Archive for the 'Tasavvufi Hayat' Category



08
Şub
18

İDEAL AİLEDEN İDEAL TOPLUMA


İdeal Aileden İdeal Topluma

İdeal Aileden İdeal Topluma 2.

Mihrican Ulupınar

Eğitimci /Sosyolog /P. Yaşam Koçu

Aile Kurumuna adım atarken…

Aile;  Anne baba ve çocuklardan oluşan, toplumu bir araya getiren en küçük fakat bir o kadarda büyük bir kurumdur. Aile en küçük devlettir. Ailenin kalitesi yükseldikçe toplumun ve devletin kalitesi de yükselecektir. Bu vesileyle ideal aileyi ve ideal toplum standartlarını yakalama ihtiyacı elzem olmuştur.

Evlilik öncesi helal lokma ile beslenmiş gençler, birlikte hayırlı niyet ile evlilik kurumu için yola çıktıklarında, maddi ve manevi kriterlerin uyumu da göz önüne alınır ise, birçok sorun başlamadan engellenmiş olacaktır. Kriterler denilince elbette çok da abartmamak gerekir. Belli başlı beklentilerimiz olmalı, gerisi ise çaba ve gayretler ile düzeltilmelidir. Kusursuz dost ve eş arayan ikisini de bulamaz. Ailelerin sosyokültürel uyumu, dini inanç birliği, gerek erkek gerek bayanın aile içi ve toplumsal konularda kendilerine düşen vazifeleri, sorumlulukları yerine getirebilecek bir eğitim sürecinden geçmiş olmaları gereklidir. Kriter denilince;  maddiyat daha ön planda tutuluyor. Hâlbuki boşanma davalarını incelediğimizde manevi meselelerin, zararlı bağımlılık, iletişim problemleri, dini meseleler, sorumsuzluklar, kültürel zıtlıklar, vazifeleri yerine getirmemek, büyük aile ile siyaseti düzgün işleyememek, çekirdek aile içinde kendi koltuğunun bilincini bilememek, çocuk eğitiminde vazife almamak, gayri meşru ilişkilere dalmak ve aldatma gibi meselelerin gündemleri daha çok meşgul ettiğini gözlemliyoruz. Manevi değerler, aslında aileyi ayakta tutan ve ömrünü uzatan ideallerdir.‘’Yüzü güzel olana kırk günde doyulur, huyu güzel olana kırk yılda doyulmaz’’Atasözü bize ahlak ve değerlerimizin önemini yaşanmış tecrübelerin doğrultusunda miras olarak süregelmiştir.

Evlilik kurumuna ilk adım olan söz, nişan, düğün merasimlerinde haramlara bulaşmadan, kültürel usul adap erkânlara dikkat ederek, yeni evlenecek çiftlere çok acılı hatıralar biriktirtmeden, alınan hayır duaları ile yapılan başlangıçlar, bu zorlu süreçte çiftlerin ve toplumun işlerini kolaylaştıracaktır.

İslam’da evlilik akdi, hem medeni bir muamele ve hem de bir ibadettir. Nesli korumak, buna bağlı olarak toplumu da her türlü rezillikten korumak için alınmış kanuni, dini ve sosyolojik bir tedbirdir.

Evliliğin niteliğini İbnü’l-Hümam şöyle belirtir: “Nikâh, ibadetlere daha yakındır. Hatta evlenmek, sırf ibadet niyetiyle bekâr kalmaktan daha üstündür.’’ 1.

Nikâh akdi, akdin yapılmasıyla birlikte kadının erkeğine eş olduğu ve tüm evlilik hukukunu başlatan evlilik kararı ve anlaşmasıdır. Yüce Allah semavi kitaplarda bu anlaşmanın önemini ve korunması gerektiğini vurgularken onu “Sağlam bir teminat” olarak isimlendirmiştir.

Aile milletleri ayakta tutan en temel kurum ve üstün insani niteliklerin kazanıldığı önemli kaynaktır. Aile her şeyden önce, toplumun temelidir. Çünkü erkek ve kadının huzuru ve ahengini, gelecek neslin sağlıklı yetiştirilmesini sağlamaktadır. Hem erkeğe ve kadına, hem çocuklara ve hem de topluma ait menfaatlerin en önemlisi gerçekleşmektedir.

Evlilik sonrası, Aile benlikten biz kavramına geçişin yaşandığı mecralardan biridir. Birbiriyle bütünlük içindedir. İçinde ki bir arıza tüm aile fertlerini etkiler. Aile içinde ne aşırı baskıcı ne de tutarsız bir yönetim şekli uygulanmamalıdır. Ailenin yönetim şekli, içindeki bireylerin huzurunu, kalitesini, maddi ve manevi dengesini koruyabilmelidir.

İdeal Aile modelinde; Maddi ve manevi sorumlulukların yerine getirildiği, kurallara bağlı, alınacak kararlarda ortak söz sahibi olan, rol ve yetkilerin ortak olduğu birbirinin hak ve hukukuna saygılı, aile bireyleri ile her yönden yakından ilgili, kişilerin aile içinde kendini huzurlu hissettiği, karşılıklı anlayış ve hoşgörü içerisinde kurulmuş aile yapısı sorunların en aza indirgendiği birlikteliktir…

Aile içinde dengeyi bulmak son derece mühimdir.  Yaşam çemberimizde aile kurumumuzun kalitesi düşürüldüğünde;  sağlığımız, sosyal ilişkilerimiz, ruhsal gelişimimiz, finansal meselelerimiz, kalbi ve duygusal sağlığımız, eğitim ve kariyerimiz ve dinlenme anlarımız dahi domino taşı gibi birbirini tetikleyerek bozulma sürecine girecektir. Bu minval üzere aileyi toparlayacak, sorunlarını çözecek, kalitesini artıracak tüm çalışmalar takdirle karşılanır. Aile düzgünse yaşam kalitesi de düzgün olacak ve toplum imarı pozitif yönde ilerleyecektir.

Aile, bireyin yaşamında çok önemli bir yer tutan, sevgi ihtiyacı, duygusal gelişim, beslenme, bakım, psikolojik ve sosyolojik gelişim, eğitim, kültürel değerleri kazanma, sağlıklı zekâ gelişimini sürdürme gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı birincil yer ve çevredir. Aile üyeleri arasındaki ilişkiler ve aile ortamı, bireyin kendine güvenmesini, kendine ve diğer bireylere sevgi duymasını, kimlik kazanmasını, kişilik gelişimini, sosyal beceriler geliştirmesini ve topluma adaptasyon ve uyum sürecini kolaylaştırır.

Sorumlulukları zamanı geldikçe yerine getirmeli. Vazifeler aksatılmadan tamamlanmalı. Kültürel meselelerde ileriye doğru gelişim göstermeli. Dini hassasiyetleri incelikle takip etmeli. Vefalı, sadakatli, sevgi, saygı, barış, adalet, hoşgörü, vicdan, insaf, ahlak, hürriyet gibi manevi değerler ile zenginleştirmeli.,. Beklentiler makul ölçüde karşılanmalı.  İmtihanlara sabır etmeli. İnsanı kâmil olmaya geldiğimizin bilinci daima hafızalarda diri tutulmalı. Evliliğin bu kemalat yolculuğunda bir yardımcı araç olduğu unutulmamalı.  Toplumsal meselelerle ilgilenmek, eşlerin hem kendi hem de birbirinin enerjilerini gereksiz yerlere tüketmesine engel olur. İletişimi yitirmemek, ihtiyaç olan durumlarda aile toplantılarıyla sorunların çözümlerinde kısa zamanda kaliteli çözümler alarak, evliliğin ömrünü arttırmalıdır.  Nefis ve şeytanın oyunlarına gelmemek, özellikle altı çizilesi bir maddedir. Keza şeytan ve avanelerinin en çok uğraştığı bozgunculuklar arasında, karı koca arasını bozma ilk sıralarda yer alır. Dua silahımız dilimizde, maddi ve manevi ilim tahsilimiz aklımızda, sevgimiz gönlümüzde,  hayırlı meşguliyetlerle de ilgilenmek bedenimizde olursa, bu sıkıntıların negatif etkisinden kurtulmayı mümkün kılacaktır.

