Ocak 2018 için arşiv

10
Oca
18

Güven Kokan İnsanlar


Güven Kokan İnsanlar

GÜVEN KOKUSU ile ilgili görsel sonucu

Neydi Güven? Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu. Bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma. Güven bir yandan sağlam bir yapıştırıcı gibi insanları birbirine bağlar. Zedelenirse cam vazo misali paramparça olur. ‘’Özü sözü bir olmak’’ deyimini burada anmamız yerinde olacaktır.

Güven, insan ilişkilerinin temelidir. Doğruluk ve güven inançta, sözde ve amelde başlar. Erdemli insanın ilk önce tutunması gereken bir fazilettir. Toplumumuzda; idareciler- halk, hoca- talebe, işçi-işveren, büyük-küçük, kadın-erkek, tüccar- çiftçi, âmir-memur her kesimden insanın güvene ihtiyacı vardır. Doğruluk ve güven toplumda rahat ve huzurun teminatıdır. Şayet zedelenirse ticaret felç  olur. Şüphe  başlar, kimse kimseye inanmaz olur. Birbirine inanmayan  ve  güvenmeyen  insanların  oluşturduğu  toplumda  birlikten  beraberlikten söz edilemez.   Aldatılma korkusuyla hayatı çekilmez eder. Bütün bu olumsuzlukları   ortadan   kaldırmanın yolu doğruluk ve güvendir.

Kutsal kitabımızdan bir ayet : “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”1

Ve bir hadis-i şerif: Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bizi aldatan bizden değildir.”2

Güvenin önemini bir kez daha vurgular niteliktedir. İslamiyet hiçbir şekilde ve hiçbir alanda hile ve aldatmayı kabul etmez.

Çok konuşmak mı? İcraat mı?  ‘’Gençler metrobüste yer versin’’ demek yerine kalkıp yer vermeli. ‘’Sokaklar temiz olsun’’ isterken süpürge alıp çöpleri kaldırmalı. ‘’Toplum çöküyor ‘’sancısı çekenler toplumu imar edecek stratejiler ile ortaya çıkmalı. İlme kabiliyeti olup imkânı olmayan öğrenciye burs vermeli. Fakiri giydirmeli. Düşeni kaldırmalı. Borçlunun borcunu ferahlandırmalı. İmkânı olmayanı evlendirmeli. Yetimi güldürmeli, aç olanı doyurmalı o vakit domino taşı gibi iyilikler birbirini tetikleyecek, toplum imar olmaya devam edecektir. Söylemler yerine amellerimiz fikirlerimize ayna olmalı. Kaliteli mal üreten firmaların alıcıları çoktur. Bereket dürüstlüktedir. Kalitesiz ürün yapanlar, birinci üretim sonrası iflasa sürüklenir. Güveni zedeleyenler işini, eşini, aşını, itibarını, ahiretini dahi kaybeder.

Evlenirken iyi gün- kötü gün de bir ömür beraber olmaya birbirine söz veren çiftler, özellikle de beyler biraz fazla para kazanmaya başlayınca, eğer zenginlik imtihanı için sağlam hayırlı plan ve projeleri yoksa nefsinin peşinde sürüklenip eşinin ve çocuklarının güvenini zedeleyici yanlış işlere düşmektedir.

Güven zor kazanılır kolay kaybedilir. Mevki, makam ve statülerde eğer ilmi bilgiler ile birlikte, kaliteli kimlik ve karakter eğitimi yanında alınmadıysa, güven zedeleyecek unsura dönüşebilir. Rüşvet her yere yayılabilir. Hak ve hukuk yer ile yeksan olabilir.

Kelam ehli mi? Hal ehli mi olmalı? Kimileri vardır konuşmasına gerek kalmaz. Aş evinde çorba pişirir. Gelemeyen hasta ve yaşlılara arabasıyla yemek taşır. Namaz kıl demez, o namaza kalktığında senide cezbeder. O meclise girdiğinde her sözü güven kokar. Söz verdiğinde senet yerine geçer. Onun bulunduğu faaliyetlere gözü kapalı girilir.

İstikrarlı Hayat? Hayatta çizgisinde daim emin adımlarla yürüyen olmalı. Elbet iniş çıkışlarımız olacaktır. Ne var ki istikrarı kaybetmemek gerekir. Ne istediğini bilen yaşam felsefesi, yaşam çizgisi tutarlı ve dengeli bir hayat yaşamak gerek. Güven kaybederseniz hiçbir toplumda barınamazsınız. Sadece konuşmak yeterli değildir. Bir mesele ortaya koyanların davasını ispat edecek delilleri de olmalıdır.

