BİZİ BİZ YAPAN DEĞERLERİMİZ
Euzubillahimineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi Rabbil alemin
Allahumme Salli ala Seyyidina Muhammedin ve ala alihi ve sahbihi ecmain.
Rabbişrahli sadri ve yessirli emri. Vahlul ukdeten min lisanî yefkahu kavli
Cümleten bütün gönüldaşlarım hepiniz hoşgeldiniz, safalar getirdiniz
Sizlerden 1 Fatiha, 3 İhlâs-ı Şerif rica ediyorum. Peygamber Efendimiz (a.s) a, Manevi büyüklerimize hediyemiz olsun. Sohbetimiz feyizli ve verimli geçsin inşallah.
Bu arada elinize hemen bir kalem kâğıt alıp, notlar alabilirseniz, sohbet hepiniz için daha kalıcı ve faydalı olur inşallah.
Bugün konumuzu “Bizi Biz Yapan Değerlerimiz” olarak belirledik.
“Çok yardım edenin çok da yardımcısı olur” sözü ile başlamak istiyorum.
Evlatlarımıza; sınav, sınav, sınav, kariyer, kariyer, kariyer diye diye onları bir yarışın içine soktuk. Aslında bu sadece bizimle alâkalı değil. Biz toplum olarak kültürel bir erozyon yaşıyoruz. Sınavlarda başarılı olursa ya da kariyerinde yükselirse iyi bir insan olacak algısı içindeyiz. Maalesef çocuklarımız yarış atına döndü. Günümüzde bizler de bu kültür erozyonundan nasibimizi aldık. Mevlâ’mızın bize emanet ettiği gül gibi yavrularımızı aslında ne için yetiştirmemiz gerektiğini unuttuk Bu yolda kilitli her kapıyı açacak bir anahtar var elimizde; değerlerimiz.
Değerlerimiz bizim karakterimizdir.
Kendisiyle barışık, mutlu, başarılı, yaşamın sırrını bilen, duygularını terbiye etmiş, etrafındaki herkesle doğru iletişim kurabilen bir insan olmak hiçbirimiz için zor değil. Ahlâkî değerlerini bilen insan sınav başarısından daha çok, toplumsal ve ailevî başarıya gereken önemi verir. Değerler fizikten, matematikten, fenden çok daha önemlidir. Bu değerlere sahip insanın yaşam yolculuğunda başarılı olması da çok kolaydır. Ahlâkî değerleri yerine oturmamış insanlar iş, aile ve sosyal yaşamlarında daha yalnız kalır ve iletişim kurmakta sorunlar yaşarlar. Bugün bir farkındalık oluşturmak için bu konuyu seçtim. Toplumsal huzur, içsel huzur ve ailevi huzur… Bunları yakalamak ve çatışmaların önüne geçmek için bu konu çok önemli. Huzur, huzur diyoruz ama belki de kaynağının çok da farkında değiliz.
Nedir değerlerimiz?
Bir ağaç düşünelim, insanlık ağacı. Bakalım insanlık ağacımızda hangi meyvelerimiz var. Tek tek saymak istiyorum. Hepimiz kendi içimize dönelim ve bu meyvelerden hangileri bende var hangileri yok, hangilerini edinmem gerek diye tefekkür edelim; samimiyet, duyarlılık, şefkat, sorumluluk, özgüven, cömertlik, barış, dostluk, iyi niyet, yardımlaşma, saygı, güven, dürüstlük, sevgi, hediyeleşmek, başarı, sabır, huzur, bilgelik, fedakârlık, empati, güzel ahlâk, vefa, iyilik, sadâkat, tutumluluk, çalışkanlık, vatanseverlik, alçak gönüllülük… gibi. Değerlerin hepsi birbiriyle de yakın alâkalı.
“Saygı kayığına binmeden sevgi denizi aşılmaz.”