Evlilik amaç değil araçtır. Allahın rızasına giden yolda yükü paylaşmak, hayırlı nesiller yetiştirmek, toplumu ayakta tutacak kaleler oluşturmak, gelecek nesle şahsiyetli örnek olmak zorundayız.  Sağlam birlik olursa düşman zarar vermez. Evlilik kurumun düşmanları çoktur, Aile küçük devlettir demiştik.  Büyük devletin temsilidir.  Aile ne kadar sevgi dolu, eğitimli, kaliteli, güçlü, bilinçli, sağlam, inançlı, birlik ve beraberlik içinde olursa devlet o vakit sağlam olur, toplum birbirine bağlı olur.

Netice olarak aile; hem birey hem toplum, için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Boşanmaların istatistiklerinin son zamanlarda artması endişe vericidir. Medyayı da burada zikretmezsek eksik kalırız. Toplumu ve aileyi içten içe çökertmeye azmetmiş, kültür yozlaşmasına sebebiyet veren, cinselliği ve ahlaksızlığı gündeme alan programlara gerekli protestoların yapılması ve yayınlardan kaldırılması için mücadeleyi elden bırakmamak gerekir. İyilerin sustuğu zeminleri kötüler istila ederler. Hak gelsin ki batıl zayi olsun.

İdeal Toplum Platon’un Kralın evlenmemesi fikirlerinin aksi istikametinde ideal aileyi kuran, aile içinde problemleri çözebilen siyasetini, eğitimini, maliyesini, sanatını, kültürünü, maneviyatını güçlü stratejiler ile yönetebilen,  ideal ve bilge gençler yetiştirebilen güçlü bir aile kadrosu ile mümkündür. Denize atılan bir taş nasıl küçükten büyüğe haleler oluşturuyorsa, aileden topluma dalga dalga iyileşme ve kemalat zuhur edecektir.

İdeal aile ve ideal toplumu oluşturacak kaliteli yayınlarla ve programlarla aile kurumunu tamir etmeliyiz. Yeni neslimize örnek aileleri ödüllendirerek ve gündeme taşıyarak evlenmenin önemini teşvik eden misaller sergilemeliyiz.

Devlet ve millet el ele vererek bu kutsal kurumu ayakta tutmak için çok daha fazla gayret göstermeliyiz. Son kale ailedir. Aile kurumunu yeniden yapılandırmalı, özendirici, bilgilendirici kolaylaştırıcı maddi ve manevi destekli politikalar oluşturmalı, eğitimler,  seminerler,  paneller düzenlemeliyiz. Gençlerimizin bilinçli aile kurmalarına kurumlar olarak destek olmalıyız. Evli çiftlerinde çabucak boşanma kararı alması yerine, psikolojik, sosyolojik ve manevi destekler alarak en az kırk yıllık, en çok da ahirete değin evlilik plan ve projelerinde stratejiler üretmelerini teşvik etmeliyiz

Dipnot:

1..(İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr, II, 340)

02
Şub
18

Sükût Et Sadrın Genişlesin


Sukut et sadrın genışlesin

Mihrican ULUPINAR

Eğitimci / Sosyolog /P. Yaşam Koçu

Kalbe sözden çok sükûttan manalar akar/ Şems-i Tebrizi

Bir duyguyu, bir düşünceyi eksiksiz anlatmayı ‘’Söz’’ söylemeyi bilmek kadar, ‘’Sükûtu’’ konuşmamayı, susmayı, sessizliği de bilmeli insan.

Bazen çaresiz dert gibi gelir, konuşturmazlar seni… Anlatamazsın meramını ne annene, ne babana, ne de hocana. ‘’Sus ‘’derler prangalar vururlar cümlelerine. O vakit sığınırsın kitapların deryasındaki sessizliğe. Yabancı gibisindir dünya sevgisiyle dolmuş zahir ehline. Ne sen anlayabilirsin onları, ne de onlar seni…

Kader sırrı seni buluşturur yüce insanlarla. Susturuldukça dolarsın ab-ı hayat ilimlerle. Edep tacı takılır fikriyyatına… Korunursun yüzlerce şiddet-i beladan… Sükût dışa açılan pencerenin iç âleme pervaz kırdığı demdir. Sustukça sadrın genişler, süveyda derunlarında kulaç atarsın. Maddeden manaya nice geçitlerden geçersin. Yüzyıllar öncesinden âlimlerle sohbet edersin. Asırlar sonrasına ayak izlerin mühür vurur eserlerinle.

Şayet konuştuğunda çözebileceksen meseleleri dök kelâm incilerini.

Yok, eğer ziyan olacaksa mana pırıltıları dili lâl eyle sabır kuşan.

Vardır bir hikmeti Hızır sırrından mesaj yollar yüce Sultan.

Kimi zaman eğri bir söz gelir na-edep komşudan.

Kimi zaman çok bilirim diyen bir cahilden.

Kimi zaman had bilmez gençlerden…

Sükût ne tatlıdır acısında şifa gizleyen.

Sükûttur mah cemale yüz binlerce nur saçan

Sükût çetindir demirden leblebi gibi dişleri kıran.

Sükûttur dem gelir haksızı haklı karşısında diz çöktüren.

Elbet hep susmak değildir kârın…

Söz gümüşse onunda zuhur vakti olsun.

Kelâm incilerini öyle sarfedesinki zayi olmasın tek tanesi…

Her kelâm elbet yerini bulur kâinat boşluğunda

Kâh Bir mazlumun derdine derman olsun.

Kâh kırgın bir gönlü tamir etsin.

Kâh yolunu şaşırmışa levha olsun.

Kâh karanlıktakine ışık olsun.

Söz kimi zaman oktur hadsiz düşmana

Kimi zaman şifadır derdi bigâne hastaya

Kimi zaman cefadır biçare aşığa

Kimi zaman vefadır unutulmuş dosta

Kalbini Allaha bırakan sükûnete erişir.

Ama kalbini insanlara bırakan hep sıkıntılı hep kaygılıdır./Yahya Bin Muaz.

 

Halin dilinden daha çok konuşsun ey can… Susmak vakarını ziyade eyler. Nice pişmanlıkları yer ile yeksan eyler.

Her konuştuğumuz nice akıllara ve gönüllere şifaya vesile, her sustuğumuz mana-i Hakikate yolculuk olsun duasıyla…

01
Şub
18

Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…


Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…

 

Mihrican Ulupınar

Eğitimci /Sosyolog /P. Yaşam Koçu

Hayat; içinde zıtlıkları barındıran bir o kadar da o zıtlıklarla ahenk içinde birbirini tamamlayan değirmen misali bir döngüyü içinde barındırır.

Eşrefi mahlûkat olarak dünyaya gönderilen insan, Bezm-i elestten Cemalullaha uzanan sonsuzluk seyrinde, defalarca varlık ve yokluk kavramlarıyla karşılaşır. Bu döngü içinde dolaşıp durur.