Güven yakalanırsa arkanızdan gelen kitleler çoğalır

Doğruluk ve güven kalbin manevi değerlerindendir. İyi niyet, ihlâs, samimiyet, başarı ve mutluluk kaynağı güven ile alakalıdır. Güven; yardımlaşma, borç para verme, iyiliklerin artmasına, bereketin çoğalmasına vesile olur. Aklı, kalbi, ruhu ile kemalatı yakalamış liderlerin takipçisi çok olur.

Önce kendinize güvenin. Aynaya bakarken şu soruyu kendinize sorun. Ben sözlerimle ve işlerimle güven oluşturuyor muyum?  Aileme, çevreme güven kokusu sunabiliyor muyum? Yanımda huzur içindeler mi? Yoksa kalplerde şüphe uyandıran tavırlarım mı var? Güven kazanmak için hangi tedrisattan geçmem gerekli? Eksiklerimi nasıl gider meliyim?

Tüm İnsanların güven kokusu yaymaları, toplumların hakiki birlik ve beraberlik ile yeniden hemhal olmaları dileğimle…

Dipnot:

1: Sure (Şuarâ Suresi), 162. Ayet

2.[Müslim, Îmân 164, Fiten 16]

Sosyolog/ Eğitimci/ Yazar

Mihrican Ulupınar

10
Oca
18

Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…


Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…

bezmi elestten cemalullaha ile ilgili görsel sonucu

Hayat; yaşam döngüsü içinde zıtlıkları barındıran bir o kadarda o zıtlıklarla ahenk içinde birbirini tamamlayan değirmen misali bir döngüyü içinde barındırır.

 Bu döngünün merkezinde İnsan, sonsuzluk deryası olan varlık âlemi içinde ruhuyla, cesediyle, aklıyla, kalbiyle Allah’ın {C.C}“Ahsen-i takvim” üzere yaratmış olduğu yeryüzünün halifesi ve ilahi emanetin teslim edildiği  “Ne gökler ne de yer beni içine alamadı. Fakat mü’min kulumun kalbine yerleştim.”(1) sırrına sahip bir sanat eseridir.

Eşrefi mahlûkat olarak dünyaya gönderilen insan, Bezm-i elestten Cemalullaha uzanan sonsuzluk seyrinde defalarca varlık ve yokluk kavramlarıyla karşılaşır. Bu döngü içinde dolaşıp durur. Ruhlar âleminden anne rahmine ve nihayetinde dünyaya doğumu ile varlığı, vefatı sebebiyle kabir âleminde ise yokluğu tadar. Mahşer meydanında yeniden varlığı tadarak defaatle sonsuzluk âleminde gelgitlerde kulaç atar.

Kimileri bu yolculuklarını kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in ve Hz. Muhammed (sav)  ikazlarıyla gaflet bataklığında geçirmez. İman ile farkındalığını kazanır.  Aklını, kalbini, ruhunu feyzi ilahi ile şereflendirir. Allah’ın{C.C} halifesi olduğunun şuurunda olarak duygu ve düşüncelerinde iç görü kazanır. Ruhunun liderliğinde, aklının vezirliğinde, kalbinin süveyda derununda ilahi aşkın zirvesinde, azalarını da asker bilinciyle istikamete yönlendirerek ebedi saadet müjdesine nail olur.

Kimileri de bu ikaz ve uyarıları dinlemeyerek, ruhlar meclisinde Allah’a{C.C}  verdiği sözü unutarak hayatına devam eder. Gafletle hayatına devam edenlerde isyanın eserlerini görürüz. İman eksikliği ve akli melekelerini yeterince kullanmaması onu isyan bataklığının içinde tutar. İman ve Salih amel yokluğu içsel fırtınalarının da kaynağıdır.

Asıl ölüm ve dirilişi nefsinin terbiyesinde yaşar. Nefsinin isyanından kurtulabilirse hidayete erer. Yaşadığı tüm hastalık, musibet, sıkıntı ve imtihanlar ile acziyetini, güçsüzlüğünü hisseder. İlahi rahmete muhtaç oluşunu idrak eder. Allah’ın{C.C}  dergâhına sığınır.  Bu minval üzere acz ve fakr İlâhî rahmete birer vesiledir. Zengin olsa da Allah’a{C.C} muhtaçlığını, hiçbirini yaratmaya muktedir olmadığını görür. İnsan hem azalarına ve hem de havaya, suya, güneşe, aklına, gözüne, hafızasına, sevgiye, ilme, sese ve nicelerine ihtiyaç içersindedir. Velhasıl-ı kelam acziyetiyle Mevlaya muhtaçlığı daimidir. Bu hissiyatı kalbi derununda hissettiğinde O’na yönelir, O’na sığınır, O’ndan medet bekler. Nefsini terbiye sanatını ve ilmini bilmeyen had bilmezler, Karun ve Firavun gibi malikiyet davasında bulunur. Başarılarını kendisinden bilirler. Vaktinde tevbe etmeyenlerin sonları elim bir azab iledir. Bunu ergeç öğreneceklerdir. Hâlbuki tüm meziyetler Allah’ın{C.C}  inayetiyledir.