Eşler arasında, anne baba ve evlatlar arasında, komşular arasında ve daha birçok yerde saygı o kadar önemli ki o saygıyı kaybetmediğimiz müddetçe sevgimiz devamlı olur. Sevgiyi bir arabanın gazı olarak düşünürsek saygı frendir. Frene basmasını bilmezsek araba kaza yapar. Mesela hoş görü olmazsa dostluk uçup gider. “Saygı olmazsa sevgi olur mu?” dedik. Aile içinde, akrabalar arasında barış olmazsa mutluluk olur mu? Peki, sabır olmazsa başarı olur mu? Bir talebe düşünün, sabırsız bir talebe ilminde başarılı olamaz. Bir hanımefendi düşünün, sabır olmazsa kırk yıllık, elli yıllık evlilikler devam eder mi? Çocuğunu büyütüp onun telli duvaklı gelin olduğunu görebilmesi için yetişme döneminde sabırlı olmazsa başarıya ulaşabilir mi? Teşekkür etmek, özür dilemek, rica etmek bir değerdir. Anlayışlı olmak bir değerdir. Ciddiyet, önemsemek, misafirperverlik, edep, sözünde durmak, nezaket, arkadaşlık, iş birliği, zarâfet, cesaret ve öz denetim de birer değerdir. Acaba bahsettim değerlerden kaç tanesi bizim insanlık ağacımızda var? Şimdi bir terazi düşünmenizi istiyorum, bir tarafını kötü bir tarafını iyi değerler olarak kabul edelim. Cimrilik ve cömertlik, acelecilik ile sükûnet, kin tutmak ile affetmek gibi değerlerimizi düşününce acaba biz yüzde kaç insanız sorusu geliyor aklıma. Bunun da ölçüsü değerlerde saklı. Bu sayılanlardan kaç tanesi ben de var ya da kaç kötü huydan arınabildim? Hiçbirimiz mükemmel değiliz. Hepimizin hataları, kusurları, yanlışlıkları var ama önemli olan kademe kademe ileriye gidebilmek. Mesela zorba mıyım, zarif mi, Şiddete meyilli miyim yoksa kibar mı, sahtekâr mıyım dürüst mü, kopya mı çekiyorum yoksa çalışarak mı kazanıyorum, hırsızlık mı yapıyorum yoksa elimin emeğini mi kazanıyorum? İşte değerler aslında insanın özü ve mayası.
Biz bu değerler sayesinde insan olmayı başaracağız.
İnsanlık yolculuğunda, tek tek çıkmamız gereken basamaklardır değerler. Hangi basamakta olduğumun farkına varıp bir üst basamağa çıkmamız lâzım. En üst basamakta bilge insan olmak var. Felsefeciler buna “Bilge İnsan” tasavvuf ise “insan-ı kâmil” der. İkisi de aynı şeyden bahseder. İnsan-ı Kâmil yani tüm bu değerleri kendi içine toplayan insan. Tasavvuf konusu çok uzun ve ayrı bir sohbet konusu olsa da ufak bir tüyo vereyim. Mesela cimri bir insan cömertliğe nasıl alışır? “Vere vere cömert olur, sabırsız insan sabrede sabrede sabırlı olur, yalan konuşan doğru konuşmaya başladıkça doğru sözlü olur ve adı Sıddıklardan yazılır” diyor İmam-ı Gazali ‘’Kimyayı Saadet’’ adlı eserinde. Aslında değerleri kazanmak zor değil, yolu da reçetesi de var ama bunun için önce bizim istememiz gerekli. İnsanlık basamağında bulunduğumuz yer ile varmak istediğimiz yer arsındaki yolculuk değerlerden geçiyor.
Olgun insan kimdir, bilge insan kimdir, Kâmil insan kimdir?
İnsan-ı Kâmil kendisiyle barışıktır. Kendini güzel görmeyen bir insana herkes çok güzel olduğunu söylese de pek etkisi olmaz. Bilge insan hayatla da kendisiyle de barışıktır, tekâmül etmiştir. Yani her geçen gün daha da ileriye doğru gider. Kâmil insanın özü sözü birdir. Dingindir, sakindir, aydındır bilge insan. Sevgi doludur, hem kendisini hem tüm insanlığı sever. Doğayı sever, duyarlıdır, sağduyuludur, bilgilidir, yardım severdir, mutludur, akla uygun davranır. Bilge insan yanındakilere huzur verir. Eksiği olan, ham olan insan ise hangi topluma girerse girsin insanlar ondan uzaklaşır. Bilge insanın içi sevgi doludur ve bu sevgiyi de dışarıya yansıtmasını bilir. Hoşgörülü ve merhametlidir. İçi arınmış bir insandır. Kalbi temizdir. Ama bu, “benim kalbim temiz” diyerek ibadetlerin terk edilmesi gibi basit bir şey değildir. Fiziki olarak kalbin temiz olması zaten mümkün değil çünkü litrelerce kan pompalıyor. Ama manevi olarak kalp temizlenebilir. Çekilen tesbihler, yapılan iyilikler ve güzelliklerle temizlenir kalp. Bunların hiçbirini yapmamış bir insan içinin temizliğinden bahsedemez. Kendini aşmayı başarmış bir insandır bilge insan. Birilerine bağımlı değil özgürdür. Bu çok önemli çünkü eşine bağımlı olan var, komşusuna bağımlı olan var, mesleğine bağımlı olan var. Bağımlılık hiçte makbul değil. Birbirimizin özeline saygı duyarak, incitmeden ilişkileri yönetebilmemiz önemli. İnsanlara ya da herhangi bir şeye bağımlı olmak ne kadar yanlışsa insanlarla ilişkiyi koparmakta o kadar yanlış. Bu dengeyi iyi ayarlamalıyız. İşe giden eşine bağımlılık oluşturduğundan, gün içinde sürekli arayarak onu rahatsız eden bir hanım. Ya da bir komşu olsun devamlı çat kapı gelip bir türlü gitmek bilmeyen. Çocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde kendi ihtiyaçlarını karşılayamıyor, ödevini bile annesi olmadan yapamıyorsa bunlar bağımlılık işaretleridir. Kendimizi ve çocuklarımızı bağımlılıklardan kurtararak hakiki özgürlüğü tadabiliriz. Allah her birimizi özgür yaratmış.