Kimileri bu yolculuklarını kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in ve Hz. Muhammed (sav) ikazlarıyla gaflet bataklığında geçirmez. İman ile ‘’KUL’’luk farkındalığını kazanır. Aklını, kalbini, ruhunu feyzi ilahi ile şereflendirir. Allah’ın(cc) halifesi olduğunun şuurunda olarak duygu ve düşüncelerinde iç görü kazanır. Ruhunun liderliğinde, aklının vezirliğinde, kalbinin süveyda derununda ilahi aşkın zirvesinde, azalarını da asker bilinciyle istikamet göstererek ebedi saadet müjdesine nail olur.

Kimileri de bu ikaz ve uyarıları dinlemeyerek, ruhlar meclisinde Allah’a(cc) verdiği sözü unutarak hayatına devam eder. Gafletle hayatına devam edenlerde isyanın eserlerini görürüz. İman eksikliği ve akli melekelerini yeterince kullanmaması onu isyan bataklığının içinde tutar. İman ve salih amel yokluğu içsel fırtınalarının da kaynağıdır.

Asıl ölüm ve dirilişi nefsinin terbiyesinde de yaşar. Nefsinin isyanından kurtulabilirse hidayete erer. Yaşadığı tüm hastalık, musibet, sıkıntı gibi imtihanlar ile acziyetini, güçsüzlüğünü fark eder. İlahi rahmete muhtaç oluşunu idrak eder. Allah’ın(cc) dergâhına sığınır. Bu minval üzere acz ve fakr, ilâhî rahmete birer vesiledir. Zengin olsa da Allah’a(cc) muhtaçlığını, hiçbirini yaratmaya muktedir olmadığını görür. İnsan hem azalarına ve hem de havaya, suya, güneşe, aklına, gözüne, hafızasına, sevgiye, ilme, sese ve nicelerine ihtiyaç içerisindedir. Velhasıl-ı kelam acziyetiyle Mevlaya muhtaçlığı daimidir. Bu hissiyatı, kalbi derununda hissettiğinde O’na yönelir, O’na sığınır, O’ndan medet bekler. Nefsini terbiye sanatını ve ilmini bilmeyen had bilmezler, Karun ve Firavun gibi malikiyet davasında bulunur. Başarılarını kendilerinden bilirler. Vaktinde tevbe etmedikleri takdirde sonları elim bir azap iledir. Bunu er geç öğreneceklerdir. Hâlbuki tüm meziyetler Allah’ın(cc) inayetiyledir.

Nefsini az konuşma, az uyuma, az içmek ve zikir, tefekkür, uzlet, hizmet ile terbiyeye muktedir olan insan, züht sahibi olur, aza kanaat eder. Dünyaya ve maddî menfaate değer vermez. “Elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır” zahit olmak… Dünyayı tamamıyla terk etmek değil, lezzet veren şeyleri azaltmaktır. Dalmamaktır. Dünyaya esaret içinde olmamaktır. Allah(cc) elbet kulları için çeşit çeşit nimetler yaratmıştır. Müslüman bunlardan helal yollar ile istifade edecek, harama meyletmeyecek, israf etmeyecek ve bunlara kalbini bağlamayacaktır. Dünyayı ahiretine hizmetçi edecektir. Züht sahibi, dünyaya fren yaptıkça, yeter dedikçe, ruhsal yönden güçlenmeye başlar. Allahu Teâlâ(cc) ile murakabeyi bozacak her şeyi terk edenlere Arif-i billâh denilir. Fenafillâhta hiçlik makamına erişir. Nefsini terbiye metotlarından geçerek “Ölmeden evvel ölüm” sırrına erişir.  Ruhunu bedenine sultan eyleyerek Fenafillah, tefâni sırrı da denilen, “ölmeden önce ölmüş gibi olup” yokluk sırrına ererek, Allah’ın (cc) varlığında yok olmuş, erimiş olacaktır. İnsan daha önce “ben ben” derken, “meğer ben sadece O’nun tecellisine bir ayna imişim” düşüncesiyle haddini bilmeyi öğrenir.

“Nefsini bilen Rabbini bilir”

Bu babda Hiçlik kavramı karşımıza çıkar. Hiçliğe erişen sufiler benlikten bizliğe yelken açmış olurlar. Hakîkaten bütün Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevâzû, hiçlik ve yokluk hâlidir. Bunun içindir ki ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaradan!” buyurmuşlardır.

“İlim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir / Sen kendin bilmezsin /Ya nice okumaktır.” demiş Yunus Emre. Tefekkür edilesi bir dörtlük…

“Bekabillah tevhit makamıdır” sırrı ile de küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka misali tekrar dirilişi yaşar. Fecr suresinin muştularını dünyada iken hissetmeye başlar. Bu dirilişle artık tüm ömrünü “ilahî ente maksudî ve rizake matlubî” mihenk sırrıyla insanlığa ve tüm mahlûkata hizmet ile geçirmeye çalışır. Bekâ-billaha kavuşmadan önce huzurun yani her an Allahu Teâlâ ile olma hâlinin devam etmesi mümkün değildir.

Kendi gücü nispetinde her şeyi yaptıktan sonra tevekkül boyutuna geçer. İşlerini Allaha ısmarlar. Tevekkül kavramı, Allah’a güvenmek, dünyaya ve ahirete ait maksatlara ulaşmak için gereken bütün tedbirleri aldıktan ve sebeplere tam riayet ettikten sonra, neticeyi Allah’tan beklemek ve tesiri O’ndan bilmektir.

Tefviz kavramı ve tevekkül yakın mana taşırlar. “Tevekkül tefvizin bir koludur.” , “Tefvîz, tevekkülün en ileri şeklidir.” denilmiştir. Ve kalbin manevi şifa iksirlerinden biridir. İbrahim Hakkı Hazretleri, meşhur “Tefvîznâme” şiiriyle bizlere manevi iksirden doya doya ikram eder. “Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler,”

Buna göre, bir işin meydana gelmesi için birtakım ön çalışmalar gerekiyorsa, bunlar yapılmadan tefviz yoluna girmek tembelliktir. Gerekli sebeplere teşebbüs ettikten sonra neticeyi Allah’tan beklemek ise tevekküldür. Sabır artık onun şiarıdır. Tahammülünün tüm sınırlarını zorlar. Gücü yettiği kadar aklını, kalbini, ruhunu, bedenini kullanır. Hatta gücünün üzerinde işlerde dahi sınırlarını zorlar. Bilir ki “La havle velâ kuvvete illa billâh” sırrıyla bütün güç ve kuvvet Allah’tan gelir. Ondan gelen her şeye razı olur. Rıza makamını yaşar. İnsan-ı kâmil olarak ömrünü tamamlar. Bu yokluk âlemine seçilerek gelişi veda ederken de işe yaramaz, değersiz, esfeli safiline düşmüş bir sonla değil insan-ı kâmil mertebesini kazanmış bir Hak aşığı, bir Hak dostu olarak, aklına Marifetullahı, kalbine de Muhabbetullahı nakş ederek Cemalullah yolcuları arasına ismini kaydettirir.

“Âşk geldi damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu.

Bedenimin bütün cüzlerini sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o…” Hz Mevlana (k.s)

 

10
Oca
18

Güven Kokan İnsanlar


Güven Kokan İnsanlar

GÜVEN KOKUSU ile ilgili görsel sonucu

Neydi Güven? Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusu. Bir şeyden umulan, beklenen niteliğe inanıp ona göre davranma. Güven bir yandan sağlam bir yapıştırıcı gibi insanları birbirine bağlar. Zedelenirse cam vazo misali paramparça olur. ‘’Özü sözü bir olmak’’ deyimini burada anmamız yerinde olacaktır.