Nefsini az konuşma, az uyuma, az içmek ve zikir, tefekkür, uzlet, hizmet ile terbiyeye muktedir olan İnsan, zühd sahibi olur, aza kanaat eder. Dünyaya ve maddî menfaate değer vermez. “Elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır”zahid olmak… Dünyayı tamamıyla terk etmek değil, lezzet veren şeyleri azaltmaktır. Dalmamaktır. Dünyaya esaret içinde olmamaktır. Allah  {C.C} elbet kulları için çeşit çeşit nimetler yaratmış envai hazinelerle donatmıştır. Müslüman bunlardan helal yollar ile istifade edecek, harama meyletmeyecek, israf etmeyecek ve kalbini bağlamayacaktır. Dünyayı ahiretine hizmetçi edecektir. Zühd sahibi, dünyaya fren yaptıkça yeter dedikçe ruhsal yönden güçlenmeye başlar. Allahü Teâlâ{C.C}  ile murakabeyi bozacak her şeyi terk edenlere Arif-i billâh denilir. Fenafillâhta hiçlik makamına erişir. Nefsini terbiye metotlarından geçerek ‘’Ölmeden evvel ölüm’’ sırrına erişir.  Ruhunu bedenine sultan eyleyerek Fenâfillah, tefâni sırrı da denilen, “ölmeden önce ölmüş gibi olup” yokluk sırrına ererek, Allah’ın {C.C} varlığında yok olmuş, erimiş olacaktır. Her daim Allah’a {C.C}  ihtiyacı olduğunu, bütün şifaların ondan geldiğini hissederek, Allah yolunda fenafillâh makamına doğru yolculuğuna devam eder. Tasavvuf inancına göre, evrende Allah’ın {C.C} varlığından başka gerçek varlık yoktur. Varlıklar onu gösteren birer aynadan ibarettir.

Aşk yolunun yolcusu Yunus; “Beni bende deme, bende değilem, bir ben vardır bende benden içerü!” diyerek benlikten geçerek “hâkiki benliğine” kavuştuğunu söylüyor.  Nefsini eritip İlahi Nur kaynağına ulaştığının sırlarını şiirlerinin satır aralarına gizliyor.

Hz.Mevlânâ: “Hamdım, piştim, yandım!” beyanıyla açıkladığı ömrünü, aklın son noktasında ilmin acziyetini yaşadığı ve kalbinin zaferiyle ilahi aşkın, varlık yokluk sırrının, idrakini bize hissettirir.  Kendisi yokluğu tadar, aslında orada var olanı seyreder. Kâinatın sahibinin Mü’min Sûresi 16. Ayetinde buyurduğu “Bugün mülk (hükümranlık) kimindir?” sırrına muhatap olarak Hak Teala olduğunu görür..

İnsan daha önce ‘’ben ben derken, meğer ben sadece O’nun tecellisine bir ayna imişim’’ düşüncesiyle haddini bilmeyi öğrenir.

“Nefsini bilen Rabbini bilir”

Bu bab da Hiçlik kavramı karşımıza çıkar. Hiçliğe erişen sufiler benlikten bizliğe yelken açmış olurlar. Ebûʼl-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur:

“Yüce mertebelere ulaşan Hak dostları, ihlâsla yaptıkları amelleri yanında, nefislerini de tezkiye ettikleri için yükseliyorlar.”[2]

“Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecbûrîdir, aynı şekilde gönülden, kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”[3]

Hakîkaten bütün Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevâzû, hiçlik ve yokluk hâlidir. Bunun içindir ki ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaradan!” buyurmuşlardır.

‘’İlim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir / Sen kendin bilmezsin /Ya nice okumaktır’’ demiş Yunus Emre derin tefekkür edilesi bir dörtlük…

Bekabillah Tevhid makamıdır. Sırrı ile de küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka misali tekrar dirilişi yaşar. Fecr suresinin muştularını dünyada iken hissetmeye başlar.