Bilge insan tüm değerleri hayatına geçiren insandır, toplumu iyileştirendir.
Bilge insanın kalbi sevgi ile açılmış bir gül gibidir. Kin ve nefret ile dolan kalp solar ve maalesef karanlıklar içinde kalır. Nur esması o kalpte tecelli edemez.
Doğan Cüceloğlu bir seminerinde yere bir parça ekmek koyuyor, “Bu ekmeğe basabilecek kimse var mı?” diye soruyor, kimseden ses çıkmayınca basan kişiye yüz lira vereceğini söylüyor yine çıt yok, fiyatı beş bin liraya kadar yükseltiyor yine ses yok, en son salonda bulunanlardan biri, “Hocam istersen beş yüz milyar ver kimse o ekmeği çiğnemez, boşuna uğraşma” diyor. Doğan hoca “İşte değerler eğitimi budur” diye noktayı koyuyor. Ekmeği çiğneteceğiniz insan sayısı yok denecek kadar az iken bedavaya yalan söyleyen, azı çok çoğu az gösteren insanların bu kadar çok olması garip değil mi? Sosyal hayatta bunun birçok örnekleri var. Evet ekmeğe hürmet edeceğiz aksi hali düşünülemez, fakat bununla birlikte vatan da, bayrak da bizim için önemli birer değer. Dinimiz de bizim için bir değer. Değerlerimizin ne kadar farkındayız? Dilimiz de bir değer ama dışarı çıkıp mağazaların tabelalarına baktığımızda dilimizin ne hale geldiğini orada net olarak görüyoruz. Eskiden bu hassasiyetlerimiz yüksek seviyedeyken ne oldu da böyle oldu. Osmanlı da Cuma namazına giden esnaf dükkânını kapatmazmış hiçbir şey de çalınmazmış. Şimdi her yer güvenlik kamerası doldu, onlar da Müslümandı biz de Müslümanız.
Bize ne oldu ki birçok değerimiz yer ile yeksan oldu?
Bizi biz yapan değer yargılarımızı içselleştiremediğimiz sürece bu sorunlar artarak devam edecek. Birey önce kendisini tanıyacak, içsel uyumunu, içindeki uyumunu yakalayacak, düşüncelerini, kalbindeki duygularını düzeltecek ve tutarlı davranacak. İçsel uyumu yakalamak; akıl, ruh, kalp ve bedenin biraraya gelmesiyle mümkün. Aklı; düşünceleri düzeltecek, ilim ve bilgi ile. Kalbi; duyguları düzeltecek, değerleri çok iyi yerleştirerek. Ruhu; ibadetlerle yükselecek, bedenini de -beden zaten bir asker, bir makine- içerideki barışın ve bilgeliğin yolunda kullanacak ve içsel uyumu yakalayacak. Daha sonra bu dışarıya doğru yansıyacak.
Neyin doğru neyin yanlış olduğunu takip ederek, kendi içimizde bir değişim ve dönüşüme başlamamız lâzım. Tasavvuf ilmi bu idealin olmazsa olmazıdır. İnsanın nefsini terbiye etme yollarını öğretir. Bilge insan özelliklerinde saydığım birçok hasleti tasavvuf terbiyesiyle edinebiliriz. Eskiden bu ilimleri dervişlere tekke ve zaviyelerde öğretirlerdi. Çocuklar medresede dış ilimleri, tekkede ise iç ilimleri alırdı. Yani içinin terbiye eğitimi. Sonra sanatı öğrenir hem içi hem dışı tamir olmuş bir şekilde halkın arasına karışırdı. Ama şimdi çocuklarımızı tek yönlü yetiştirince bu eksiklikler nedeniyle devamlı sorunlar çıkaran bireyler haline geliyorlar. Çocuklarımız iç terbiyesi aldıktan sonra yalnızken ya da toplum içinde değerlerimizi davranışlarıyla yansıtırlar. Yalnızken de kötü bir şey yapmayı düşünmemek, bir minibüs şoförüne teşekkür edebilmek ne güzel şey. Kalabalıkta yapamayacağın şeyi yalnızken de yapmıyorsan, gizli günah işlemiyorsan ne güzel. Demek ki değerler yerlerine oturmuş.