Güven, insan ilişkilerinin temelidir. Doğruluk ve güven inançta, sözde ve amelde başlar. Erdemli insanın ilk önce tutunması gereken bir fazilettir. Toplumumuzda; idareciler- halk, hoca- talebe, işçi-işveren, büyük-küçük, kadın-erkek, tüccar- çiftçi, âmir-memur her kesimden insanın güvene ihtiyacı vardır. Doğruluk ve güven toplumda rahat ve huzurun teminatıdır. Şayet zedelenirse ticaret felç  olur. Şüphe  başlar, kimse kimseye inanmaz olur. Birbirine inanmayan  ve  güvenmeyen  insanların  oluşturduğu  toplumda  birlikten  beraberlikten söz edilemez.   Aldatılma korkusuyla hayatı çekilmez eder. Bütün bu olumsuzlukları   ortadan   kaldırmanın yolu doğruluk ve güvendir.

Kutsal kitabımızdan bir ayet : “Şüphesiz ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”1

Ve bir hadis-i şerif: Ebû Hureyre’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Bizi aldatan bizden değildir.”2

Güvenin önemini bir kez daha vurgular niteliktedir. İslamiyet hiçbir şekilde ve hiçbir alanda hile ve aldatmayı kabul etmez.

Çok konuşmak mı? İcraat mı?  ‘’Gençler metrobüste yer versin’’ demek yerine kalkıp yer vermeli. ‘’Sokaklar temiz olsun’’ isterken süpürge alıp çöpleri kaldırmalı. ‘’Toplum çöküyor ‘’sancısı çekenler toplumu imar edecek stratejiler ile ortaya çıkmalı. İlme kabiliyeti olup imkânı olmayan öğrenciye burs vermeli. Fakiri giydirmeli. Düşeni kaldırmalı. Borçlunun borcunu ferahlandırmalı. İmkânı olmayanı evlendirmeli. Yetimi güldürmeli, aç olanı doyurmalı o vakit domino taşı gibi iyilikler birbirini tetikleyecek, toplum imar olmaya devam edecektir. Söylemler yerine amellerimiz fikirlerimize ayna olmalı. Kaliteli mal üreten firmaların alıcıları çoktur. Bereket dürüstlüktedir. Kalitesiz ürün yapanlar, birinci üretim sonrası iflasa sürüklenir. Güveni zedeleyenler işini, eşini, aşını, itibarını, ahiretini dahi kaybeder.

Evlenirken iyi gün- kötü gün de bir ömür beraber olmaya birbirine söz veren çiftler, özellikle de beyler biraz fazla para kazanmaya başlayınca, eğer zenginlik imtihanı için sağlam hayırlı plan ve projeleri yoksa nefsinin peşinde sürüklenip eşinin ve çocuklarının güvenini zedeleyici yanlış işlere düşmektedir.

Güven zor kazanılır kolay kaybedilir. Mevki, makam ve statülerde eğer ilmi bilgiler ile birlikte, kaliteli kimlik ve karakter eğitimi yanında alınmadıysa, güven zedeleyecek unsura dönüşebilir. Rüşvet her yere yayılabilir. Hak ve hukuk yer ile yeksan olabilir.

Kelam ehli mi? Hal ehli mi olmalı? Kimileri vardır konuşmasına gerek kalmaz. Aş evinde çorba pişirir. Gelemeyen hasta ve yaşlılara arabasıyla yemek taşır. Namaz kıl demez, o namaza kalktığında senide cezbeder. O meclise girdiğinde her sözü güven kokar. Söz verdiğinde senet yerine geçer. Onun bulunduğu faaliyetlere gözü kapalı girilir.

İstikrarlı Hayat? Hayatta çizgisinde daim emin adımlarla yürüyen olmalı. Elbet iniş çıkışlarımız olacaktır. Ne var ki istikrarı kaybetmemek gerekir. Ne istediğini bilen yaşam felsefesi, yaşam çizgisi tutarlı ve dengeli bir hayat yaşamak gerek. Güven kaybederseniz hiçbir toplumda barınamazsınız. Sadece konuşmak yeterli değildir. Bir mesele ortaya koyanların davasını ispat edecek delilleri de olmalıdır.

Güven yakalanırsa arkanızdan gelen kitleler çoğalır

Doğruluk ve güven kalbin manevi değerlerindendir. İyi niyet, ihlâs, samimiyet, başarı ve mutluluk kaynağı güven ile alakalıdır. Güven; yardımlaşma, borç para verme, iyiliklerin artmasına, bereketin çoğalmasına vesile olur. Aklı, kalbi, ruhu ile kemalatı yakalamış liderlerin takipçisi çok olur.

Önce kendinize güvenin. Aynaya bakarken şu soruyu kendinize sorun. Ben sözlerimle ve işlerimle güven oluşturuyor muyum?  Aileme, çevreme güven kokusu sunabiliyor muyum? Yanımda huzur içindeler mi? Yoksa kalplerde şüphe uyandıran tavırlarım mı var? Güven kazanmak için hangi tedrisattan geçmem gerekli? Eksiklerimi nasıl gider meliyim?

Tüm İnsanların güven kokusu yaymaları, toplumların hakiki birlik ve beraberlik ile yeniden hemhal olmaları dileğimle…

Dipnot:

1: Sure (Şuarâ Suresi), 162. Ayet

2.[Müslim, Îmân 164, Fiten 16]

Sosyolog/ Eğitimci/ Yazar

Mihrican Ulupınar

10
Oca
18

Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…


Bezm-i Elest’ten Cemalullah’a…

bezmi elestten cemalullaha ile ilgili görsel sonucu

Hayat; yaşam döngüsü içinde zıtlıkları barındıran bir o kadarda o zıtlıklarla ahenk içinde birbirini tamamlayan değirmen misali bir döngüyü içinde barındırır.

 Bu döngünün merkezinde İnsan, sonsuzluk deryası olan varlık âlemi içinde ruhuyla, cesediyle, aklıyla, kalbiyle Allah’ın {C.C}“Ahsen-i takvim” üzere yaratmış olduğu yeryüzünün halifesi ve ilahi emanetin teslim edildiği  “Ne gökler ne de yer beni içine alamadı. Fakat mü’min kulumun kalbine yerleştim.”(1) sırrına sahip bir sanat eseridir.

Eşrefi mahlûkat olarak dünyaya gönderilen insan, Bezm-i elestten Cemalullaha uzanan sonsuzluk seyrinde defalarca varlık ve yokluk kavramlarıyla karşılaşır. Bu döngü içinde dolaşıp durur. Ruhlar âleminden anne rahmine ve nihayetinde dünyaya doğumu ile varlığı, vefatı sebebiyle kabir âleminde ise yokluğu tadar. Mahşer meydanında yeniden varlığı tadarak defaatle sonsuzluk âleminde gelgitlerde kulaç atar.

Kimileri bu yolculuklarını kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’in ve Hz. Muhammed (sav)  ikazlarıyla gaflet bataklığında geçirmez. İman ile farkındalığını kazanır.  Aklını, kalbini, ruhunu feyzi ilahi ile şereflendirir. Allah’ın{C.C} halifesi olduğunun şuurunda olarak duygu ve düşüncelerinde iç görü kazanır. Ruhunun liderliğinde, aklının vezirliğinde, kalbinin süveyda derununda ilahi aşkın zirvesinde, azalarını da asker bilinciyle istikamete yönlendirerek ebedi saadet müjdesine nail olur.

Kimileri de bu ikaz ve uyarıları dinlemeyerek, ruhlar meclisinde Allah’a{C.C}  verdiği sözü unutarak hayatına devam eder. Gafletle hayatına devam edenlerde isyanın eserlerini görürüz. İman eksikliği ve akli melekelerini yeterince kullanmaması onu isyan bataklığının içinde tutar. İman ve Salih amel yokluğu içsel fırtınalarının da kaynağıdır.