27-28. Ey (Allah’ın rızasıyla) huzura eren nefis! (Rabbini) hoşnut etmiş ve (sen de Rabbin tarafından) hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. [krş. 98/8]

29-30. Haydi (iyi) kullarımın içine katıl ve cennetime gir! (denilir.)(4)

Bu dirilişle artık tüm ömrünü “ilahî ente maksudî ve rizake matlubî” Mihenk sırrıyla insanlığa ve tüm mahlûkata hizmet ile geçirmeye çalışır.

Allah (Cellecelalühü) “Ben bir kenz-î mahfî (gizli hazine) idim. Görünmek için bu âlemleri yarattım.”([5]). Buyurmuştur.  Her şey o”na nispetle, bir tecellî içerisindedir. Yüce Allah”ın (Cellecelalühü) “Lizatihi, bizatihi”([6])  tecellîsi mevzû-i bahistir. Evvelâ her şey O”nun Mutlak Zat varlığının bir tecellîsi, kendisi ile yine kendisine tecellîsinin birer  tezâhüründen ibarettir. Yine bir Kutsî Hadis”de: “Ben insanın en büyük sırrıyım ve insan benim en büyük sırrım.”([7])  Buyurulmuştur.

Cüneydî Bağdadî Hazretleri: “Allah”ın (Cellecelalühü) seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesi”([8])

Hakk’ul-yakîn bilgisi (hakîkate kavuşmak) bekâ-billâh makamında hâsıl olur. (9)

Bekâ-billaha kavuşmadan önce huzûrun, yâni her an Allahü teâlâ ile olma hâlinin devam etmesi mümkün değildir. (10)

Tasavvufta fenâ ve bekâ’dan ilk bahs eden Ebû Saîd-i Harrâz’dır.

Tüm işlerinde Allaha tevekkül eder. Kendi gücü nisbetinde her şeyi yaptıktan sonra tevekkül boyutuna geçer. İşlerini Allaha ısmarlar. Tevekkül kavramı, Allah’a güvenmek, dünyaya ve âhirete ait maksatlara ulaşmak için gereken bütün tedbirleri aldıktan ve sebeplere tam riayet ettikten sonra, neticeyi Allah’tan beklemek ve tesiri O’ndan bilmektir.
Tefviz kavramı ve tevekkül yakın mânâ taşırlar. “Tevekkül tefvîzin bir koludur.” , “Tefvîz, tevekkülün en ileri şeklidir.” denilmiştir. Ve kalbin manevi şifa iksirlerinden biridir. İbrahim Hakkı Hazretleri, “Tefvîznâme” meşhur şiiriyle bizlere manevi iksirden doya doya ikram eder.

  “Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler,”

“Tertib-i mukaddematta tefvîz tenbelliktir, terettüb-ü neticede tevekküldür.” (11)

Buna göre, bir işin meydana gelmesi için birtakım ön çalışmalar gerekiyorsa, bunlar yapılmadan tefvîz yoluna girmek tembelliktir. Gerekli sebeplere teşebbüs ettikten sonra neticeyi Allah’tan beklemek ise tevekküldür. Sabır artık onun şiarıdır. Tahammülünün tüm sınırlarını zorlar Gücü yettiği kadar aklını kalbini ruhunu bedenini kullanır. Hatta gücünün üzerinde işlerde dahi sınırlarını zorlar. Bilirki“La havle velâ kuvvete illa billâh” sırrıyla..bütün güç ve kuvveti Allahtan geldiğini idrak eder Ondan gelen her şeye razı olur. Rıza makamını yaşar. İnsanı kâmil olarak ömrünü tamamlar. Bu yokluk âlemine seçilerek gelişi veda ederken de işe yaramaz, değersiz, esfeli safiline düşmüş bir sonla değil… İnsanı kâmil mertebesini kazanmış bir Hak aşığı, bir Hak dostu olarak, aklına Marifetullahı, kalbine de Muhabbetullahı nakş ederek Cemalulah yolcuları arasına ismini kaydettirir.

‘’Âşk geldi damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu.

Bedenimin bütün cüz’lerini sevgili kapladı.

Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o…’’(12)

Dipnotlar:

1-Acluni, Keşfü’l-Hafa, II, 195.

(2) Attâr, Tezkire, s. 622.

(3) Attâr, Tezkire, s. 629.