Çok başarılı ama ahlâksız bir yönetici olmak ister misiniz, çok lüks bir sitede oturuyorsunuz ama ahlâksız komşularınız olsun ister misiniz, akademik başarısı yüksek ama çocuk psikolojisinden anlamayan bir öğretmenin çocuklarınıza eğitim vermesini ister misiniz? Bu örnekler daha da çoğaltılabilir. Bir öğretmen tanıdım, veli toplantısında -Allah kahretsin ben sınıfımda engelli çocuk istemiyordum, ama maalesef sınıfıma engelli çocuk düştü- dedi. Kariyeri ne olursa olsun ahlâkî yönde sıkıntıları olduğu ortada. Nitekim ilerleyen zamanlarda çocuk ruhundan anlamayan biri olduğuna da şahit olduk.
Değerlerimizin sosyal hayatımıza etkisi nedir?
Değerler ilişkilerimizi düzenler, bireyler arası bağlarımız gelişir. Komşumuza güvendiğimizde ilişkimiz ilerler ama hırsızlık yapan biriyle kaçımız komşuluk yapmak isteriz ki? Değerler düzgünse birlikte yaşamak kolaylaşır ve uyum oluşur, ama değerler bozuksa birlikte yaşamak aile içinde bile zorlaşır. Mesela mutlu bir aile nasıl mutsuz bir hale gelir? Değerler zedelenirse mutsuzluk başlar. Bir bey hanımı aldatırsa sadâkat zedelenir. Sadâkat zedelenince de ailenin huzuruna zarar gelir. Değerler bir tesbih tanelerinin birleşmesini sağlayan ip gibi toplumu da birleştirir. Kim ki kötü değerlere sahip o toplum birlikteliğinin dışına atılır.
Eğer bir bireyde değerler yerine oturduysa ahlâkî, kültürel, ruhsal, toplumsal ve bireysel duyarlılık oluşur. Değerler eğitimi anne karnında başlar ancak 0-6 yaşın önemi çok fazladır. Anneler çocuklarının ilk öğretmenidir. Eğer üniversite diplomasını alan çocuğumuzda ahlâk yoksa bu gencin yaşamı da çok sıkıntılı olur. Kariyerin yanında ahlâk da varsa eğer bu evladımız her şeyi başarır Allah’ın izniyle. Değerler eğitiminde aile yetersiz kalırsa şiddet, suç oranları ve bağımlılık artar. Uyuşturucu konusunda bir araştırma yapmıştım. Aile de sevgi eksikliği ve aidiyet duygusunun olmadığı durumlarda çocuklar başka şeylerle bu eksikliği gidermeye çalışır. Bağımlılıkların bile ucu değerler eğitimine dayanıyor. Çocuk eğitiminde tesadüfe yer yoktur. Değerlerimizi planlı bir şekilde vermeli ve hayata geçirilmesine de önayak olmalıyız. Aynı zamanda onlara rol model olmaya çalışmalıyız. Annenin, babanın, öğretmenin, komşunun, akrabaların, abi ve ablanın da rol model olması lâzım.
İlk çocuk gömleğin ilk düğmesidir.
İlk düğmeyi doğru iliklersek diğerleri de doğru iliklenir. İlk çocuğu diğer kardeşleri takip edecektir. Bu nedenle ilk çocuklarımıza eğitim verirken daha dikkatli olmalıyız. Çocuklarımıza değerli olduklarını hissettirmeliyiz çünkü, evinde değer görmeyen çocuk dışarıda arar.
Allah-u Teala Maide suresinde mealen şöyle buyuruyor. “Ey iman edenler, siz kendinizi düzeltin, siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimse size zarar veremez.” Kendimizi düzeltmemizden bahsediyor Rabbimiz.
Ayrıca Peygamber Efendimiz (sav). “Kim haksızlıkla mal toplarsa Allah o malı tehlike ve afetlerle yok eder” buyuruyor Yine “En hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır” (Tirmizî, 1992: Birr, 47) diyerek değerlerimize dikkati çekiyor.