Asıl ölüm ve dirilişi nefsinin terbiyesinde yaşar. Nefsinin isyanından kurtulabilirse hidayete erer. Yaşadığı tüm hastalık, musibet, sıkıntı ve imtihanlar ile acziyetini, güçsüzlüğünü hisseder. İlahi rahmete muhtaç oluşunu idrak eder. Allah’ın{C.C}  dergâhına sığınır.  Bu minval üzere acz ve fakr İlâhî rahmete birer vesiledir. Zengin olsa da Allah’a{C.C} muhtaçlığını, hiçbirini yaratmaya muktedir olmadığını görür. İnsan hem azalarına ve hem de havaya, suya, güneşe, aklına, gözüne, hafızasına, sevgiye, ilme, sese ve nicelerine ihtiyaç içersindedir. Velhasıl-ı kelam acziyetiyle Mevlaya muhtaçlığı daimidir. Bu hissiyatı kalbi derununda hissettiğinde O’na yönelir, O’na sığınır, O’ndan medet bekler. Nefsini terbiye sanatını ve ilmini bilmeyen had bilmezler, Karun ve Firavun gibi malikiyet davasında bulunur. Başarılarını kendisinden bilirler. Vaktinde tevbe etmeyenlerin sonları elim bir azab iledir. Bunu ergeç öğreneceklerdir. Hâlbuki tüm meziyetler Allah’ın{C.C}  inayetiyledir.

Nefsini az konuşma, az uyuma, az içmek ve zikir, tefekkür, uzlet, hizmet ile terbiyeye muktedir olan İnsan, zühd sahibi olur, aza kanaat eder. Dünyaya ve maddî menfaate değer vermez. “Elde olan dünyalığa sevinmemek ve elden çıkana üzülmemek, elde bulunmayan şeyin gönülde de bulunmamasıdır”zahid olmak… Dünyayı tamamıyla terk etmek değil, lezzet veren şeyleri azaltmaktır. Dalmamaktır. Dünyaya esaret içinde olmamaktır. Allah  {C.C} elbet kulları için çeşit çeşit nimetler yaratmış envai hazinelerle donatmıştır. Müslüman bunlardan helal yollar ile istifade edecek, harama meyletmeyecek, israf etmeyecek ve kalbini bağlamayacaktır. Dünyayı ahiretine hizmetçi edecektir. Zühd sahibi, dünyaya fren yaptıkça yeter dedikçe ruhsal yönden güçlenmeye başlar. Allahü Teâlâ{C.C}  ile murakabeyi bozacak her şeyi terk edenlere Arif-i billâh denilir. Fenafillâhta hiçlik makamına erişir. Nefsini terbiye metotlarından geçerek ‘’Ölmeden evvel ölüm’’ sırrına erişir.  Ruhunu bedenine sultan eyleyerek Fenâfillah, tefâni sırrı da denilen, “ölmeden önce ölmüş gibi olup” yokluk sırrına ererek, Allah’ın {C.C} varlığında yok olmuş, erimiş olacaktır. Her daim Allah’a {C.C}  ihtiyacı olduğunu, bütün şifaların ondan geldiğini hissederek, Allah yolunda fenafillâh makamına doğru yolculuğuna devam eder. Tasavvuf inancına göre, evrende Allah’ın {C.C} varlığından başka gerçek varlık yoktur. Varlıklar onu gösteren birer aynadan ibarettir.

Aşk yolunun yolcusu Yunus; “Beni bende deme, bende değilem, bir ben vardır bende benden içerü!” diyerek benlikten geçerek “hâkiki benliğine” kavuştuğunu söylüyor.  Nefsini eritip İlahi Nur kaynağına ulaştığının sırlarını şiirlerinin satır aralarına gizliyor.

Hz.Mevlânâ: “Hamdım, piştim, yandım!” beyanıyla açıkladığı ömrünü, aklın son noktasında ilmin acziyetini yaşadığı ve kalbinin zaferiyle ilahi aşkın, varlık yokluk sırrının, idrakini bize hissettirir.  Kendisi yokluğu tadar, aslında orada var olanı seyreder. Kâinatın sahibinin Mü’min Sûresi 16. Ayetinde buyurduğu “Bugün mülk (hükümranlık) kimindir?” sırrına muhatap olarak Hak Teala olduğunu görür..

İnsan daha önce ‘’ben ben derken, meğer ben sadece O’nun tecellisine bir ayna imişim’’ düşüncesiyle haddini bilmeyi öğrenir.

“Nefsini bilen Rabbini bilir”

Bu bab da Hiçlik kavramı karşımıza çıkar. Hiçliğe erişen sufiler benlikten bizliğe yelken açmış olurlar. Ebûʼl-Hasan Harakānî Hazretleri buyurur:

“Yüce mertebelere ulaşan Hak dostları, ihlâsla yaptıkları amelleri yanında, nefislerini de tezkiye ettikleri için yükseliyorlar.”[2]

“Nasıl ki namaz ve oruç farzdır, îfâsı mecbûrîdir, aynı şekilde gönülden, kibri, hasedi ve hırsı bertaraf etmek de zarurîdir.”[3]

Hakîkaten bütün Allah dostlarını zirveleştiren sır; bu tevâzû, hiçlik ve yokluk hâlidir. Bunun içindir ki ârif zâtlar; “Sen çıkınca aradan, kalır seni Yaradan!” buyurmuşlardır.

‘’İlim ilim bilmektir/ ilim kendin bilmektir / Sen kendin bilmezsin /Ya nice okumaktır’’ demiş Yunus Emre derin tefekkür edilesi bir dörtlük…

Bekabillah Tevhid makamıdır. Sırrı ile de küllerinden yeniden doğan Zümrüd-ü Anka misali tekrar dirilişi yaşar. Fecr suresinin muştularını dünyada iken hissetmeye başlar.

27-28. Ey (Allah’ın rızasıyla) huzura eren nefis! (Rabbini) hoşnut etmiş ve (sen de Rabbin tarafından) hoşnut edilmiş olarak Rabbine dön. [krş. 98/8]

29-30. Haydi (iyi) kullarımın içine katıl ve cennetime gir! (denilir.)(4)

Bu dirilişle artık tüm ömrünü “ilahî ente maksudî ve rizake matlubî” Mihenk sırrıyla insanlığa ve tüm mahlûkata hizmet ile geçirmeye çalışır.

Allah (Cellecelalühü) “Ben bir kenz-î mahfî (gizli hazine) idim. Görünmek için bu âlemleri yarattım.”([5]). Buyurmuştur.  Her şey o”na nispetle, bir tecellî içerisindedir. Yüce Allah”ın (Cellecelalühü) “Lizatihi, bizatihi”([6])  tecellîsi mevzû-i bahistir. Evvelâ her şey O”nun Mutlak Zat varlığının bir tecellîsi, kendisi ile yine kendisine tecellîsinin birer  tezâhüründen ibarettir. Yine bir Kutsî Hadis”de: “Ben insanın en büyük sırrıyım ve insan benim en büyük sırrım.”([7])  Buyurulmuştur.

Cüneydî Bağdadî Hazretleri: “Allah”ın (Cellecelalühü) seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesi”([8])

Hakk’ul-yakîn bilgisi (hakîkate kavuşmak) bekâ-billâh makamında hâsıl olur. (9)

Bekâ-billaha kavuşmadan önce huzûrun, yâni her an Allahü teâlâ ile olma hâlinin devam etmesi mümkün değildir. (10)

Tasavvufta fenâ ve bekâ’dan ilk bahs eden Ebû Saîd-i Harrâz’dır.