(4)Feyzül Furkan Hasan Tahsin Feyizli

(5) Necip Fazıl Kısakürek, Age, s. 167

(6)Necip Fazıl Kısakürek, Age s.177

(7) Necip Fazıl Kısakürek, Age s.108

(8) Molla Câmî

(9) Ahmed Fârûkî

(10) İmâm-ı Rabbânî

(11). Mektûbat

(11) Hz Mevlâna:

(12). Mevlana

Sosyolog/ Eğitimci/ Yazar

Mihrican Ulupınar

05
Oca
18

Hangi Diziyi Seyredelim


Televizyon seyretmenin hükmü nedir? Televizyonun verdiği zararlar nelerdir?

Hangi Diziyi Seyredelim

Mihrican ULUPINAR

Eğitimci / Sosyolog /P. Yaşam Koçu

”Son kalemiz ailemiz, bunu da diziler ile vurdular”

Öz kültürümüze zarar veren, aileyi birbirine düşüren, aldatmaları çoğaltan, şiddet barındıran diziler çoğaldı.  İşten eve geldiğinde huzurlu bir çay içmek isteyen aile reisinin onca şiddeti içine alan dizileri seyrederek aynı gerginlikle yatağına uzanması, geceyi ne kadar zinde ve dinlenmiş geçirtecektir.

Kadınlarımızı alışverişe teşvik eden, dünya hırslarını uyandıran, ellerindekine kanaatten ziyade, daha çok aç gözlü ve doyumsuz yapan ‘’villa ve hizmetli modelli ev hayatları’’ kaç tane Anadolu ve memur ailesini temsil ediyor!

Çocuklarımızı lüks hayata özendiren diziler, gerçek anlamda sahnenin öbür tarafında, geleneksel ailelerin çocuklarının hali ve çektikleri hayat mücadelesi içinde ne derece dürüst bir tablo sergiliyorlar.

Bu yüzden hangi diziyi seyredelim

Gerçekten bize güzel şeyler katıyorsa, bizi hayra, iyiliğe teşvik ediyorsa seyredelim. Seyrettiğimiz diziler öz kültürümüze, ahlakımıza, edebimize, terbiyemize, manevi değerlerimize, yaşam felsefemize, yaşama sanatımıza uygunsa seyredelim. Yoksa ona harcadığımız vakitlere yazık!

Peygamberimiz H.z Muhammed( s.a.v) ‘“Yalnızlık, kötü arkadaştan daha hayırlıdır; sâlih bir arkadaş ise yalnızlıktan daha iyidir…” buyurmuştur. (Hâkim, III, 343; Beyhakî, Şuab, 256/4993). Bu hadisi şerifinin ışığı ile vakit israfının önüne geçmeliyiz.

Seçici olmak zorundayız. Ömrümüz sınırlı, dakikalarımız kıymetli…

Özellikle bilgi çağında bütün bilgilere ulaşmak bu kadar kolayken, TV başında saatlerce boş vakit harcamak ne kadar akla, mantığa uygun… Bu minval üzere toplumuza zarar vermeyen, güzel duyguları uyandıranları seyredelim. Duygular hormonlarla uyanır, hangi hormonların uyanacağı da kulağımızdan, gözümüzden ve düşüncelerimizin tepkilerinden beslenir. Seyrettiğimiz program, dizilere, yarışmalara dikkat edelim.

Yarışmalar ve gündüz kuşakları da ayrıca mercek altına alınmalı.

Bu zamana kadar sayısız diziler, yeni ve eski yüzler geçti gitti. Kaç tanesi aklımızda kaldı? Kaç tanesi hayatımıza bazı güzellikleri ekledi? Maalesef dizi aşkları ile başlayıp evlenen ve bir sonraki dizide ayrılanları duyuyoruz. Bu kadar ucuz mu ‘’Aile Kurumu’’muz!

Tecavüzler, gayri ahlaki ilişkiler, reyting için sınır tanımayan içi boş senaryolar… Aşırı şiddet çocukların dimağlarında nasıl bir etki bırakıyor dersiniz?

Nerede bizim geleneksel Aile yapımız, örnek alınan ahlak anlayışımız? Niçin bu kadar cinsellik ön planda? Kültür yozlaşması had safhada!

Bizim bu kadar bol zamanımız var mı? Vakit nimetinin bize ahirette hesabı sorulacak ve en çok ah vah edeceğimiz, boşa harcadığımız hazine olacaktır. Kılmadığımız namazlar, okumadığımız Kuran-ı Kerimler ve ilmi eserler, ihmal ettiğimiz dost ve akrabalar…

Hatırlıyorum 1980’li yıllarda haftada bir Türk filmi izlenir onunda tekrarı olmazdı. Tv’nin açılış, kapanış saatleri vardı. Tek kanal vardı. Ailenin birlikte geçirecekleri çokça vakti olurdu. Kardeşler doyasıya oyun oynardı. Kızmabirader oyunları, aile oturmaları, hasta ziyaretleri, akşamları ‘’müsaitseniz annemler oturmaya gelecek ‘’nezaketiyle komşu gezmeleri olurdu.

