaksiler içindeki milyarlarca yıldızdan biri olarak bu küçücük dünyamızda mülyarlarca zamanların, milyarlarca insanlarından herbiri toprak, hava, su ve ateşin yardımıyla oluşturduğumuz bitkisel, hayvansal veya madensel gıdalardan beslenip bir Anne ile Babanın bellerinden cenin olarak şekil bulur.. Bu bizim, Allah tan koparak kademe kademe beşeriyete bürünmemizdir ve cenin üç aylık olunca Ezel bezminde ki güzellik ile kendilerinden geçmiş olan ruhlarımız uyandırılarak sevgililerine kavuşmak ve o gün Rab Teala ya verdikleri sözlerinde durup durmadıkları sınanmak üzere bedene üflenir… İnsanın Allah tan en uzak olduğu an işte bu doğum anıdır. Kur an ifadesiyle “Yaratılmışların en şereflisi olan insanın en aşağı derece de bulunduğu dönemdir” Ergenlik çağına gelen her insanın bu uzak mesafeyi yeniden ve yine kademe kademe tersine doğru tırmanması için her sufi öğretisi ayrı bir mistik düşünce geliştirmiş, değişik yollar bulmaya çalışmıştır. Peygamberlerden Filozoflara, Budizmden Tasavvufa varasıya kadar, Batlamyus un da, Aristo nun da, Guathama Budha nın da, Geylani ile Mevlana mızın da aradığı hep işte o yegane Sevgilidir…..
Bunun ilk aşaması nefsi öldürmektir. Çünkü Sevgiliye aşk ile gönül ile ulaşılır. nefis ise aklı ve dünyayı ister.. Aklı terk etmedikten sonra gönül yolculuğu nasıl olası değilse, nefsi öldürmeden de ruhun arınması ve yücelmesi olası değildir.. Ölmek gerekir ki hayat bulalım, nefsi öldürelim ki Sevgili de yaşayalım ve bunun içinde Sevgili den uzaklaştıran her şeyi terk edelim. Yıllar geçer…. Aşk ile mest olmayınca bu yol yürünmez.
Aşk ile mest ol da sonra ister Hallac gibi “Enel Hakk!” diye haykır, ister Nesimi gibi “Cübbemin altında Allah tan başkası yoktur!” de farketmez….
İskender Pala (Babil de ölüm, İstanbul da aşk)
0 Responses to “Varlığın özü Aşktır!…..”