Tüm işlerinde Allaha tevekkül eder. Kendi gücü nisbetinde her şeyi yaptıktan sonra tevekkül boyutuna geçer. İşlerini Allaha ısmarlar. Tevekkül kavramı, Allah’a güvenmek, dünyaya ve âhirete ait maksatlara ulaşmak için gereken bütün tedbirleri aldıktan ve sebeplere tam riayet ettikten sonra, neticeyi Allah’tan beklemek ve tesiri O’ndan bilmektir.
Tefviz kavramı ve tevekkül yakın mânâ taşırlar. “Tevekkül tefvîzin bir koludur.” , “Tefvîz, tevekkülün en ileri şeklidir.” denilmiştir. Ve kalbin manevi şifa iksirlerinden biridir. İbrahim Hakkı Hazretleri, “Tefvîznâme” meşhur şiiriyle bizlere manevi iksirden doya doya ikram eder.

  “Mevlâ görelim neyler,
Neylerse güzel eyler,”

“Tertib-i mukaddematta tefvîz tenbelliktir, terettüb-ü neticede tevekküldür.” (11)

Buna göre, bir işin meydana gelmesi için birtakım ön çalışmalar gerekiyorsa, bunlar yapılmadan tefvîz yoluna girmek tembelliktir. Gerekli sebeplere teşebbüs ettikten sonra neticeyi Allah’tan beklemek ise tevekküldür. Sabır artık onun şiarıdır. Tahammülünün tüm sınırlarını zorlar Gücü yettiği kadar aklını kalbini ruhunu bedenini kullanır. Hatta gücünün üzerinde işlerde dahi sınırlarını zorlar. Bilirki“La havle velâ kuvvete illa billâh” sırrıyla..bütün güç ve kuvveti Allahtan geldiğini idrak eder Ondan gelen her şeye razı olur. Rıza makamını yaşar. İnsanı kâmil olarak ömrünü tamamlar. Bu yokluk âlemine seçilerek gelişi veda ederken de işe yaramaz, değersiz, esfeli safiline düşmüş bir sonla değil… İnsanı kâmil mertebesini kazanmış bir Hak aşığı, bir Hak dostu olarak, aklına Marifetullahı, kalbine de Muhabbetullahı nakş ederek Cemalulah yolcuları arasına ismini kaydettirir.

‘’Âşk geldi damarımda, derimde kan kesildi; beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu.

Bedenimin bütün cüz’lerini sevgili kapladı.

Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep o…’’(12)

Dipnotlar:

1-Acluni, Keşfü’l-Hafa, II, 195.

(2) Attâr, Tezkire, s. 622.

(3) Attâr, Tezkire, s. 629.

(4)Feyzül Furkan Hasan Tahsin Feyizli

(5) Necip Fazıl Kısakürek, Age, s. 167

(6)Necip Fazıl Kısakürek, Age s.177

(7) Necip Fazıl Kısakürek, Age s.108

(8) Molla Câmî

(9) Ahmed Fârûkî

(10) İmâm-ı Rabbânî

(11). Mektûbat

(11) Hz Mevlâna:

(12). Mevlana

Sosyolog/ Eğitimci/ Yazar

Mihrican Ulupınar

05
Oca
18

Fikrin Selâmeti Kalbin Huzurundadır


365dce2

Fikrin Selâmeti Kalbin Huzurundadır

Mihrican ULUPINAR

Eğitimci / Sosyolog /P. Yaşam Koçu

                                  Düşünmek akıl nimetinin hikmet menbağıdır.

Tefekkür etmek, fikretmek demektir. Düşünmektir.  Bize verilen akıl nimetinin kadrini, kıymetini bilmek demektir. Tefekkür, İslâm dininde günahlarını, kâinatı, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah’ı düşünmek ve O’nun yarattığı varlıklardan, kâinattaki eşsiz mükemmellikteki düzenden ders çıkarmak demektir. Tefekkür, hayatımızın yönünü değiştirir.

“Eğer Biz bu Kur’ân’ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz.” (el-Haşr, 21)

Allahın zatını değil kudret ve hikmetini düşünmek gereklidir. Allahın sanatını düşünmek onu tanımaya götürür. Atomlardan samanyoluna, çekirdekten ağaca, nutfeden insana, hastalıktan sağlığa, dikenlerden güle, resimlerden ressama ulaşmak…

Aklımızı kullanırsak İslam’ı doğru anlar doğru yaşarız. Birlik beraberlik olmayı öğreniriz. Ayrılıklardan bozgunculuklardan kurtuluruz. İslâm düşmanları birleşmeyi öğrenmiş, Müslümanların hali içler acısı… Neden mi? Düşünmemizi istemedikleri için sayısız kanallar, diziler, eğlenceler, yarışmalar tertip etmişler! Televizyon başından kalkamayan, elinden telefonu bırakamayan bireylerin sayısı gün geçtikçe daha çok artmaya devam ediyor… Teknoloji ile uyuşturuluyoruz farkında mısınız? Kitap okuyan kaç kişi kaldı dersiniz?

Tefekkürsüz din ve içi boş ibadetler… Tefekkürsüz eğitim ve talebenin ruhuna dokunamayan öğretmenler… Tefekkürsüz kariyer ve rüşvetsiz vazife yapmayan memurlar… Tefekkürsüz aile ve kaliteyi kaybeden, boşanma ile neticelenen dağılmış yuvalar… Tefekkürsüz çocuk eğitimi ile kaybedilmiş nesiller… Tefekkürsüz aşklar, kenarı yanmamış, yazılamamış mektuplar, hasret özlem ile beslenmeyen sevgiler… Tefekkürsüz dostluklar, zor günlerinde yalnızlar… Tefekkürsüz sadakat ve nice aldatılan eşler, geceler boyu dökülen gözyaşları…  Tefekkürsüz edebiyat,  bilim,  sanat, siyaset! Selâmsız, güvensiz kalabalıklar… Nereye gidiyor toplum?

“Kendini tanıyan Rabbini tanır”

 İç sesimizi dinlemeye vakit ayırma zamanı gelmedi mi? Gönül aynan tozlanmış temizlenme zamanı gelmedi mi? Arada bir kalabalıktan uzaklaşıp ruhumuzu tamir etmeliyiz. Aklımızın dağınıklığını selamete çıkarmalıyız.

Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) “Bir saat tefekkür; kırk gece nâfile ibâdetten üstündür.” (Deylemî, II, 70-71, no: 2397, 2400)

Hadis-i şerifiyle bizleri düşünmeye davet etmiş. Düşünürsen ne olur? Çünkü hayatın değişir, çünkü yaşam tarzın düzelir. Haramlarda kırmızı ışık yakar ve fren yaparak vazgeçersin.

Nice günahkârlar bir anlık tevbe ile hidayete ererler. Niceleri de kıldığı namazlarda yemek, ticaret derdindedirler. Günde beş defa neden Allah’ın {C.C} huzuruna gidiyoruz? Niçin davet ediliyoruz? Namaz kılıyorsun peki faizle niye iştigal ediyorsun? Sağlığına ve kesene zarar verdiğini bildiğin halde niçin sigara, uyuşturucu, alkol tüketiyorsun? Hayatın bu kadar kıymetliyken niçin onu heba ediyorsun?

Kur’an-ı Kerimi okurken tefekkür ile oku, ne anlatıyor? Surelerin manası nedir? Namazda okuduğumuz ayetlerin anlamı nedir? Her gün bir ayetin manasını öğrensen, yılda üçyüzaltmışbeş ayetin manasını öğrenmiş olursun, ne kaybedersin?

Niçin örtünüyorsun? Gerçek tesettür nasıl olmalı? Senin tesettürün Allahın rızasına uygun mu? Makyaj yaparak tesettür olur mu? Dar giyimler tesettürün ruhuna uygun mu?