Şimdilerde eşler birbirinin hatrını sormaz oldu. Vakitleri yok! Ve haliyle akabinde boşanma davalarındaki müthiş patlamalar! Ebeveynler çocuklarının durumlarından habersiz! Dizilerdeki çocukların yalan sorunları kadar, gerçek evlatların hakiki problemlerinin kıymeti yok. Kardeşler ve akrabalar, beraber muhabbet edecekleri vakitleri mumla arıyor!

 Neden uyuşturulmuş gibi sessizce bize dayatılan tüm ahlaksız dizilere dur diyemiyoruz. Sesimizi çıkartamıyoruz. Tepkimizi meşru yollarla dile getiremiyoruz. Yalan tarih anlatanlar bunun vebalini bir gün ödeyeceklerini akıllarına hiç mi getirmiyor? Gençlerimize rol modeller olmamız gerekirken bizim tembelliğimizden fırsat bulan nice dizi şirketleri nerede olumsuz modeller varsa hepsini sunuyorlar sonra çocuklarımız maddi ve manevi değerlerini kaybediyor, küfür, kötü ahlak çığ gibi büyümeye devam ediyor. Kültürel yozlaşmanın önüne geçmemiz lazım.

Bir an önce önlemler alınmalı!

Teknolojiyi elbette kullanacağız lakin neye, ne kadar vakit harcayacağımızın da planını iyi yapmalıyız. Harcadığımız zamanlara pişman olarak akşamımızı ve ömrümüzü geçirmemeliyiz. İlahiyat, Psikolog, Sosyolog, Eğitim ve Siyaset camiaları elele verip, birlikte toplumun yararına ve gelecek neslimize faydalı projeler üretmeliler.

Bu projeler içinde; değerlerimize, maneviyatımıza, kültürümüze, bilgeliğimize zenginlik katacak senaryolar çoğaltılmalı. Hiç mi yok böyle kaliteli diziler, elbette ki var ama sayıları diğerlerine nazaran çok az.

 İyi ile kötünün savaşında, iyiler tembel oldukça kötüler sahneden inmeyecektir.

05
Oca
18

Fikrin Selâmeti Kalbin Huzurundadır


365dce2

Fikrin Selâmeti Kalbin Huzurundadır

Mihrican ULUPINAR

Eğitimci / Sosyolog /P. Yaşam Koçu

                                  Düşünmek akıl nimetinin hikmet menbağıdır.

Tefekkür etmek, fikretmek demektir. Düşünmektir.  Bize verilen akıl nimetinin kadrini, kıymetini bilmek demektir. Tefekkür, İslâm dininde günahlarını, kâinatı, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah’ı düşünmek ve O’nun yarattığı varlıklardan, kâinattaki eşsiz mükemmellikteki düzenden ders çıkarmak demektir. Tefekkür, hayatımızın yönünü değiştirir.

“Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (el-Haşr, 21)

Allahın zatını değil kudret ve hikmetini düşünmek gereklidir. Allahın sanatını düşünmek onu tanımaya götürür. Atomlardan samanyoluna, çekirdekten ağaca, nutfeden insana, hastalıktan sağlığa, dikenlerden güle, resimlerden ressama ulaşmak…

Aklımızı kullanırsak İslam’ı doğru anlar doğru yaşarız. Birlik beraberlik olmayı öğreniriz. Ayrılıklardan bozgunculuklardan kurtuluruz. İslâm düşmanları birleşmeyi öğrenmiş, Müslümanların hali içler acısı… Neden mi? Düşünmemizi istemedikleri için sayısız kanallar, diziler, eğlenceler, yarışmalar tertip etmişler! Televizyon başından kalkamayan, elinden telefonu bırakamayan bireylerin sayısı gün geçtikçe daha çok artmaya devam ediyor… Teknoloji ile uyuşturuluyoruz farkında mısınız? Kitap okuyan kaç kişi kaldı dersiniz?