Hazreti Ali’den (r.a)de nasihatlerimizi alalım “Güzel ahlâk hayırlı bir yoldaştır, akıl hayırlı bir arkadaştır, edep ise hayırlı bir mirastır,” “Kötülerle arkadaşlık etmekten sakın çünkü ahlâk bulaşıcıdır. Allah’ı yücelt ve Allah’ın dostlarını sev,” “Her insanın kıymeti ahlâkının güzelliği kadardır,” bugün Hazreti Ali’den inciler saçıldı önümüze.
Tabi milli ve manevi değerlerimizden de kısaca bahsetmek isterim.
Vatanımız, marşımız, bayrağımız, kültürümüz birer değerdir ve tabii ki manevi değerlerimizle iç içedir. Biri olmaz ise diğeri de erozyona uğrar. Kur’an-ı Kerim değerdir, ibadetlerimiz değerdir, Allah-u Teâla, Peygamber Efendimiz Hz Muhammed (sav) bizim için çok kıymetli değerimizdir. Bu değerlerimizi tek tek sistemli bir şekilde çocuklarımıza vermeliyiz. Burada sosyal medya ve yayın organlarına da değinmek istiyorum, bazı yayınlar değerlerimizi yozlaştırmaya, yok etmeye çalışsa da her birimiz önce kendimizden sonra ailemizden başlayarak ve yakın sosyal çevremizden devam ederek aslımıza ve özümüze dönüş yolundaki çakıl taşlarını temizlemeliyiz. Eski insanların güzel ahlâk nehirleri çağıldıyordu ama bizim dönemimiz de o kadar kirletildi ki nehirler kurumaya yüz tuttu. Dizilerde bile kültürümüze zıt birçok mesaj bilinçli olarak veriliyor, mesela eve ayakkabıyla girmek geldi hemen aklıma. İslam kültür ve toplumunu ahlâkını bozarak yok etmek asıl amaçları. Bunları temizleyerek yeniden bizi biz yapan değerlerimize tutunmamız lâzım.
Son söz olarak hayata yüklediğimiz anlamlar değerlerimizi doğru öğrenmek, anlamak ve yaşamak ile irtibatlıdır.
Mutluluğu başkasına zarar vermeden, aksine onları da mutlu etmenin yollarını arayarak, küçük şeylerle dahi mutlu olmayı başarabilmekte bulmalıyız. Bize verilenlere razı olarak yaşadıklarımızın içindeki mutluluk sırlarını keşfedebilmeliyiz. Bilge insan olabilmek için daha hangi değerlere ihtiyacımız varsa onları kazanmaya çalışmalıyız. Son nefese geldiğimizde keşke yerine iyiki diyebilmeliyiz, pişmanlık ateşleriyle kıvranmak yerine huzur içinde ömür sürmeli ve huzur içinde gözlerimizi kapatabilmeliyiz. Ahirette Mevlâ’mızın huzuruna çıktığımızda da alnı ak mü’mine kullardan olabilmeliyiz.
Değerler eğitimi ile ilgili kitaplar okumalı eksiklerimizi tamamlamalıyız. Değerlerimiz ile ilgili hikâyeleri okumanızı tavsiye ederim. Bu günlük bizden bu kadar…
Bakara Suresi 286. Ayet ile bitirelim “Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez. Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir her kötülükte kendi aleyhine. Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama. Ey Rabbimiz! En öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma ve bizi affet, bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen yüce Mevlâ’mızsın. Hakikati inkâr eden topluma karşı bize yardım et Ya Rabbi.”
“Duasız üşürmüş yürekler bil!
Sana bir dua eden olsun, senin de bir dua ettiğin…
Bilmezsin hangi kırık gönlün duasıdır karanlıklarını aydınlatan, sana ummadık kapılar açan… Bilmezsin kimin için ettiğin duadır, seni böyle ayakta tutan!”
Hz. Mevlana
Sohbetimizin yayınlanmasında emeği geçen program koordinatörü Nurhayat Başbuğ’a, ses kaydını yazıya hazırlayan sevgili Editörümüz Ayşe Sarıçiçek’e Ve katılımlarından dolayı bizleri sohbetimizde yalnız bırakmayan kıymetli gönüldaşlarımıza ve siz değerli okurlarımıza gönülden teşekkür ve dualarımızı sunuyoruz. Mevlam iki cihan saadeti, maddi manevi şifa, dünya ahiret zenginliği versin. Allah hepinizden razı olsun. Sizlerden de dua bekleriz.
Saygı ve Hürmetlerimizle
23.4..2021/
Mihrican Ulupınar
Vaize/ Sosyolog
Aile Danışmanı/ P. Yaşam Koçu
@Son Yorumlarım@