Hatırlayalım ve unutmayalım.

 Gafletten kurtulmak için ilme sarılmak zorundayız. Bilen uyanır ve farkında olur. Yaptığı her şeyin ölçüsünü anlar. İlme teknolojiye sarılacağız elbet lakin maneviyatı da kaybetmeyeceğiz. Kalp bozuk olursa, ilim sahibi onu yanlış yollarda kullanacaktır.

Oruç tutmak, az yemek, az konuşmak düşünmeyi güçlendirir. İbadetler aklı kuvvetlendirir. Ahlâkı güçlendirir. Kalbi Allahın zikri ve fikri ile dolan, masivadan (Allahtan başka her şeyden) boşalmış olana müjdeler olsun. Murakabe halinde olmalı ve her an Mevlamızın bizi gözetlediğinin sınav içinde olduğumuzun bilincinde olmak durumundayız.

“Müminin ferasetinden sakının!. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar.” (Tirmizi, Tefsiru’l-Kur’an, 16, Suyûtî, elCâmiu’Sağir, 1, 24)

Kalbe gelen hatıraları analiz edeceğiz. İslam’ın emirlerine uygunsa hayırlıdır yapacağız. Günah, vesvese, kötülük, heva ve heves ise peşinde gitmeyeceğiz, çünkü şerlidir. Nefsimizin hoşuna gitmeyen nice işler bizim için hayırlıdır.  Namaz kılmak, örtünmek gibi… Nefsin hoşuna giden nice işlerde tehlikelidir. Zina, rüşvet v.s. gibi.

(Âlimlerin sohbetine katılın, onlara yakın oturun! Çünkü Allahü teâlâ, yağmurla ölü toprağı dirilttiği gibi, ölü kalbleri de, hikmet nuru ile diriltir.) [Taberani]

Bu sebeple âlimler ile istişare halinde olmamız elzemdir. Onlar onay verirse iyi, değilse kötüdür. Salihlerin gittiği yolları takip etmeliyiz. Kendimize Allah yolunda sadık düzgün dostlar edinmeliyiz. Onlara baktığımızda bize Allah’ı (C.C.) hatırlatmalılar.  Ayağımızın kayma zamanlarında elimizden tutup uyarmalılar. Sıratı müstakime yönlendirmeliler. Kuran ve sünnet yaşam felsefemizin mihenk taşını oluştursun. Mizana koy, tart, ölç ve ona göre yaşam tarzını oluştur.

Zikir Fikir Huzur

Kalbi temizleme yolları tezekkürdür. Kalp nazargâhı ilahidir. Allah her şeyi biliyor. Allah zikri tüm vesveseleri temizler. Kalbi korumanın yolları; uzun emel, acelecilik, haset ve kibirden uzak durmaktır. Bu hastalıkları tedavi etmektir. Kısa emelli, sakin, nasihat ehli olmalıdır. Tevazulu olmalı ve An’ın kıymetini bilmelidir. Edepli olmalı, sadece yüzünü değil kalbini de temizlemelidir.

‘’Yüzü güzele kırk günde doyulur

Kalbi güzele kırk yılda doyulmaz’1

Kalp hükümdardır. Uzuvlar askerdir. Gönül mahzendir. Aklın gıdası marifetullah, kalbin gıdası muhabbetullahtır. Kalbin helakı ise gaflet(Allahı unutmak)  ve masivadır( Allahtan gayri her şey).

İlahi Aşk ile huzura ermelidir. Endişe buz gibidir, aşk-ı ilahi güneş misali tüm endişeleri eritir. Kalbi tertemiz saf ve pak eyler.

‘’ Sür çıkar ağyâri dîlden, tâ tecelli ede Hak. Pâdişah konmaz saraya, hâne mâmur olmadan.1.

Mevlam iki cihan saadeti nasip eylesin. Gönüllerinizde ilahi Aşkın çerağı hiç sönmesin. Son nefesiniz Şeb-i arus olsun.

Saygı ve Hürmetlerimle

Yararlanılan Kaynaklar:

1.Şemseddin Sivasi

İbrahim Hakkı Erzurumi (k.s.)

Prof.Dr. Mahmut Esad Coşan (k.s.)

18
Ara
17

Kabuk ve Öz misali…


müslüman-e1452932922580

Mihrican ULUPINAR

Eğitimci / Sosyolog /P. Yaşam Koçu

Müslümanlık geniş kapsamlı bir konudur. Kuran ve Sünnete uygunluk esasında hayatın her alanına mühür vurur. Eğitim, kariyer, aile, çocuk eğitimi, ev düzeni, yaşama sanatı, sağlık, kişisel bakım, finans, aşk, sosyal çevre, insani ilişkiler, siyaset, sanat, dinlenme, eğlence, ruhsal dünya, vs… örnekler çoğaltılabilir.
Bu vechile bakıldığında İslam bir devlet sistemi ve yönetim sanatıdır. Birey önce kendisini, Ezelden Ebede süren hayat yolculuğunda, dünya ve ahiret dengesinde ‘’İnsani Kâmil’’ mertebesine yükseltmelidir. Aşağıdaki hadisi şerifi düstur edinerek, psikolojik ve sosyolojik gelişimlerini dikkatli düzenlemelidir.
“Hiç ölmeyeceğini zanneden biri gibi çalış, yarın ölecek biri gibi de tedbirli ol.” (Câmiu’s-Sagîr, II/12, Hadis No:1201)

Bu imtihan yurdunda her daim kemalata doğru adım atmalı, vefat anında ulaşabildiği en zirve noktayı yakalayabilmelidir. Diploması o vakit tescillenecektir. Değişim ve gelişimi; ilmen, fikren, ruhen ve kalben devam etmeli ve kişisel hayat planı her yönden zengin bir içerikle dolu olmalıdır. Attığı her adımın, verilen her nimetin sorgu ve sualinin sorulacağı bilincinde basiret ve ferasetini kullanarak, tefekkür zenginliği ile ömrünün nefeslerini kullanabilmelidir. İç mihenk ölçüsü ‘’ilahi ente maksudi ve rızake matlubi’’ dönüşleriyle devam etmelidir.
Sonrasında ailesini ve evlatlarını da, İslam’ın ve çağımızın güncelliğinde, rızayı Bari’ye uygun kaliteye getirebilmelidir.

Sosyal çevresini, akraba ilişkilerini, komşuluk, dost, arkadaş çevresini de seçerken ölçüsünü iyi ayarlamalıdır. Ülkesini ilgilendiren her konuda da bilinçli olmak durumundadır. Siyasetten uzak duran bir Müslüman sömürge ile yönetilmeye aday demektir. Neme lazım diyemez, nerede bir tasallut, tecavüz, zulüm olursa karşısında dik durmasını ve adalet ile hareket etmesini bilmelidir. Velev ki zulmeden en yakınları bile olsa…
İslam içinde olup birçok konuda ifrata tefrite kayanlar olduğu gibi muhafazakârlık içinde de aynı tehlikeler söz konusudur. Belli kalıplar içine sıkışır. İslam içinde olduğunu iddia eden Kur’an bana yeter deyip, hadisleri, tasavvufu ve hatta tesettürü reddeden fertler bulunmaktadır. Muhafazakârlık içinde de ilmi gelişmeleri, siyaset ile uğraşmayı reddeden ‘’bir lokma bir hırka bana yeter’’ zihniyetinde olan fertlerde bulunmaktadır. İki zıt kutupta sıkıntılıdır. Orta yolu bulmak bize Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) öğüdüdür.
(İfrat ve tefritten uzak durun.) [Buhari]
(Hayr-ül-ümûr evsâtuhâ = İşlerin en iyisi vasat olanıdır.) [Deylemi, Beyheki]
(Orta yolu tutun, istikâmetten ayrılmayın.) [Müslim]

Kuran ve sünnet bütünlüğünde, tasavvufu da reddetmeden, dışıyla İslam’ın tüm emirlerini değerler, inançlar, hukuki vazifeler v.s..hakkıyla yerine getiren, iç aleminde de ahlakıyla, akaidiyle, salih niyetiyle, içi dışı bir Mümin/ Mümine olmalıdır. İslam ve muhafazakârlık birbirinden ayrı değil ‘’Bir’’dir. Kabuk ve öz misali… Bir binanın dışı sağlam ve güzel olduğu gibi, içi de tüm teçhizatıyla donanımlı olmak durumundadır. Bir meyvenin kabuğu sağlam ise özünün korunması da o denli kolay olur.