Tefekkürsüz din ve içi boş ibadetler… Tefekkürsüz eğitim ve talebenin ruhuna dokunamayan öğretmenler… Tefekkürsüz kariyer ve rüşvetsiz vazife yapmayan memurlar… Tefekkürsüz aile ve kaliteyi kaybeden, boşanma ile neticelenen dağılmış yuvalar… Tefekkürsüz çocuk eğitimi ile kaybedilmiş nesiller… Tefekkürsüz aşklar, kenarı yanmamış, yazılamamış mektuplar, hasret özlem ile beslenmeyen sevgiler… Tefekkürsüz dostluklar, zor günlerinde yalnızlar… Tefekkürsüz sadakat ve nice aldatılan eşler, geceler boyu dökülen gözyaşları…  Tefekkürsüz edebiyat,  bilim,  sanat, siyaset! Selâmsız, güvensiz kalabalıklar… Nereye gidiyor toplum?

“Kendini tanıyan Rabbini tanır”

 İç sesimizi dinlemeye vakit ayırma zamanı gelmedi mi? Gönül aynan tozlanmış temizlenme zamanı gelmedi mi? Arada bir kalabalıktan uzaklaşıp ruhumuzu tamir etmeliyiz. Aklımızın dağınıklığını selamete çıkarmalıyız.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.” (Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)

Hadis-i şerifiyle bizleri düşünmeye davet etmiş. Düşünürsen ne olur? Çünkü hayatın değişir, çünkü yaşam tarzın düzelir. Haramlarda kırmızı ışık yakar ve fren yaparak vazgeçersin.

Nice günahkârlar bir anlık tevbe ile hidayete ererler. Niceleri de kıldığı namazlarda yemek, ticaret derdindedirler. Günde beş defa neden Allah’ın {C.C} huzuruna gidiyoruz? Niçin davet ediliyoruz? Namaz kılıyorsun peki faizle niye iştigal ediyorsun? Sağlığına ve kesene zarar verdiğini bildiğin halde niçin sigara, uyuşturucu, alkol tüketiyorsun? Hayatın bu kadar kıymetliyken niçin onu heba ediyorsun?

Kur’an-ı Kerimi okurken tefekkür ile oku, ne anlatıyor? Surelerin manası nedir? Namazda okuduğumuz ayetlerin anlamı nedir? Her gün bir ayetin manasını öğrensen, yılda üçyüzaltmışbeş ayetin manasını öğrenmiş olursun, ne kaybedersin?

Niçin örtünüyorsun? Gerçek tesettür nasıl olmalı? Senin tesettürün Allahın rızasına uygun mu? Makyaj yaparak tesettür olur mu? Dar giyimler tesettürün ruhuna uygun mu?

Hatırlayalım ve unutmayalım.

 Gafletten kurtulmak için ilme sarılmak zorundayız. Bilen uyanır ve farkında olur. Yaptığı her şeyin ölçüsünü anlar. İlme teknolojiye sarılacağız elbet lakin maneviyatı da kaybetmeyeceğiz. Kalp bozuk olursa, ilim sahibi onu yanlış yollarda kullanacaktır.

Oruç tutmak, az yemek, az konuşmak düşünmeyi güçlendirir. İbadetler aklı kuvvetlendirir. Ahlâkı güçlendirir. Kalbi Allahın zikri ve fikri ile dolan, masivadan (Allahtan başka her şeyden) boşalmış olana müjdeler olsun. Murakabe halinde olmalı ve her an Mevlamızın bizi gözetlediğinin sınav içinde olduğumuzun bilincinde olmak durumundayız.

“Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, elCâmiu’Sağir, 1, 24)

Kalbe gelen hatıraları analiz edeceğiz. İslam’ın emirlerine uygunsa hayırlıdır yapacağız. Günah, vesvese, kötülük, heva ve heves ise peşinde gitmeyeceğiz, çünkü şerlidir. Nefsimizin hoşuna gitmeyen nice işler bizim için hayırlıdır.  Namaz kılmak, örtünmek gibi… Nefsin hoşuna giden nice işlerde tehlikelidir. Zina, rüşvet v.s. gibi.

(Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalbleri de, hikmet nuru ile diriltir.) [Taberani]

Bu sebeple âlimler ile istişare halinde olmamız elzemdir. Onlar onay verirse iyi, değilse kötüdür. Salihlerin gittiği yolları takip etmeliyiz. Kendimize Allah yolunda sadık düzgün dostlar edinmeliyiz. Onlara baktığımızda bize Allah’ı (C.C.) hatırlatmalılar.  Ayağımızın kayma zamanlarında elimizden tutup uyarmalılar. Sıratı müstakime yönlendirmeliler. Kuran ve sünnet yaşam felsefemizin mihenk taşını oluştursun. Mizana koy, tart, ölç ve ona göre yaşam tarzını oluştur.