Müslüman iki kanatlı kuş gibidir. Hem zahir, hem batın ilimlerini ve hem dünya, hem ahiret ilim ile yaşantısını hayatına uygulamak mecburiyetindedir. Allah’tan korkmayan bir bireyin her daim ayağının kayması mümkündür. Ahiret âleminde, nüfus kâğıdımızda ‘’İslam’’ ibaresi olması yeterli olmayacak, İslam’ın özünü ne kadar içselleştirdiğimiz ve hayatımıza özdeşleştirdiğimize göre değer bulacağız. Bu minval üzere yeri geldiğinde muhafazakâr olmak durumunda kalabiliriz. İslamın yasakladığı dikkat etmemizi istediği kırmızı çizgili duraklar da, maneviyatımız güçlü ise fren yapabiliriz, aksi takdirde tehlikelere düşmek zor olmasa gerektir.

Mü’mine olmak deyince şu konuyu işlemeden geçemeyeceğim. Günümüzde mahremiyet bilinci de büyük ölçüde darbe yedi. Aile içindeki özel muhabbetler, akşam ev halleri ve dahi niceleri gerek sosyal medya gerekse reel hayatta serbestçe sergilenir oldu. Allah (C.C) tesettürü emrederken ziynetlerinde gizlenmesini emretti. (Nur/31. Ve Ahzab 59. Ayet) bu konuya da özelikle dikkat edilmesini tavsiye ediyorum. Hayatımızın her alanında devamlı terakki halinde olup, eksik ilim ve ameli parçalarımızı tamamlayıp, Mevla’mızın sevdiği ve razı olduğu kullardan olabilmeyi kendimize düstur edinmeliyiz.

Maneviyatımızı dikkatle koruyan, gönlümüzde ilahi Aşkı her dem taşıyan, İslam’ın özünü kaybetmeden hayatını idame ettiren Mü’min ve Mü’minelerden olmamızı, Mevlam hepimize kolaylaştırsın…
Saygı ve Hürmetlerimle

16
Ara
17

İlahi Aşk Yolculuğu / Kitapyurdunda


İlahi Aşk Yolculuğu
İlahi Aşk Yolculuğu kitabımızın Kitapyurdunda da satışları başlamıştır.
 
12
Ara
17

İlahi Aşk Yolculuğu Satış Adresleri


İlahi Aşk Yolculuğu kitabımızı bulabileceğiniz kitabevlerinin sayıları çoğalmıştır….

babil.com
OdaKitap.com
kitapburada.com
egabanda
kitapsihirbazı
kitapdenizi.com
kitapambari.com
sözcü kitabevi
Nobel Kitap
Kitap Matik
kabalci.com.tr
besirkitabevi.com.tr
Perpa Kitap
Mentis Bilişim

Çok yakında D&R, İdefix ve kitapyurdu.com‘da da satışta olacaktır.

https://www.eren.com.tr/…/ilahi-ask-yolculugu-p13193929.html

Ezelden Ebede uzanan bir yolculuğun gizeminde

Kendini arayanların sorularına cevaplar bulabileceği
Aşkın deryasında dalgıçların doyasıya yüzebileceği
Tasavvufa gönül verenlerin yaralarına merhemdir
Muradımız İlahi aşkın ŞEM’inde bir NUR misali Şule veren
Şiirlerin satır aralarında nice sırlar devşirilen
Cemalullaha gönül verenleri dembedem buluşturan
Gül kokulu bir eser bırakmaktır
Muradımız Dileğimiz odurki;
Gönüllerimizde ilahi aşkın çerağı hiç sönmesin
Nice kelebekleri aşkın hakikatine erdirsin
11
Kas
17

İlahi Aşk Yolculuğu Fuar’da


23548379_10210388234534589_1634433480_nİlahi Aşk Yolculuğu  kitabımız yayınlanmıştır. İskenderun Kitap Fuarında SİSYPHOS YAYINLARI Standında bulabilirsiniz. Saygılarımla.

Mihrican Ulupınar




İlahiaşk

Blog İstatistiklerim...@

  • 899.700 hits

Hatırlatıcı Notlar

 

 

İlahi Aşk Yolculuğu

İlahi Aşk Yolculuğu kitabımızın Kitapyurdunda da satışları başlamıştır.

İmam-ı Gazali

İmam-ı Gazali son nefeste iman üzere ölmek için aşağıdaki duanın sabah namazlarının sünneti ile farzı arasında okunmasının tavsiye etmiştir Bismillahirrahmanirrahim " Ya hayyü ya kayyumü ya bedias semavati vel erdı ya zel celali vel ikram" Allahümme inni es'elüke en tuhyiye kalbi bi nuri ma'-rifetike ebeden ya allahü ya allahü ya allahü ya rahmanü ya rahıymü bi rahmetike ya erhamer rahımiyn"

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçu Mihrican Ulupınar

Yaşam Koçluğu
Hayatında denge problemi yaşayan,
kişiliğinde, aile ilişkilerinde, ebeveynliğinde, sosyal ilişkilerinde, eğitiminde, ruhsal dünyasında kendini geliştirmek ve problemlerini çözümlemek, hedeflerine bilinçli yol almak için deneyimli bir rehbere ihtiyaç duyan, bayan danışanlara yardımcı olmak için buradayım. Saygılarımla.

Yaşam Koçu

İletişim için : DM’den ulaşabilirsiniz.

mihricanulupnar

Profesyonel bir yaklaşımla ve uygun fiyatlarla hizmet vermekteyiz.

 

@Hakkımda…@

15 Kasım 1971/26 Ramazan 1391 Niğde Değirmenli Kasabası doğumluyum.

1977′ den itibaren Eğitim hayatımı İstanbul’da tamamladım.

Halen Dünyanın incisi İstanbul’da ikamet etmekteyim.

Biz Mevlamızın İlahiaşkının Hamallarıyız

Tek derdimiz; Mevlamızın Hakiki Kullarından Olabilmek ve Rızasını Kazanabilmek…

Terk-i dünya/ Terk-i Ukba/ Terk-i Terk/ Hiçlik/ Aşk-ı Deryada damla / Kulluk…

Dileğimiz; Son Nefesimizde Şeb-i Arusu yaşayabilmek ve Cennetten Cemalullah’ ı müşahade edebilmektir…

Saygı, Sevgi ve Hürmetlerimle…

Mihrican Uymaz Ulupınar

mihricanulupinar@gmail.com

Nisan 2024
P S Ç P C C P
1234567
891011121314
15161718192021
22232425262728
2930  

@En çok okunan Yazılar…@

Hoş Geldiniz :)

Bu bloga abone olmak ve e-posta ile bildirimler almak için e-posta adresinizi girin.

Diğer 363 aboneye katılın
Follow Ebedi Sevgiliye Doğru on WordPress.com

Flag Counter

Map

https://www.youtube.com/watch?v=l2LQOB1OcBQ

Bizi Takip Edin