Zikir Fikir Huzur

Kalbi temizleme yolları tezekkürdür. Kalp nazargâhı ilahidir. Allah her şeyi biliyor. Allah zikri tüm vesveseleri temizler. Kalbi korumanın yolları; uzun emel, acelecilik, haset ve kibirden uzak durmaktır. Bu hastalıkları tedavi etmektir. Kısa emelli, sakin, nasihat ehli olmalıdır. Tevazulu olmalı ve An’ın kıymetini bilmelidir. Edepli olmalı, sadece yüzünü değil kalbini de temizlemelidir.

‘’Yüzü güzele kırk günde doyulur

Kalbi güzele kırk yılda doyulmaz’1

Kalp hükümdardır. Uzuvlar askerdir. Gönül mahzendir. Aklın gıdası marifetullah, kalbin gıdası muhabbetullahtır. Kalbin helakı ise gaflet(Allahı unutmak)  ve masivadır( Allahtan gayri her şey).

İlahi Aşk ile huzura ermelidir. Endişe buz gibidir, aşk-ı ilahi güneş misali tüm endişeleri eritir. Kalbi tertemiz saf ve pak eyler.

‘’ Sür çıkar ağyâri dîlden, tâ tecelli ede Hak. Pâdişah konmaz saraya, hâne mâmur olmadan.1.

Mevlam iki cihan saadeti nasip eylesin. Gönüllerinizde ilahi Aşkın çerağı hiç sönmesin. Son nefesiniz Şeb-i arus olsun.

Saygı ve Hürmetlerimle

Yararlanılan Kaynaklar:

1.Şemseddin Sivasi

İbrahim Hakkı Erzurumi (k.s.)

Prof.Dr. Mahmut Esad Coşan (k.s.)




İlahiaşk

Blog İstatistiklerim...@

  • 899.820 hits

Hatırlatıcı Notlar

 

 

İlahi Aşk Yolculuğu

İlahi Aşk Yolculuğu kitabımızın Kitapyurdunda da satışları başlamıştır.

İmam-ı Gazali

İmam-ı Gazali son nefeste iman üzere ölmek için aşağıdaki duanın sabah namazlarının sünneti ile farzı arasında okunmasının tavsiye etmiştir Bismillahirrahmanirrahim " Ya hayyü ya kayyumü ya bedias semavati vel erdı ya zel celali vel ikram" Allahümme inni es'elüke en tuhyiye kalbi bi nuri ma'-rifetike ebeden ya allahü ya allahü ya allahü ya rahmanü ya rahıymü bi rahmetike ya erhamer rahımiyn"

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçluğu
Hayatında denge problemi yaşayan,
kişiliğinde, aile ilişkilerinde, ebeveynliğinde, sosyal ilişkilerinde, eğitiminde, ruhsal dünyasında kendini geliştirmek ve problemlerini çözümlemek, hedeflerine bilinçli yol almak için deneyimli bir rehbere ihtiyaç duyan, bayan danışanlara yardımcı olmak için buradayım. Saygılarımla.

Yaşam Koçu

İletişim için : DM’den ulaşabilirsiniz.

mihricanulupnar

Profesyonel bir yaklaşımla ve uygun fiyatlarla hizmet vermekteyiz.

 

@Hakkımda…@

15 Kasım 1971/26 Ramazan 1391 Niğde Değirmenli Kasabası doğumluyum.

1977′ den itibaren Eğitim hayatımı İstanbul’da tamamladım.

Halen Dünyanın incisi İstanbul’da ikamet etmekteyim.

Biz Mevlamızın İlahiaşkının Hamallarıyız

Tek derdimiz; Mevlamızın Hakiki Kullarından Olabilmek ve Rızasını Kazanabilmek…

Terk-i dünya/ Terk-i Ukba/ Terk-i Terk/ Hiçlik/ Aşk-ı Deryada damla / Kulluk…

Dileğimiz; Son Nefesimizde Şeb-i Arusu yaşayabilmek ve Cennetten Cemalullah’ ı müşahade edebilmektir…

Saygı, Sevgi ve Hürmetlerimle…

Mihrican Uymaz Ulupınar

mihricanulupinar@gmail.com

Ocak 2018
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
293031  

Hoş Geldiniz :)

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 363 aboneye katılın
Follow Ebedi Sevgiliye Doğru on WordPress.com

Flag Counter

Map

https://www.youtube.com/watch?v=l2LQOB1OcBQ

Bizi Takip Edin